Sonbahar perspektifleri

2006 sonbaharı sıkıntılı geçeceğe benziyor; fakat tablonun her bakımdan karanlık olduğu söylenemez. Örneğin, basiretli bir yönetim sayesinde ekonominin artık borsa, kur, iç ve dış politika dalgalanmaları karşısında ciddi bir direnç gücüne eriştiğini görüyoruz.

Önümüzdeki ayların politik gündemine gelince, bunun yine yüklü olacağı ve zaman zaman tehlikeli gerginlik ihtimallerinin ortaya çıkacağı tahmin edilebilir. Cumhurbaşkanlığı konusunda akılcılığın ve gerçekçiliğin son dakikayı beklemeden galebe çalmasının Türkiye’yi çok ferahlatacağı muhakkaktır.

***

Sonbaharda asıl sıkıntıları dış politika alanında yaşayacağız. AB sürecinde biriken tıkanıklıkların nasıl aşılabileceği pek belli değil. AB’nin istediği gibi deniz ve hava limanlarının Kıbrıs Rum gemilerine ve uçaklarına 2006 sonuna kadar açılmasının Türkiye’deki siyasi şartlar yüzünden kesinlikle mümkün olmadığını herkes görüyor ve bu açmazın müzakere sürecini sekteye uğratmaması için çareler aranıyor.

Bir ara zaman kazanmak amacıyla Gümrük Birliği yükümlülüklerinin yorumu alanındaki anlaşmazlığın tahkime götürülmesi üzerinde duruldu. Böyle olsaydı, AB, limanların açılmasının Gümrük Birliği’nin tartışılmaz bir parçası olduğunu, Türkiye ise ulaşımın Gümrük Birliği’nin kapsamadığı hizmetler kategorisine girdiğini iddia edecekti.

Türkiye ayrıca TIR’larına AB ülkelerince uygulanan kotaların Gümrük Birliği’ne aykırı bir ayrımcılık olduğunu ileri sürebilecekti. Fakat bu yöntemden, tahkimin Türkiye aleyhinde sonuç vermesi ihtimalinin çok yüksek olması nedeniyle vazgeçildi.

Brüksel’den yansıyan bazı haberlere göre limanlar sorunu yüzünden müzakere sürecinin toptan durdurulmasını önleyecek alternatif bir formül sadece Gümrük Birliği ve ona ilişkin bazı müzakere başlıklarının askıya alınması olabilir. Bu, müzakere sürecinin inandırıcılığını zayıflatsa da, bize zaman kazandırabilir. Fakat çözüm yolunda ciddi ilerleme olmadıkça müzakereler Kıbrıs ipoteğinde kalacaktır.

***

AB ile müzakere sürecinde tek sorun limanlar değil. Ceza Kanunu’nda ifade özgürlüğünü kısıtlayan hükümler, çok eleştirilen yeni Terörle Mücadele Yasası, azınlık vakıflarının gayrimenkulleri konusunda bir ilerleme kaydedilmemesi, reform sürecinde geriye doğru gidildiği izlenimi, AKP hükümetinin politikalarında dini inançların ve dürtülerin gittikçe daha ağır bastığı algılaması da tereddütleri artırıyor.

Diğer taraftan, artarak güçlenen Batı aleyhtarlığı ile radikal, hırçın ve inzivacı milliyetçilik Türkiye’de AB’ye desteği yüzde 40’a kadar indirmiş bulunuyor. Bir başka problem de müzakereleri yürütecek idari yapıdaki yetersizlik ve dağınıklık. Hiçbir ülke AB ile müzakereleri bu kadar zayıf bir idari yapı ve koordinasyon noksanlığıyla yürütmeye kalkmamıştı.

Sonbaharda Türkiye’yi Ortadoğu’daki gelişmeler de zorlayabilir. En kötü ihtimal, Türkiye’nin yanlış bir hesapla Kuzey Irak’a müdahalesidir. Böyle bir hataya düşersek Irak’ta bu sefer doğrudan bizi etkileyecek yeni bir Pandora kutusu açarız. Bunun dışında İran’a karşı bir müdahale olmadığı takdirde Lübnan krizi ve Suriye’ye muhtemel uzantısı Türkiye’yi çok fazla etkilemez.

***

Son gelişmeler ışığında, Lübnan’a çokuluslu bir güç gönderilmesine fiilen imkán olmayacağı da anlaşılıyor. Ne var ki, Lübnan krizinde, bu sefer İsrail’in ölçüsüz ve fütursuz davranışı yüzünden Ortadoğu’da taşlar yine yerinden oynayacak, köktendincilik ve İslamcılık güçlenecek, din ve mezhep çatışmaları artacaktır.

ABD’nin Irak’ta yaptığını İsrail, Lübnan’da tamamlayacak. Ortadoğu’nun istikrarına ölümcül bir darbe daha vurulmuş olacak.
Yazarın Tüm Yazıları