Sözüme karışabilirsin Sevinç Hanım

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Oradaki televizyon kameralarından birisi, o konuşmayı sonuna kadar kaydetmeliydi. Herkes bir mizah şaheserini, bir stand-up başeserini kaçırdı.

Evet, önceki akşam yarım saatten fazla dinlediğim Erdal İnönü, yıllardır inandığım bir gerçeği ispat etmeme bir kere daha vesile oldu.

Mizah, zekâ ve iyiliğin kılık değiştirmiş halidir.

O yüzden önceki akşamı anlatmalıyım.

* * *

Önceki akşam, Erdal İnönü ve eşi Sevinç İnönü'nün 40'ıncı evlilik yıldönümüydü.

Yakın dostlarına, siyasetteki yol arkadaşlarına bir yemek verdiler.

Yemeğin ortalarına doğru her ikisi sahneye gelip pastayı kesmeden önce bir konuşma yaptılar.

Daha doğrusu, Erdal İnönü konuştu.

‘‘Ben konuşurken, sen de karışabilirsin’’ diyerek başlıyor.

Hemen arkasından şu cümle geliyor:

‘‘Tıpkı ben araba kullanırken yaptığın gibi...’’

40'ıncı evlilik yıldönümleri için bir yemek verme fikri Sevinç Hanım'dan gelmiş.

Erdal Bey'in ilk cevabı:

‘‘Ama dostlarımız, ‘Zaten bunlar bizi ancak kırk yılda bir yemeğe davet ederler' diye arkamızdan konuşmasınlar.’’

Erdal İnönü’nün şakaları makineli tüfek gibi devam ediyor:

‘‘Rahmetli babam, annemin bir fikrini doğru bulup, uyguladığı zaman, hemen arkasından, ‘Kırk yılda bir kadınların da sözü dinlenir' derdi.’’

Kadını küçültücü bir tutum mu diye düşünürken, hemen arkasından şu cümle geliyor:

‘‘Ama bu bizim evde sık sık olurdu.’’

Türk toplumunda kadınların ne kadar etkili olduğunu gösteren zarif bir örnek. İsmet İnönü’ye yakışan zarafet.

* * *

Sonra eşiyle birlikte geçen kırk yılın hikâyesine başlıyor.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kaderinde Atatürk'ten sonra ikinci rolü oynayan efsanevi bir siyasetçinin mütevazı çocuğu.

Sevinç Hanım'ın yemek yapmayı öğrenişini çok hoş bir üslupla anlatıyor:

‘‘Ekrem Yeğin'in kitabından en karmaşık yemekleri seçip yapmaya çalışırdı. Hem de denemek için değil, bana yedirmek için yapıyordu.’’

Ve insana, kaliteli bir stand-up komedyenini dinliyormuşçasına keyif veren anekdotlar.

‘‘Bir gün Amerika'da küçük bir kasaba yolunda arabamızla gidiyorduk. Karşıdan bir araba geliyordu. Ben uzak farları kesip, kısaları yaktım. Karşıdan gelen araba, bir süre gittikten sonra dönüp, arkamızdan gelmeye başladı. Biraz sonra anladık ki, polismiş. Bizi durdurup ehliyetimizi istedi. ‘Farlarınızı gözüme tuttunuz. Böyle araba kullanılır mı' diye neredeyse azarladı. Meğer ben onu korumak için kısa farları yakınca, ışık gözüne girmiş. Ama polis beni azarlarken tuhaf bir şey oldu. Park ettiği araba kendiliğinden harekete geçip, yandaki evin bahçesine daldı. Polis haykırarak arkasından koşmaya başladı. Bana sürücülük dersi veren polis, meğer arabasının el frenini çekmeyi unutmuş.’’

* * *

Kendisinin başına gelen komik olayları da anlatıyor. Bugünün arabalarındaki düğmeleri çok karışık buluyor.

Bir gün giderken arabası aniden durmuş. Araba durunca direksiyon kendiliğinden kilitlenmiş. Dışarı çıkıp ne olduğunu anlamak isterken, bu defa arabanın alarmı çalmaya başlamış.

‘‘Halimi bir düşünün’’ diyor.

Düşünüyoruz. En çok da kendisi gülüyor.

O akşam, 1970’li yıllardan beri tanıdığım birçok sosyal demokrat oradaydı. Hepsi tanıdık simalar.

Hüdai Oral, Necdet Uğur, Emre Kongar, Onur Kumbaracıbaşı, İbrahim Tez, Murat Karayalçın...

İnönü'nün şahsen tanıdığı parlak bürokratlar...

Cem Duna, Yiğit Gülöksüz, Orhan Güvenen...

Düşünüyorum. Hepsi yıllarca bu ülkeye siyasetçi ve bürokrat olarak hizmet etmişler. Hepsinin sicili temiz. İsimlerinin kenarına toz zerreciği bile yapışmamış.

* * *

Murat Karayalçın'la konuşuyoruz. ‘‘Oğlum U2'nun Selanik'teki konserine gitti. Türkiye'den 12 otobüs gitmiş. En önde Türkler oturuyormuş’’ diyor.

Aradan 40 yıl geçmiş. Türkiye nereden nereye gelmiş. Sosyal demokratların çocukları, belki yine sosyal demokrat kalarak, hayatın keyiflerine katılmayı, hayatlarının normal renkleri haline getirmeyi başarmışlar.

O güzel geceden ayrılırken kulaklarımda Erdal İnönü'nün şu sözleri kalıyor:

‘‘İşte 40 yıl böyle geçti. Şimdi eşim yeni keşfettiği dekorasyon işiyle uğraşıyor. Ben de yeni keşfettiğim yazarlıkla meşgulüm.’’

Bazen Etiler civarında onlara rastlıyorum. Direksiyonda Erdal Bey oturuyor. Yanında her zaman Sevinç Hanım var.

Öyle günlerde, içimdeki karamsarlık bulutları dağılıyor. Bu ülkeye güvenim artıyor.

Yazarın Tüm Yazıları