Sonuç ne olursa olsun Erdoğan kahraman olacak

BEN bu satırları yazarken AB ile hangi noktada olacağımız henüz kesinleşmemişti. Ya tamam diyecektik, ya devam. Başbakan Erdoğan bu akşam Türkiye’ye dönecek.

Ve sonuç ne olursa olsun, bir ‘ulusal kahraman’ olarak dönecek. Çünkü her iki seçenek de onu ‘kahramanlaştıracak’.

İlk seçenek olumlu.

Erdoğan, Avrupalı liderleri ikna edecek, Türkiye’nin önceliklerine ve hassasiyetlerine saygı gösterilecek ve 2005 yılı içinde bir tarih verilecek.

Erdoğan, çok önemli değişiklikleri iki yıldan kısa sürede yapan ve Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne taşıyan siyasetçi olarak ‘ulusal kahraman’ olacak ve tarihe geçecek.

İkinci seçenek ise olumsuz.

AB liderleri ikna olmayacak, Fransa’nın başını çektiği lobi etkili olacak ve masaya Türkiye’nin kabul edemeyeceği şartlar konulacak.

Bunun üzerine Erdoğan, ‘Bunlar kabul edilemez. Ben artık bu masada yokum’ diyecek ve Türkiye’ye dönecek.

Bu durumda da gelişmeler Erdoğan’ın lehine olacak.

Türkiye’yi büyük bir değişim sürecine sokan; ama ulusal onuru her şeyin önüne koyduğu için kendisine çok önemli puanlar kazandıracak olan AB ile müzakere tarihi alma olayını elinin tersiyle iten lider olacak.

Erdoğan, uluslararası politikada ‘win win’, yani ‘kazan kazan’ ikilemini çok seviyor.

Bugün geldiği noktada kendisi de ‘kazan kazan’ durumunda.

Sonuç ne olursa olsun...

Erdoğan’a yarayacak.

Gül: Keşke Derviş bizim partide olsa

BRÜKSEL’
de Türk heyetiyle aynı oteldeyiz. Berlusconi ve Chirac da bizim otelde kalıyorlar.

Otel lobisi, uluslararası gazeteciler cemiyeti salonu gibi.

Ancak siyasileri yakalamak çok güç. Herkes müthiş bir acele içinde koşuşturup duruyor.

Türk gazeteciler biraz daha girişken olduğu için, yabancı gazeteciler Türklerin peşinde, ‘Kim ne dedi?’ diye öğrenmeye çalışıyorlar.

Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan, dün sabah gazetecilerle bir sohbet toplantısı yaptılar.

‘Ne dendi?’ diye sorarsanız, yanıtım ‘Hiçbir şey’ olacak.

Bazı meslektaşlarımız, yanıtını Avrupalı liderlerin bile güç vereceği gelecekle ilgili ‘abuk’ sorular sordular ve haliyle yanıt alamadılar.

Kayda değer tek değerlendirme, Başbakan Erdoğan’ın, ‘Bu sabah, dün sabaha göre daha iyi bir noktadayız’ demesiydi.

Erdoğan, Chirac’ın önceki akşam TF 1’de yaptığı konuşmayı da ‘Olumlu yönde bir gelişme’ olarak değerlendirmiş. Chirac’ın televizyon konuşmasından önce Belçika Başbakanı ile bir araya geldiği ve Belçika Başbakanı’nın Türkiye’nin mesajlarını ilettiği biliniyor.

Erdoğan mesajların yerine ulaştığını ve ‘anlaşıldığını’ düşünüyor. Basın sohbetinden sonra, otelde aynı katı paylaştığımız Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile kısa süre ikili görüşme fırsatını buldum. Benim son iki günde yazdıklarımla ilgili görüşlerini hemen aktarmak istedi.

Öncelikle ‘kırmızı çizgiler’ meselesine değindik.

‘Yüzde yüz doğru yazmışsınız. Ben de kırmızı çizgi lafına karşıyım. Dünya çok dinamik bir süreçte. Burada sürekli olarak kırmızı çizgiden bahsedemezsiniz. Bugün kırmızı çizgi dediğiniz şey, yarın sizin istediğiniz bir şey haline gelebilir. Ya da öncelikler değişebilir. Ama dikkat ederseniz ben hiç kırmızı çizgi demiyorum. Biz bundan özellikle uzak duruyoruz. Ama uyarınız yerinde, bu söylemden herkesin kaçınması lazım’ dedi.

Gül, Kemal Derviş konusunda da çok net.

‘Kemal Bey’i bizim partide görmek istediğimi hep söylüyorum. Keşke gelse’ dedi.

Ben de ‘Herkes Kemal Bey’i partisinde görmek ister’ dedim. Güldü, ‘Emin misiniz?’ diye sordu.

Ben kahkahayı patlattım ve düzelttim. ‘Aklı olan herkes’ dedim.

Gül, Derviş’le ilgili görüşlerini anlattı:

‘Kemal Bey biliyorsunuz bir süredir Avrupa’yı gezip temaslar yapıyor. Biz de Dışişleri olarak bunlara destek veriyoruz. Çok da faydalı oluyor. Etkili bir isim.’

Ben de ilave ettim: ‘Etkili ve etkileyici.’

‘Doğru’
dedi Gül.

‘Peki, CHP’de de olsa müzakere heyetinde yer almasını istemez misiniz?’

Gül
şöyle bir düşündü. Kararsız kaldı. Samimi yanıt ile siyasi yanıt arasında gidip geldiğini hissettim. Ama Gül’ü Gül yapan özellik ağır bastı ve samimi bir yanıt verdi:

‘İsterim. Aslında düşünmek lazım. Yapabilirsek önemli bir demokratik olgunluk gösterisi de olur.’

‘Yapar mısınız?’
diye ısrar ettim.

O şirin tebessümüyle cevap verdi.

Vedalaştık.

Siyaset zor iş. Bazen doğru bildiğinizi yapmak bile çok zor oluyor.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Gazeteciler, sorularını ne kadar çok şey bildiklerini göstermek için değil, bir şey daha öğrenmek için sordukları zaman.
Yazarın Tüm Yazıları