TÜRK KİMLİĞİNİ KONUŞACAĞIZ AMA ÖNCE…

Güncelleme Tarihi:

TÜRK KİMLİĞİNİ KONUŞACAĞIZ AMA ÖNCE…
Oluşturulma Tarihi: Eylül 13, 2007 17:41

Öyle anlaşılıyor ki, "kimlik" tartışmaları şiddetini artırarak devam edecek. Türklerin tarihsel psikolojisi ve grup davranışları üzerine konuşurken zorunlu olarak biz de bu tartışmalara katılacak, "etnik" ve ulusal" Türk kimliği hakkında görüşlerimizi söyleyeceğiz.

Haberin Devamı

Çinliler kızdıkları bir insana şöyle beddua ederlermiş: "Tuhaf bir çağda yaşayasın!" Şimdi sapla samanın birbirine karıştığı tuhaf bir çağda yaşıyoruz. Fikir sahibi görünen, ancak bilgi sahibi olmayan insanların arz-ı endam ettiği, eski bir reklamdaki ifadeyle "ağzı olanın konuştuğu" bir curcunanın içindeyiz. Oysa her ne kadar basit bir anlamı haiz gibi görünse de "söz"lerin de bir tasnife ihtiyacı vardır. Sözlerimiz arasında yer alan objektif "veriler" bilgi oluşumunun henüz temel başlangıcına aittir. Verilerin bir araya gelmesiyle enformasyon, -bilgi işlem- denilen bir süreç ortaya çıkar. Bu süreci de "bilgi"nin oluşumu izler. Bu bilgilerin zihin imbiklerinde sentez, ayrıştırma, metamorfoz gibi işlemlere tabi tutulması ile de "fikir" oluşur. Tüm bu söylenenler çok meşhur "kimlik" konusu için de geçerlidir. Bakmayın siz her önüne gelenin kimlik uzmanı kesildiğine, kimlik sorunu birçok bilim alanını ilgilendiren, bilim insanlarının uzun zamandan beri üzerinde kafa yordukları ve çözümü laf ü güzaf ile ortaya konulamayacak kadar zor bir problemdir. Bu yüzden Türk etnik ve ulusal kimliği konusunda tartışmaya katılmadan önce, kavramlarla ilgili bir giriş yapmamız gerekiyor.
Kimlik, akademik olarak, her şeyden önce "psikolojik" bir kavramdır. İlk olarak bir psikiyatrist ve psikanalist olan

Erik Erikson kimlik kavramını 1950'li yıllarda akademik platforma taşımıştır. Bir kavramın "psikolojik" olması, onu kendine özgü bir yaklaşımla ele almamızı zorunlu kılar. Psikolojik bilimlerde bir, bir daha iki etmeyebilir. Psikolojinin bu seyyal zeminini kabullenmeyip, kimlik konusunu da aritmetik bir problem gibi ele alacak olursak problemin sonucu 0/0 veya 1/0 gibi tanımsız bir değer olarak ortada kalır. Psikolojideki bu esnek sınırları anlamayan aritmetik zihniyetin en son ürünü de, alt-kimlik ve üst-kimlik tartışmalarıdır. Üst-kimliği alt-kimliklerin toplamından ibaret görmek, alt-kimlikleri alt alta sıralayıp, en alta yekun hattını çizip üst-kimliği bulmaya çabalamak mekanik mantığın komik bir perde oyunudur. Sürekli organik, işleyen ve değişen, değiştikçe işleyişi de biçim değiştiren insanın ve yaşamın karşısında böyle bir yaklaşımın doğrulanması imkan dahilinde değildir. Üst-kimliğin alt-kimliklerden ibaret olduğunu sanmak, insanı organları birbirine çatal iğneyle ya da deriyle tutturulmuş bir varlık sanmakla eşdeğerdir. İnsan, sadece organların terkibi ile ortaya çıkan legovari bir yapı değildir. İnsan denen bütün, parçaların toplamından daha fazlasıdır ifadesi bile yetersizdir; insan parçaların toplamından hem daha fazlasıdır hem de parçaların bütünleşme sürecindeki serüvenleri neticesinde parçaların hepsinden de farklıdır. İşte bu nedenle kimliği birbirinin içine geçmiş soğan zarları gibi gören bakış da insan kimliğini değerlendirmede hatalı bir teşbihtir.

