Sosyal unutkanlık maceraları ya da: Pardon, adınız neydi

Genelde geceleri oluyor. Diyelim ki bir mekandayız. Biri geliyor aniden, yıllardır tanışıyormuşuz gibi “Selam naberrr” diyor.

Artık alışkanlık olmuş, “ıyidir, senden?” karşılığını veriyorum.
Aslında o anda hafıza kayıtlarına inmişim ben çoktan: “Kimdi bu? Nereden tanıyordum? Ah kahretsin, adı şu muydu acaba?”
Çoğu zaman hatırlayamadan muhabbet bitiyor zaten.
“Hadi görüşürüz, öptüm canım, bay bay”.
Tamam bay bay ama, hâlâ ben çözemedim kim olduğunuzu.
Ne olacak şimdi, bütün gece bunu mu düşüneceğim?
Bazen tam tersi de oluyor. Karşımdaki salak salak, onu tanımadığımı hissettirerek baktığımı sezip “Tanıdınız mı beni? Daha önce tanışmıştık?” diyor.
ışte o zaman rahatlıyorum, “Hayır inan hatırlayamadım”.
Rahatlasın diye de kendime b.k atıyorum, “Böyle şuursuzum işte”.
Noldu sana diyeceksiniz, kafana saksı mı düştü evladım?
Belki saksı düşse daha iyi. Ama şöyle bir özellik var bende.
Eğer bir yerlerde, bir sosyal ortamda filan iki dakika tanışılıp sohbet edilmişse, o kişiyi kesilikle kaydetmiyor beynim.
Hemen hop, çöpe atıyorum. Çok fena çok.
Sonra böyle yeniden yeniden tanışıyorum işte.
Tekrar karşılaştığımda. Ve şarkıdaki gibi aynı hissiyat, “Pardon, tanışmış mıydık?”

“Naber nasılsın? Çok iyi gördüm seni!”

Peki şu “Naber nasılsın”a nasıl alternatif bulacağız?
Geçenlerde biri sorduğunda bu soruyu bir an durdum.
Dedim ki, “Kısa ve laf olsun diye verilen yanıtı mı tercih ederdin yoksa daha kapsamı geniş bir yanıtı mı?”
Kısa olanı belli: “ıyiyim canım, sen?”
Karşıdaki de “ıyiyim” der ve konu kapanır.
Zaten bu muhabbeti genelde birbirini hep bir şekilde gören, ama aslında birbirleri hakkında gerçekte- hiçbir şey bilmeyen insanlar yapar.
Bu yüzdendir ki “Naber nasılsın”dan sonra şuna geçilir direkt: “Eee, nasıl gidiyor?”
Bu şu demek aslında: Çok merak etmiyorum işinde ya da özel hayatında ne halt ettiğini, ama işte kibarlıktan soruyorum.
Ben de yapıyorum bunların aynısını, bakmayın yani. Otomatik.
Önce “Naber”ler, sonra “nasıl gidiyor”lar.
Zaten bu “Nasıl gidiyor?” fena halde Amerikan kalıbı.
Dizilerden, filmlerden filan öğrendik sanırım.
Çok havada, çok ortada bir şey.
Ah bir de, “Naber nasılsın”ı es geçip direkt kendi izlenimini cart diye ortaya koyanlar var. Onlar da şöyle diyor: “Çok iyi gördüm bugün seni!”
Bu aslında aynı zamanda moral bozucu. Neden? Çünkü daha önce gördüğünde berbatmışım meğer. Ama şimdi olmuşum, zayıflamışım (genelde “iyi gördüm”ün altında bu yatar), kılığım kıyafetim yerinde, öyle mi?
Of ki ne of...

Funda Arar’ın Kuruçeşme şovu

Ne kadar iyi yorumcu olursanız olun ya da sesiniz ne kadar kuvvetli olursa olsun.
Eğer büyük bir sahnede çıkıyorsanız, mutlaka bir şov yapmanız lazım. Yani görsel bir şeyler dönmeli önünüzde arkanızda.
Cumartesi gecesi Kuruçeşme Arena’da Funda Arar’ı izlerken bu yüzden şaşırmadım.
Funda epeydir söylüyordu. “Dansçılarla çalışıyorum, çok güzel sürprizler olacak” diye.
Oysa pekala bunu yapmayabilir, sadece sahneye çıkıp şarkısını söyleyebilirdi. Ama öyle yapmadı. Yenilenmeyi tercih etti.
“Arap Saçı” şarkısını söylerken mesela, dansçıları Funda’yı havaya kaldırdı, sahneye getirdikleri kafesin içine kapattılar ve daha bir sürü şey. Çok ama çok keyifliydi.
Ya da “Senden Öğrendim” şarkısını söylerken bol siyah tüllü şemsiyelerle çıktı dansçılar ve Funda sahneye. Çok güzel bir görüntüydü.
Ben şarkıları böyle dinlemeyi seviyorum konserde. Eminim birçok dinleyici de...
Mutlaka sahnede bir-iki tane oyuncaklı bir şey yapmalı.
ısteyen bunu dansçıyla yapar, isteyen led ekranıyla ya da sırf ışıkla.
Ama yeter ki bir şey olsun. Biliyorum, bizim teknik adamlarımız çoğu zaman hayal ettiğiniz şeyi gerçeğe dönüştürmekten yoksun.
Yine de vazgeçmemek lazım! (Dansların koreografisini yapan Utku Bal’a ve kıyafetleri tasarlayan Esra Başıbüyük’e de tebrikler).
Yazarın Tüm Yazıları