Sorgusuz sualsiz 12 Eylül Ve Ağustos manzaraları

BİR 12 Eylül daha sorgusuz sualsiz geçti. Birkaç gösteri, bir iki köşe yazısı ile.

12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin bedeli sadece bugünkü entellektüel pejmürdelik olmadı. O, bedellerden sadece biriydi. Türkiye’de siyasetin çatısını temel direksiz bıraktı darbeler, en çökertici olanı da buydu.

Siyasi kadrolar budandı. Kolu kanadı kırık bir gençlik, hocaları susturulmuş bir üniversite ile meydan en geri ve gerici unsurlara kaldı.

O darbelerin hesabı sorulmadığı için demokrasi, özgürlük iyi yönetim kavramları konusundaki toplumsal zihniyetimiz gelişmedi.

Eğer öyle olmasaydı Türkiye’de aşağıda sayacağım olaylar hálá yaşanıyor olabilir miydi?

Dediğim o ki, Türkiye’de bunlar da oluyor, böyle bir Türkiye’de var. Kim onu görüyor, Bu Türkiye ile kim ilgileniyor?

Darbeler sorgulansaydı, Başbakan Erdoğan’ın ilçe kongrelerinde yaptığı gibi, iktidarı ellerinde tutanlar, yani değiştirme gücüne sahip olanlar, bu olaylar sanki bambaşka bir ülkede yaşanıyormuş gibi rahatça gerçeklere arkalarını dönüp pembe tabloları böyle kolay çizmeye davam edebilirler miydi?

* * *

ONCA
olaydan sonra Tuzla’da kum torbaları yerine işçilerle deney yapılabilir ve 4 işçinin ölümüne, 12 işçinin yaralanmasına meydan verilir miydi?

"Her pislik beni bulur" diyen genç, polis tarafından herkesin gözü önünde öldürülebilir miydi?

Yüksekova, Diyarbakır, Batman’da hálá faili meçhul cinayetlerden söz edilebilir miydi?

İşkenceye sıfır tolerans çıtasının tutturulduğundan övgü ile söz edilen bir ülkeden işkence haberleri bu kadar yaygın bir biçimde gelmeye devam eder miydi?

İzmir’de geçen yıl gözaltına alınan İleri Kızılaltun ve Burak Demirci adlı iki üniversite öğrencisinin Terörle Mücadele Şubesi polisleri tarafından işkenceden geçirildikleri raporla belgelenmesine rağmen, adli kovuşturma için yeterli görülmediği gibi haberler (Radikal 10 Ağustos) böyle sessizce örtülür müydü?

Adana DTP il binasına yapılan baskın sırasında gözlemci olarak orada bulunan Adana İnsan Hakları Derneği Başkanı, polisler tarafından merdivenden aşağı atılabilir miydi?

Bianet’in 27 Ağustos’ta verdiği heberde karşılaştığımız Mardin cezaevinde hükümlü bulunan Abdülaziz Ekinci’nin gardiyan dayağı sonucu öldüğü iddiasıyla suç duyurusunda bulunan ailesine kovuşturmaya gerek yok yanıtı kolayca bildirilebilir miydi?

Ankara 2 no’lu F tipi cezaevinde bir tutuklu ailesiyle Kürtçe konuştuğu için olağan telefon görüşmesi yetkililer tarafından kesilir miydi?

Diyarbakır’da bir parka Berfin isminin verilmesi yasaklanır mıydı? (haksözhaber.net. 19 Ağustos)

Hayat televizyonu izledikleri ve Kürtçe konuştukları için İstanbul’da inşaat işçileri işten çıkarılır ve sahipsiz biçimde kapıya böyle kolay bırakılabilirler miydi?

Yazarlar ve gazeteciler düşüncelerini açıkladıkları için hálá 301’inci maddeden yargılanıyor ve hálá ifadeye hapis cezası sürüyor olabilir miydi?

* * *

İNSAN
Hakları derneklerinin ağustos ayı raporlarında yer alan insan hakları ihlalleri, düşünce, ifade ve basın özgürlüklerine yönelik anti demokratik baskılardan sadece birkaç örnek aktardım.

Son örnek de dün Başbakan Tayyip Erdoğan’dan, geleneksel Doğan Medya Grubu saldırıları sırasında geldi.

Kendisini kızdıran haberleri patronun önüne serdiğinde ondan "Ben başa çıkamıyorum, istediklerini yapıyorlar" yanıtını aldığını açıkladı ve kınayan bir ifadeyle "Eğer bir patron yazarlarıyla başa çıkamıyorsa vay haline!" dedi.

Esas görevi basın emekçilerinin bağımsızlığını garanti altına alacak yasal ve siyasal güvenceler sağlamak olan bir Başbakan, neden çalışanlarını köleleştirmiyor diye çatabilir miydi karşısındaki patrona eğer 12 Eylül’ün hesabı sorulmuş olsaydı?
Yazarın Tüm Yazıları