Kimlik, kabaca bireysel ve toplumsal diye ikiye ayrılır, ancak bu ikisi birbirine kopmaz bağlarla bağlıdır. Bu nedenle bireysel kimliğin oluşum sürecinin bilinmesi, toplumsal kimliklerin anlaşılması için elzemdir.

Kimlik dediğimiz şey, "ben kimim?" sorusuna kişinin verdiği cevapların toplamıdır. İnsan, "ben kimim?" sorusuna sadece bireysel kimlik açısından cevap vermez; bu soruya verilebilecek cevaplar da birçok açılardan kendi içlerinde sınıflandırılabilir. İnsan yavrusu, bir ailenin içine, bir kültürün içine doğar. Bu henüz konuşmayı, yürümeyi bilmeyen, tamamen bakıma muhtaç insan yavrusunun kim olduğuna bir cevap aranacak olursa, onun varlığına ancak "nefs" denilebilir. (Burada "nefs" kelimesini  İngilizce'deki "self" kelimesinin karşılığı olarak kullanıyoruz. "Öz" ve "ben" de diyebileceğimiz kelimenin ayrıca "kendilik" diye yeni bir Türkçe karşılığı da mevcuttur.) Doğumdan sonra uzunca bir süre insan varlığı, yalnızca "nefs" halindedir ve "kimlik" henüz ortada görünmemektedir.

Haberin Devamı

Tam bu noktada, kimlik kavramıyla aynı torbaya atılan ve birbirine karıştırılan bir kaç kavramı da izah etmek gereklidir. Kimlikle çok karıştırılan "kişilik" ve "karakter" gibi kavramların kimliğe eşdeğer olmadığı bilinmelidir. Her bireyin bir kişiliği, karakteri vardır ve bunlar kişinin kimliğinden farklıdır. Kişilik ile daha çok nefsimizin biyolojik miras ve potansiyelleriyle, yetişme tarzımızın etkileriyle çıkmış ve çoğunlukla farkına varmadığımız özelliklerimiz, baş etme becerilerimiz anlatılmaya çalışılır; genellikle psikanalizde kullanılan karakter de buna benzerdir. "Kimlik duygusu" ise daha üst düzey bir organizasyonun ürünüdür. Gene aynı şekilde "mizaç" (duygu durumu) da kimlik ile ilgisi olmayan uzun süreli, stabil kalabilen duygusal yapıdır. Örneğin "asabi" olmak bir mizaç özelliği olabilir ama bir kimlik unsuru olamaz. Mizaç gibi "huy" denilen şeyin de kimlikle alakası yoktur ve bütün bunlar kimlikten ayrı olarak insanın varoluşsal kipleridir ve insan varlığının, bu geniş, kompleks varlığın, ne olduğunu tanımlayabilmek için ortaya konmuş kavramlardır.

Kimlik, doğuşta, henüz yalnızca bir nefse sahip varlığın, diğer varlıklarla ve özellikle anneyle, ebeveynle etkileşimi sonucunda, onların bazı özelliklerini içe alarak, onlarla özdeşleşerek yavaş yavaş belirmeye başlayan ve ergenlik döneminde de bir arayışın neticesinde kendini dışa vuran, uzun bir çabanın, meşakkatli bir arayışın sonucunda ortaya çıkan bir yapıdır. Ergenlik döneminin sonunda, yirmili yaşlardaki kişi -birey, "kim olduğu" sorusuna cinsiyetine bakarak, bedensel özelliklerine bakarak, ailede ve çevrede etkileştiği, yaşadığı olaylara, etnisitesine, yaşına, statüsüne, toplumsal konumuna, mesleğine ve dünya görüşüne bakarak artık tutarlı, sürekli ve bütünlüklü bir cevap verir. İşte kimlik bu cevapların cebirsel olmayan soyut toplamıdır. Birey, bütün bu oluşumların toplamından bir kimlik üretmeyi başarmıştır ve bundan emindir artık. Sağlıklı bir kimlik sahibi, kendisini, değişen dış şartlardan bağımsız olarak, kolayca değiştirilemeyecek sağlamlıkta, kim olduğunu izah edebilecek sağlam bir algısal zeminde hisseder.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!