Fenerbahçe Fenerbahçe Gibi Oynayınca

Fenerbahçe özlenen günlerine nihayet geri döndü. Skor açısından tatmin edici, futbol estetiği açısından da göze hitap eden bir oyun ortaya koydu.

Haberin Devamı

Çetin Altan’ın deyişiyle doğanın kara mizahı, maçta iki noktada kendini gösterdi. 1) Fenerbahçe’nin kadroda hiçbir santraforu yoktu. Buna rağmen hücumda her zamankinden daha fazla etkinlik gösterdi. 2) Aykut Hoca’nın takımlarını Ersun Yanal ve Igor Tudor’unkilerle kıyaslayıp onu defansif oyun oynatmakla itham edenler, bugün itibariyle Fenerbahçe’yi 30 golle ligin en çok gol atan takımı olarak buldu. Böylece Fenerbahçe Kasımpaşa’yı 4 golle geçti ama kazandığı 3 puandan fazlasıydı. Sarı lacivertliler 12. Adamını geri kazandı.

Fenerbahçe, Kasımpaşa karşısında rakibi forse eden, maçın tamamında karşı kaleye yüklenen bir takım görüntüsü verdi.

Oyuncuların önceki maçlarda belirginleşen fizik kondisyonunun gücünün sürdüğü anlaşıldı. Aykut Hoca’nın bu konudaki hassasiyeti ortada…

Haberin Devamı

Unutmayalım… Alex’in 2012’de gönderilişinin birincil sebebi, Aykut Hoca ile yaşadığı karakter çatışmasıysa, ikincil sebep Alex’in kondisyonunun geri koşmasına olanak vermemesiydi.

Fenerbahçe’nin bu yıl hücum organizasyonu Valbuena ekseninde dönüyordu. Yaşadığı sakatlığın ardından bunun sona erdiği görüldü. Kasımpaşa maçında oyuna girdiği 67. dakikaya kadar Valbuena’nın yokluğu fark edilmedi. Bu da hücumda tek-adam sultasına son verilmesi açısından olumlu.

Fenerbahçe’nin defans dörtlüsünde istikrar sağlandığı görülüyor. Aykut Hoca’nın defansta tercih ettiği dörtlü; Şener, Neustadter-Skrtel ve İsmail iyi bir performans sergiledi. Sivasspor ve Antalyaspor maçlarındaki performansı nedeniyle Aatıf taltif edildi ve forma şansı buldu. Valbuena bu nedenle yedek soyundu.

Fenerbahçe özellikle sağ kanatta oldukça etkiliydi. Neustadter’in, Giuliano’nun ve Valbuena’nın gollerinin tamamı sağ kanat tandanslıydı. Sağ kanadın sol kanada kıyasla bariz asimetrisi, Fenerbahçe’nin devre arasında sol kanatta etkili olabilecek bir orta saha oyuncu transferine yöneltebilir. Yöneltmelidir de… Bir takımın iki kanadı arasında bu kadar denge farkının olması doğru değil.

Bugün sahada yüzde 60 oranla topa sahip olan, 8’i isabetli 14 gol girişiminde bulunan bir Fenerbahçe gördük.

Haberin Devamı

Aykut Hoca’nın 2 Öngörüsü

Fenerbahçe bu sonuçla 26 puanla 3. sıraya yükseldi. Beşiktaş’ı averajla geçmiş oldu. Galatasaray’la arasında 3 puan, lider Başakşehir’le arasında ise 4 puan kaldı.

