Fener’in ışığı çaktı!

Kadıköy’de yaşıyorsanız hissedersiniz… Bir enerji yayılır…

Haberin Devamı

Siz takımınıza kırgın, hoşnutsuz ve mutsuz olsanız bile, o enerji sizi maça doğru çağırır!

İlan edilmiş bir çağrı yoktur ortada, ama tüm sarı lacivertliler o sabah bir başka türlü uyanır…

Bir bakarsınız caddede sarı lacivert çiçekler açmış… Hiç maç konuşmayan adamlar formalarını giymiş, ortalıkta dolaşmaya başlamış…

Kafeler, restoranlar dolup, taşmış…

Sessiz bir davettir bu, duyarsız kalamazsınız! 

***

Bu pazar öyle bir pazardı…

Takım iki haftadır kazanıyordu… Beşiktaş ligin açık ara liderini perişan etmiş, puan farkını üçe düşürmüştü…

Taraftar çağrıya uydu… Kırgın olduğu takımının yanında yerini aldı…

Saracoğlu bu yıl ender günlerinden birini yaşadı… 12. Adam geçmiş senelerden kalan küçük bir resital sundu…

Takım da hakkını verdi…

İlk 35 dakikada Kasımpaşa’ya nefes bile aldırmadı… Orta sahayı geçmelerine bile izin vermedi…

Bir de gol buldu…

Haberin Devamı

Ancak ister “kısmet” deyin, ister “kısır döngü”…

Yine gol sonrası, “acaba önde basmaya devam etsek mi?” Yoksa yavaşlasak mı? İkilemi…

Yine kaleye gelen ilk top, hakem abimizin de gayreti ile gol oldu…

Takım devre arasına yine berabere gitti…

***

Bu bilinen bir film… Buradan dönüşü zor oluyor…

Takım güvenini yitiriyor… “Kalemize gelen her top gol mü olacak?” diye korkuyor… Senin korktuğunu anlayan rakip güven kazanıyor ve ayaklar titremeye başlıyor… Pozitif enerji veren taraftarın enerjisi, negatife dönüşüyor… Beyinler, “hata yapmayayım yana ve geriye oynamaya başlayayım” deyince, ortaya skor gelse bile sevimsiz bir oyun çıkıyor…

Fenerbahçe’ye hiç yakışmayan bir oyun bu…

Yazacağım cümleyi üzerimdeki formaya bağlayabilirsiniz ama yazmam gerekiyor…

Bu durum birçok hakemimizin de, pek hoşuna gidiyor… Onlar da düdüklerini insafsızca öttürüyor…

Bu kez böyle olmadı!

İkinci yarı Fenerbahçe’nin galibiyet golü geldi… Takım rahatladı ve defalarca kâbus gibi izlenen film, bu kez farklı bir son ile bitti…

Atlamayalım;

İşin beyinlerde değişen en önemli noktası, üçüncü golden önce atılan taç atışıdır…

2-1 öndeyken “ağırdan alalım” anlayışı yerine, “hızla oynayalım ve üçüncüyü bulalım” düşüncesi, altı çizilecek en önemli değişimdir!

Haberin Devamı

Güven önemlidir. Alışkanlıklar çok önemlidir!

Bu galibiyet de çok değerlidir!

***

Obradovic bir sistem hocasıdır! Dikkatle takip ettiyseniz her yıl Fenerbahçe basketbol takımı, sezon başında çok da güçlü olmayan rakiplere karşı yenilgiler alır…

Aslında Obradovic o kadroyu serbest bıraksa, “çıkın, bildiğiniz gibi oynayın” dese, o gün o takım rakibini yener. Ancak Obra Reis sistemi oturtmak uğruna bizim bilemediğimiz acayip bir şeyler yapar ve Fenerbahçe yenilir… Maçlar oynanmaya devam eder, takım ve sistem oturur… Takım, artık hiçbir oyucunun “bileğine” bağlı değildir… Galibiyetler seri halinde gelir!

Ben Aykut Kocaman’ın takımlarını da buna benzetiyorum…

Haberin Devamı

Elbette arada kariyer farkı var… Oyuncu kalitesi farkı var… Büyük farklar var… Ancak benzeyen yönleri, sisteme sonuna kadar hiç taviz vermeden inanmaları… Önce savunmalarını oturtmaları, ekiplerini inandırmaları ve sonunda taraftarı inandırmaları…

Obradovic’in kredisi çok…

Kocaman adamın ise hiç yok!

Ancak sistemden tavizi de yok… Kim ne derse desin, inandığını oynuyor… Bildiği yolda devam ediyor…

***

Farkındasınız değil mi?

Bütün Türkiye; “Mehmet Topal ve Souza ile birlikte oynamaz” diyor…

Üç haftadır üst üste gelen iyi sonuçlar, bu iki adamın birlikte oynamasına rağmen(!) geliyor…

Ve hatta;

Şener, İsmail, Souza, Topal ve Atıf gibi ağızlara sakız olmuş isimlerle, “oynamamaları gerektiği” konusunda hep birlikte karar verilmiş(!)  isimlerle, sezonun en iyi futbolu geliyor…

Haberin Devamı

O zaman bizlere de, biraz daha susmak ve izlemek düşüyor…

Aykut Kocaman’ın takımları da sistem takımlarıdır… Sistemleri oturtmak zaman ister! Zordur!

Hele Türkiye ve Fenerbahçe gibi puan kaybına hiç tahammülün olmadığı bir yerde çok daha zordur…

Kocaman’ın Fenerbahçe’si bir sistem takımıdır ve oturması zaman alacaktır!

Kadrosu ligin en iyi kadrosu değildir!

Taraftarı yanında olduğu sürece her geçen gün daha iyi olacaktır!

Şampiyonluğun 1 numaralı adayı değildir!

Ancak belli ki, ligin sonuna kadar bu yarışı hiç bırakmayacaktır!

***

Bu akşam bana da bir ışık yandı, ben de Saracoğlu’nun yolunu tuttum…

Bir Giuliano gördüm…

Tahtaya vurdum…

Uzun yıllardır hem bu kadar teknik, hem de bu kadar koşan, ağır gibi gözüküp çok hızlı olan, hem de bu kadar iyi niyetli bir futbolcu hiç görmemiştim…

Haberin Devamı

Televizyondan izleyerek olmuyor, sahada görmek lazım…

Maalesef top rakipteyken takımını 10 kişi bırakan Valbuena’yı da gördüm…

Televizyon karşısında çok kızdığım Dirar’ın mücadele gücünü, fiziğini, devamlılığını gördüm…

İki santraforu oynayamaz halde iken kadroya giremeyen Van Persie'yi

gördüm… Aldatılmışlığımızı hissettim… 

O bizi ciddiye almaz iken “onu oynatmazsam, beni topa tutarlar” diye kadroya alan antrenörlerimiz geldi aklıma… Bir de korkmadan Alper’den santrafor yapan, son dakikada Van Persie yerine genç Oğuz Kağan’ı oyuna sokan Kocaman Adam geldi aklıma…

“Helal olsun” dedim!

Atıf’ı, Şener’i, İsmail’i, Souza’sı ile birbirini anlamaya başlayan takım olma yolunda bir Fenerbahçe gördüm…

Kadıköy’de çakan Fener’i gördüm…

“Bu yolda yalnız değilsin” diyen taraftarı gördüm…

“İyi yolculuklar” diledim…

Yanlarında yolculuk etmeye karar verdim!

Yazarın Tüm Yazıları