Sonbahar ukteleri

GÜNÜN ilk ışıkları ile kalktık. Elini uzattı tuttum. Yavaşça cama yaklaşıp güneşe baktık.

‘Nefis bir sonbahar.’

Acılarla dolu bir gecenin ardından, aniden ortaya çıkıveren en genç sesiyle ‘Nefis bir sonbahar’ dedi.

Ertelediğim her şey, o an, o pencerenin önünde omuzlarıma çökerken, onun nefis sonbaharının içine girmeye çalıştığımı fark etti mi bilemiyorum.

O, güneşin denize vuran kızıl ışıkları üzerine binmiş yelkenlerini fora etmeye çalışırken ben de en gizli çekmecelerimden ertelenenler listemi çıkarttım. Başında onun adı vardı.

Nasıl olsa hep oradaydı. ‘Şu işi de bitirdikten sonra’ nasılsa onu görecektim

Ben onun kadar küçük, o da benim kadar büyük olduğumuz zamanlarda, parmaklarıyla bir yuvarlak yapar en tepesinden başlayarak aşağı doğru inerken, ‘Ben bu yolu bitirip, başladığım yere gidiyorum, şimdi aynı yollardan sen geçeceksin’ derdi.

Ama o gün sanki o yuvarlağın sonunda değilmiş gibi, gökyüzünün kızıllığını sanki ilk sonbaharını yaşıyor gibi seyretti.

* * *

HAYATA
bir öğrenci gibi bakmayı annemden öğrendim.

Doğmakta olan güneşi içine çekip ‘Nefis bir sonbahar’ dediğinde hastanedeki ilk zor gecemizin sabahıydı.

Sırtında direni, kolunda serumu ve ağrıları ile güneşi karşılayışında hayata ibadeti fark ettim.

Altı hafta sonra ölümün de, sıcak ve güzel olduğunu birlikte öğrendik.

Balkanlarda, cenaze ve düğünlerde aynı havayı çalan müzisyenlerin bir bildiği vardı elbet.

Ölüm de yaşamın bir parçasıydı.

Bu süreçte bir şeyi daha, klişelerin sırrını öğrendim.

Klişelere itibar etmem. Ama kerameti gördüm.

* * *

ACININ
en yakıcı döneminde insanın yalnız bırakılmadığını fark etmesi, dostlarının tesellisi ne kadar önemliymiş.

Ayrılış hüznünün tek başına kaldırılamayacağını o teselli dolu buluşmadan sonra daha iyi anladım.

Kendi arkadaşları bir yanda eski günleri anarken, küçük arkadaşları onu aradı. Sekiz yaşındaki ressam arkadaşı Ömer, sanat danışmanı ve tek müşterisinin gidişine üzülüyordu. Resimlerini kime satacaktı artık? Minik Ayşe, ‘gitmek ne demektir’diye soruyordu anne annesine.

Mühim işler arasında vakit ayıramadığımız dostlukların, eskilerde kaldığını sandığımız arkadaşlıkların, vefalı kardeşliklerin, uzaktan gelen bir sesin, bir göz yaşının, bir el sıkışın, dokunuşun, duanın, aminin öyle büyük yardımı oluyor ki insana.

Dostluk için harcanan hiçbir emek boşuna değildir, bildiğimi sanırdım.

Klişedeki keramet demek buymuş.

‘Dostlar sağ olsun.’

Bunun bir klişe değil, yürekten gelen bir dilek olduğunu bilemezdim.

Şimdi beni teselli edenlere öyle içten söylüyorum ki,

‘Dostlar sağ olsun.’
Yazarın Tüm Yazıları