Bu sonuç iki açıdan Aykut Hoca’nın ne yaptığını bildiğini gösteriyor. Medyada Aykut Hoca’nın savunma odaklı bir takım oluşturmaya eğilimli olduğu eleştirileri yapılıyordu. Buna göre Joseph de Souza ve Mehmet Topal’ın olduğu bir orta saha anlayışı hücuma dönük değil ancak savunma odaklı olabilirdi. Aykut Hoca bu algıyı kırdı. Fenerbahçe, 14. haftanın sonu itibariyle 30 golle ligde en çok gol atan takımı oldu. Böylece Tudor ve Yanal kıyaslamalarını boşa çıkardı. İkinci konu ise Aykut Hoca’nın Galatasaray ile aralarındaki puan farkının suni olduğuna yönelik görüşüydü. Bu görüş mesnetsiz değildi. Galatasaray’ın elde ettiği puan ortalaması, Türkiye liglerinde elde edilmesi mümkün olmayan bir seviyeye işaret ediyordu. Aykut Hoca bu ortalamayı suni olarak değerlendirdi ve Fenerbahçe’nin farkı kapatacağını öngördü. Bugün itibariyle de dediğini gerçekleşmiş oldu.

Haberin Devamı

Taraftar Geri Döndü

Fenerbahçe’nin 12. Adamı nihayet geri döndü.

Derbi ya da Avrupa kupası olmamasına rağmen taraftar takımına döndü. Yaklaşık 40 bin taraftar vardı.

Bugünkü maçta oyuncuların yaptığı koşu mesafeleri, motivasyonlarının yüksekliğinde taraftarın kuşkusuz payı var.

Tabii Başkan Aziz Yıldırım’ın ilk devrenin son 6 maçında olası bir galibiyet serisi için yaptığı prim vaadinin etkisini yok saymak safdillik olur.

Fenerbahçe’nin, Kasımpaşa maçındaki çizgisini devam ettirmesi halinde taraftar Kadıköy’e gelecektir.

Van Persie Fiyaskosu

Persie, 101 gün sonra kadroda yer almasına rağmen yedek soyundu. En son Vardar maçında forma giymişti.

Aziz Yıldırım, 2017’nin Ağustos ayında katıldığı NTV Spor yayınında Van Persie’yi sakat olarak aldıklarını ikrar etmişti. Yıldırım’a göre Van Persie’nin sakatlığı, Terraneo tarafından gizlenmişti. Yani Van Persie ile Terraneo müştereken Fenerbahçe’yi dolandırmışlar, daha hafif bir tabirle zarara uğratmışlardır.

Haberin Devamı

Gelinen noktada Persie’nin bonservisi için Manchester United’a ödenen 6,5 milyon Euro, yıllık aldığı 4,9 milyon Euro garanti ücret Fenerbahçe taraftarının içine sinmemiştir.

“Uçan Hollandalı” mahlasıyla takıma gelen fakat “Yatan Hollandalı” olduğu anlaşılan Persie, lakayıt tavrı ve isteksizliğiyle bu takımın kurumsal kültürüne, kültürel mirasına, tarihsel değerine ve çubuklu formanın kutsalına zarar veriyor.

Bu nedenle Kasımpaşa maçının başında taraftarın tepki göstermesi anormal değil.

Van Persie’nin artık “adam edilemeyeceği” yani oynatılamayacağı ortada…

Bu saatten sonra 3 yol var;

1.) Van Persie’ye vaat edilen paranın kendisine ödenmesi, antrenmanlara çıkartılması fakat kayıtsız tavrında dramatik bir değişiklik olmadıkça bir daha maç kadrosuna alınmaması

Haberin Devamı

2.) Vaat edilen paranın ödenmesi fakat bir daha Fenerbahçe armasını giymesine müsaade edilmemesi, sözleşmesinin sonuna kadar en çok istediği şey olup Hollanda’da kalmasına izin verilmesi… Diğer bir deyişle kendisine çalışmadan para ödenmesi…

3.) Van Persie’yi zoraki bir biçimde, ittir-kaktır kadroya dâhil edip forma şansı vererek kendisini gösterme imkanı verilmesi ve değerinin artmasının sağlanması… Böylece Fenerbahçe’nin bu oyuncunun satışından kar edemese de en azından daha az zarar etmesinin sağlanması…

Birinci seçenekte bir risk görünmese de bu tip oyuncular, kayıtsız tavrıyla takımın genel insicamını bozabilir ve Fenerbahçe’ye daha büyük zarar verebilir. Üçüncü seçenek de Fenerbahçe’ye para kaybından daha fazla maliyet getirebilir. Van Persie’nin maçlarda korkuluk gibi durması, onun yerinde oynayabilecek daha etkili bir oyuncudan vazgeçilmesi anlamına gelir. Bu durum da oyuncuların motivasyonunda azalmaya sebep olabileceği gibi, Fenerbahçe’nin hücumda etkili olmasının önüne geçer. Bu şartlar altında en rasyonel yol, “yatan Hollandalı’ya” tek yönlü bir Amsterdam bileti almaktır. En azından kendi memleketinde yatar da bu takımın taraftarının ve sempatizanlarının asabını daha fazla bozmaz.

Fenerbahçe Spor Kulübü Nasıl Kuruldu?

Geçen yazımda Fenerbahçe’nin selefi olan Black Stockings Football Club’ın kuruluş sürecini yazmıştım. Bu hafta ise Fenerbahçe’nin kuruluşunu ele alacağım.

2. Abdülhamit’in 33 yıllık saltanatının sonra ermesinden 1 yıl önceye tekabül eden Fenerbahçe’nin kuruluş sürecinde ilginç unsurlar bulunuyor. O dönemde Abdülhamit özellikle 1908 devriminin patlak vereceği Makedonya ile ilgiliydi. Nitekim Makedonya orjinli devrim Resneli Niyazi ve arkadaşlarının aldığı aksiyonla Sultan Hamid’i devirecekti. Bu nedenle Fenerbahçe’nin kuruluşuna giden süreçte futbol sporu, Sultan Hamid’in 1800’lü yılların sonunda uyguladığı sıkı bir denetim mekanizmasına maruz kalmıyordu. Artık yalnızca İngilizler ve Rumlar değil, Türkler de bu sporla içli dışlı olmaya başlamışlardı.

Fenerbahçe’nin esasen tedrici olarak 3 aşamada kurulduğu savunulabilir. Bunlar; 1899 yılında kurulan Black Stockings Football Club, 1902 yılında Kadıköy Futbol Kulübü ve nihayet 1907 kuruluş tarihli Fenerbahçe Spor Kulübü’dür. Fenerbahçe’den önceki iki girişimde de söz konusu bölgede yaşayan gençlerin yer aldığı görülmektedir. Bu bölge, Caddebostanı’yla Fenerbahçe’siyle, Suadiye’siyle, Kalamış’ıyla, Moda’sıyla İstanbul’un yüzük taşı olan, güzellikleri ‘anlatılmaz-yaşanır’ bir semt olan Kadıköy’dür.

Fenerbahçe’nin kuruluşunda ilk adım Moda’daki St. Joseph Lisesi’nin 38 yaşındaki Türkçe öğretmeni Enver Bey’den geldi. Açık görüşlü, modern bir öğretmen olan Enver Bey aynı zamanda hafızdı. Vatansever karakteri onun hürriyet kavramına sempati duymasına yol açmıştı. Hürriyet kavramı dönemin entelektüel entelijansiyası arasında oldukça popülerdi. Enver Bey, bu amaçla öğrencilerine hürriyet aşkı aşılama gayretindeydi. St. Joseph bünyesinde olmasa da kendi evinde ya da misafir olarak bulunduğu farklı evlerde ve lokasyonlarda hürriyet propagandası yapıyordu. Enver Bey, diğer yandan futbolla da ilgiliydi. Bu nedenle bir futbol takımı kurma niyeti vardı. Bu amaçla St. Joseph öğrencilerinin spora meyyal olanlarından oluşan bir grubu Papazın Çayırı’na yani bugünkü Saraçoğlu Stadı’nın olduğu bölgeye götürdü. Burada İngiliz ve Rumların futbol maçlarını izleyen öğrenciler epeyce heveslenmişlerdi.

Enver Bey, öğrencilik döneminden St. Joseph Lisesi’nden arkadaşları olan Nurizade Ziya Bey ve Ayetullah Bey’i alıp Necip Bey’in Moda’da bulunan evine gitti. Moda Beşbıyık Sokak’taki 3 numaralı mülkün alt katında Fenerbahçe’nin temelleri atıldı. Dört arkadaş bir futbol takımı kurma konusunu tartışırlarken gerekli paranın nereden sağlanacağı konusu gündeme geldi. Nurizade Ziya Bey, parayı bulabileceğini belirtti. Nitekim kulübüm ilk başkanı da yine Nurizade Ziya Bey olacaktı.

Takımın isim önerisi ise Enver Bey’den geldi; Fenerbahçe… Diğerleri de yaşadıkları yer olan Fenerbahçe’nin takımın ismi olarak belirlenmesini uygun buldular. Enver Bey’e göre takımın renkleri kırmızı beyaz olmalıydı. Tıpkı 1899 yılında kurulan Black Stocking kulübünün renkleri gibi…

Fakat Black Stocking’in Sultan Hamid rejimi tarafından kapatılmış olması diğerlerinde bu renklere karşı bir antipati uyandırdı. Bunun üzerine Enver Bey, o dönem Fenerbahçe’nin çayırlarında sıklıkla görülen papatyalardan esinlenerek sarı ve beyaz renklerini önerdi. Böylece kulübün renkleri sarı-beyaz oldu.

Amblem olarak ise Fenerbahçe Burnu’ndaki deniz fenerini belirlendi. Bu fener, Kanuni Sultan Süleyman’ın 12 Mart 1562 tarihli fermanıyla inşa edilmesi emrini verdiği ve aynı sene inşa edilen fenerdir.

Bu dörtlü takip eden günlerde öğlen yemeklerini yedikleri Sirkeci İstasyon Lokantası’nda James Lafontaine ile görüştüler. İstanbul ligini kuran ve bizzat organize eden futbol meraklısı İngiliz Lafontaine, Fenerbahçe’nin lige katılmasında bir beis görmediğini ifade etti. Bunun üzerine, Enver, Nurizade Ziya, Ayetullah ve Necip ilk 11’i oluşturabilmek için kolları sıvadı. İlk etapta 3 kişi daha buldular. Böylece antremanlara başlayabileceklerdi. Bunlar Galip, Hasan Sami ve Hintli Asaf’dı. Ardından Fethi, Hasan, Nevzat, Hüseyin ve Galatasaray ile anlaşmazlığa düşen Nevzat da kadroya katıldı. Böylece ilk 11 tamamlandı.

Sarı Lacivert Renkleri Nasıl Değişti?

Fenerbahçe, belirtildiği gibi renklerini kurulduğu Kadıköy’ün çayırlarında açan papatyaların renklerinden alır. Papatyaların sarı – beyaz renkleri Fenerbahçe’nin kuruluşunda resmi renkleri olarak kararlaştırılmıştı.

Ne var ki Fenerbahçe’nin kullandığı formalar uzun kollu ve kalındı. Futbolcuların yaz aylarında bu formalarla zorluk çekmeleri Başkan Ziya Bey’i harekete geçirdi. Ziya Bey, yazlık forma satın almak için dönemin önde gelen esnafı İngiliz Baker ile görüştü. Baker, sarı beyaz renkte yazlık formaları yaz mevsimine yetiştiremeyeceğini belirtti. Fakat elinde mevcut olan sarı lacivert renkli formaları tavsiye etti. Ziya Bey ise futbolcuları daha fazla zora sokmamak için yeni formaları aldı. Böylece kulübün resmi renkleri sarı beyazdan sarı laciverte çevrildi.

Fenerbahçe’nin Amblemi

Fenerbahçe Futbol Kulübü, kuruluşunda Fenerbahçe burnunda Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle inşa edilen deniz fenerini amblem olarak aldı. Fakat 1910 yılında bu amblemin değişmesi kararı alındı. Fenerbahçe, böylece daha özgün bir ambleme sahip olacaktı.

Fenerbahçe’nin yeni amblemini Topuz mahlaslı Hikmet tasarladı. Penaltı kralı olarak nam salan Hikmet, Fenerbahçe’nin 33 numaralı oyuncusuydu. Aynı zamanda tasarım konusunda da yetenekliydi. Fenerbahçe’nin bugün halen kullanılan amblemi onun eseridir.

Kulübün isminin ve kuruluş tarihinin yazılı olduğu beyaz çerçeve temizlik ve açık yürekliliği temsil eder. Arka fondaki kırmızı renk Türk bayrağını imler. Ortadaki sarı renk takıma duyulan kıskançlığı, kalp şeklindeki lacivert asaleti işaret eder. Amblemin ortasındaki meşe dalı ise sağlamlığı temsil eder. Yeni amblem Fenerbahçe Kulübü üyeleri tarafından 1910 yılında kabul edildi. Amblem 1928 yılına gelindiğinde bir değişim daha geçirdi.

Mustafa Kemal 1924’den itibaren giriştiği Batılı nitelikteki otoriter reformlarını son hızla sürdürüyordu. Bu devrimlerin önemli bir halkası, 1928 tarihli harf devrimiydi. Bu amaçla kurulan komisyon harf devriminin 5 ya da 15 yıl sürmesi gerektiği sonucuna vardı. Mustafa Kemal tüyler ürperten kararlılığı ile anında cevap verdi. Mustafa Kemal düzeyinde, gözünü budaktan sakınmayan özel bir yaratılışın dünyayı ve toplumu kavrayışı da ona göreydi:

 

“Bu iş ya 3 ayda olur, ya hiç olmaz.”

Harf devrimi böylece gerçekleşti. Fenerbahçe de bu devrim sonrasında takımın adının ve kuruluş tarihinin yazılı olduğu beyaz çerçevedeki kelimeleri latin harflerine çevirerek devrime intibak etti. Bugün Fenerbahçe SK kongre üyelerinin kartlarının üzerinde her iki amblem de bulunmaktadır.

Fenerbahçe’nin Resmen Tescil Edilmesi

İkinci Abdülhamit döneminde dernekler kanunu mevcut değildi. Bu nedenle Fenerbahçe’nin tescil edilmesi diğer kulüpler gibi kuruluşundan sonraki bir dönemde gerçekleşebildi.

Dernekler kanunu 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra 16 Ağustos 1909’da yasalaştı. Daha evvel gayriresmi olarak kurulan birçok dernek ancak bu tarihten sonra tescil edilebildi. Benzer şekilde 1907 kuruluş tarihli Fenerbahçe’nin tescili de 1913’te gerçekleşti.

Fenerbahçe ile ilgili kayıtta, 1907'de Kuşdili Çayırı'nda kurulan ve o dönem başkanlığını Hamid Hüsnü (Kayacan) Bey'in yaptığı Fenerbahçe Spor Kulübü'nün kuruluş amacı "Beden ve fikir eğitimini yaygınlaştırmak, vatan gençlerini hayat mücadelesine, sıkıntılara ve askeri seferlere alıştırmak" olarak belirtilmiştir.

35 maddeden oluşan Kuruluş tüzüğünün 2. Maddesi aşağıdaki gibidir;

“Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kuruluş amacı; vatan gençlerini, vatanın korunmasına ve askeri seferberliklere hazırlamaktır.”

Nitekim, Fenerbahçe Mustafa Kemal’in direniş hareketine destek verecek, hem Anadolu’ya silah kaçırılmasında rol oynaması hasebiyle İngiliz işgal kuvvetleri tarafından kapatılacak, hem de bizzat Mustafa Kemal’in saflarında savaşacak, şehitler verecektir.

Yazarın Tüm Yazıları