Bak beyim

Ömrüm oldukça itiraz ederim ben buna.

Haberin Devamı

Bu tavra. Bu “Kendilerine bir de ‘büyük takım’ diyorlar” laflarına. Kim, hangi sebeple söylerse söylesin itiraz ederim. Hangi takımı tutuyor oluyorsam olayım ederim. Kalbimin en büyüğü hangi kulüp olursa olsun ederim.

Bak beyim sana iki çift lafım var, hiç kimseye kalmamış Trabzonspor’un büyüklüğünü tartışmak. Ne münasebet. Kaldı ki büyüklük dediğiniz şey, bir maçta kötü oynamak, yok efendim “ezilmek” filan üzerinden tartışılsaydı, dünyanın hiçbir yerinde büyük takım kalmazdı. Büyüklük öyle bir şey değil.

Türkiye futbolunu gerim gerim germekten başka hiçbir şey yapmayan sayın yöneticiler, inanmayacaksınız ama yenmekle yenilmekle açıklayabileceğiniz bir şey değil büyüklük. Yenince büyük, yenilince küçük olunmuyor. Öyle değil o iş.

Sayın yöneticiler, futbolda, büyüklükle centilmenlik arasında acayip tutkulu bir ilişki var. Endüstriyel futbolda bile işliyor bu ilişkinin mekanizmaları. Görmüyor musunuz en ufak bir centilmence harekete feda ediveriyoruz krallıkları.

O yüzden futbol tarihimizin büyüklerini; Baba Hakkı’yı, Metin Oktay’ı, Lefter’i, Dozer Cemil’i mesela, “büyük” yapan sırrı, futbolla centilmenlikleri arasında kurdukları bu bağda buluyoruz her defasında.

O yüzden Fenerbahçe ağlarını yırtan golünü anlatırken “Efendim ben o gölüm tarihe geçti, ama bu biraz da Fenerbahçe’nin büyüklüğünden geliyor” cümlesini kuran Metin Oktay büyüktür.

O yüzden 2-0 önde oldukları bir Fenerbahçe maçı sırasında Fenerbahçe kaptanının yakasına yapışıp: “Arkadaşlarına söyle maça asılsınlar, bu maçın tadı böyle çıkmaz!” diyen Hakkı Yeten büyüktür. Yine bir başka maçta, yedikleri nefis kafa golünün ardından takımına dönüp golü atan rakip futbolcu için “Bu çocuk büyük topçu olacak, aman dikkat edin, tekme gelmesin” diyen Baba Hakkı büyüktür.

Sayın yöneticiler, buna da inanmayacaksınız ama parayla pulla filan ölçülebilir bir şey de değil büyüklük. O yüzden Sefa Taşkıran büyüktür. Hepinizden büyüktür.

Endüstriyel futbolun bol keseden dağıttığı “efsane başkan” payesinin tozunu attıran; elektriği kesik, suyu akmayan kulüp odasında bir ömür geçiren, mum ışığında futbolcu lisansı dolduran, battaniye altında kulüp başkanlığı yapan Sefa Taşkıran büyüktür. Ömrünü, varını yoğunu, emekli maaşını futbola veren, Türkiye’nin dört bir yanında futbol oynayan sayısız futbolcu yetiştiren, Ankaralı amatörlerin babası Sefa Başkan.

Onun kulübü büyüktür. Batıkent ya da Sincan’da oynanan Amatör Küme maçlarına, servis parası bulunamadığından gidemeyen, kimi sezonlar sırf bu yüzden sadece Genç Küme’de oynayan Çalışkanlar Spor Kulübü büyüktür. Kimseden de büyüklük payesi filan almaya ihtiyaçları yoktur aşkla futbol oynayan o Çinçin bebelerinin.

O yüzden hiç oralı olmuyorum bir taraftan. Ne derlerse desinler. Sahanın dışını istedikleri kadar gersinler. Maçın sonunda Hakan’la Sow’u; gol atması gerekenle gol attırmaması gerekeni öyle sarılırken gördük ya, gerisi mühim değil. Sahanın içi temizliyor bir şekilde sahanın dışının kirini.

Zaten biliyorum ki, Fenerbahçe babamın takımıdır, yöneticilerin değil.

Zaten biliyorum ki, Trabzonspor, Dozer Cemil’in takımıdır, Şenol Güneş’in takımıdır, Kazım Koyuncu’nun takımıdır. Hacıosmanoğlu’nun değil.

Zaten biliyorum ki, Yaşar Usta büyüktür, Saim Bey değil.

Yazarın Tüm Yazıları