Stres var adrenalin yok

Etrafınızı gözlediğinizde, haline tavrına bir sükûnet inmiş, dengeli, dingin insanlara rastlarsınız. Hemen kolayından bu insanlara “mutlu” dersiniz. Oysa bu haller, mutluluğun tanımında yer alan huzur, sevgi, aşk gibi kavramları içermeyebilir.
Günümüzde kişinin kendisiyle “barışık” olması, “barışıkmış gibi” gözükmesiyle iç içe geçmiş durumda.
Çağımız insanı karmaşık ve yoğun ilişkilerden kendini sakınmak için adeta maskeli yaşamı tercih ediyor.
Maskeli yaşamdan kastımız “içimizdeki beni” örterek, erteleyerek, bir plastik denge yakalama halidir.
Bu dengeyi sürdürebilir kılmak için baskı altında tuttuğumuz kişiliklerimiz “tahammül” taşlarından döşenmiş bir zemin üzerine inşa ediliyor.
Bir değerli dostum çağdaş insanı, “fren sistemleri en fazla gelişmiş insan” diye tanımlanmıştı.
Pek çoğumuz yaşam mücadelesi içinde, sorunsuz bir izlenim bırakmak için kişiliklerimiz üzerinde giderek kontrollerimizi artırıyoruz. Buradan hareketle en fazlasından ancak becerebildiğimiz, yaşamlarımızın üzerimize bindirdiği stresleri yönetebilmek.
Oysa mesele sadece stres kaynaklarımızla aramıza mesafe koymayı başarmak değil.
Bu tercihlerin bizi getireceği yer, biraz tepkisiz ama müthiş uyumlu bir davranış modeline sahip olmak.
İşte kritik nokta da burası.
Bizler “uyumlu olma” ile “mutlu olma”yı birbirine karıştırıyor duruma geliyoruz.
İş ilişkilerimizden sosyal ilişkilere uyumlu beraberlikler oluşturmuşsak meseleyi çözdük zannediyoruz.
Frenler esas alınarak inşa edilmiş yaşam biçimleri bizlere heyecanı unutturuyor, sevgi, huzur ve aşka dair hesapsızlık hallerinden ıskalatıyor.
Hemen yan tarafta duran gaz pedalının yok varsayıldığı, mevsimlerden birinin de “yaz” olduğu gerçeği, zihinlerimizden kazılıyor.
Yaşamı zenginleştiren zeminlerin salt tahammül değil, itiraz, vazgeçiş, göze alış taşlarından da döşenmesi gerektiğini unutuyoruz.
Netice de “stres var, adrenalin yok” şeklinde “klişe yaşamları” yönetir hale geliyoruz. Akdenizli kimliğimizi imha ve inkar ederek, bir garip “İngiliz soğukkanlılığı” modelini kutsayıp, kıpırtısız rollerde, sınırlı ömürlerimizi tüketip bu dünyadan çekip gidiyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları