Soraya’yı Taşlamak

TUTUNACAK bir dal arar gibi yaslandığı duvardan ürkek ve çaresiz gözlerle objektife bakan İranlı Soraya’dan geriye sadece 9 yaşındayken çekilmiş bir fotoğrafı kaldı.

Kapanış jeneriğindeki o resme iyi bakın; “kadının adı yok” eleştirisine bile rahmet okutan bir zihniyeti, insanın insana yaptığı zulmün çarpıklığını göreceksiniz.
“Soraya’yı taşlamak” İran asıllı Amerikalı yönetmen Cyrus Nowrasteh’nin yine İranlı bir yazarın eserinden uyarlaması. Yaşanmış bir olaydan yola çıkan film, mahalle baskısı ve bağnazlığın geçerli hukuk haline geldiği bir kasaba ortamında tek suçu “her şeye rağmen yaşama sarılmak” olan genç Soraya’nın taşlanarak öldürülmesinin perde arkasını anlatıyor.
Sanat en doğru tanımını “ifade edilenin içeriği” ile “ifade biçiminin kusursuzluğunda” bulur.  “Soraya’yı Taşlamak” bu anlamda bir istisna; sinemayı bir iletişim aracı, bir isyanı dillendirme formu olarak kullanarak, tüm dünyayı sarsmak, zihinlere acı bir gerçeği işlemek istiyor:
Dünyanın neresi olursa olsun, pozitif akıl yerini bağnazlığın dogmalarına bıraktığında o toplum bitmiş demektir. Erkek egemen kültür töreye, o da olmazsa inanç kılıfıyla yutturulan kör karanlıklara sığınarak mutlaka bir dehşet yaratacaktır.
Fiziksel şiddete maruz kalması yetmezmiş gibi, 14 yaşındaki bir çocuğu kuma getirmeye kalkan kocasını boşanmaya razı etmek isteyen Soraya’nın “nafakadan kurtulmak” için bir komploya kurban edilmesi gibi.
İster Soraya ister Süreyya
Varlığı bile yadsınan, en temel insan haklarından mahrum bırakılan kadınların öyküsü var bu filmde. Ancak, tıpkı töre cinayetlerini anlatan “Mutluluk” filminde olduğu gibi, bu filmi de çoğunlukla kadın seyirci izlerse yazık olur. Çünkü  “Soraya’yı Taşlamak” filmini esas ve mutlaka görmesi gereken erkekler. Adına ister Soraya, ister Süreyya deyin böylesi acılar ne yazık ki bize hiç yabancı değil.
Üniversite öğrencileri düzeyinde yapılan araştırmalarda bile, namus kavramı ile cinayeti birleştiren anlayışa destek çıkanlar bulunduğunu hatırlayınca, keşke bir hoca çıkıp “Soraya’yı Taşlamak” filmini zorunlu ödevler arasına koysa demek geliyor içimden.
Toplumdan bulduğu kuvvetle şehvetini sapkınlıkla perçinleyen İranlı adamın yaptığını korkunç buluyorsak; biraz kendimize bakmak da iyi gelebilir.  Bilmem kaçıncı kez doğuma zorlanan ve bu kez de erkek olmadı diye burnu kesilen genç anne;  evlilik dışı aşk yaşıyor diye öz kardeşi ve kuzenleri tarafından taşlanarak öldürülen sevgililer; büyükleriyle barışmak üzere geldikleri baba ocağında kurşun yağmuruna tutulan evli çift; ya da cinsel yönelimi nedeniyle öldürülen sayısız insan Kaf dağının ardında değil, bu coğrafyada yaşıyor.
Yazarın Tüm Yazıları