Son hizmetim darbe olacak

MEMLEKETE son bir hizmet yapmaya hazırlanıyorum.Meğer bu ülkede "yapmadığım bir darbe kalmış".

Bunu söyleyen bir meslektaşım.

Bugüne kadar yaptıklarımın ne olduğunu saymıyor ama yapmadığım şeyi açıkça yazıyor:

"Bir tek darbe yapmamışım."

Yazısından çıkan sonuç da şu:

"Bugüne kadar yapmadım ama onu da yapmaya hazırlanıyorum."

Bu kesin yargıya nereden varıyor derseniz, işte mesele o noktada düğümleniyor.

Yani benim tam söylemek istediğim noktada.

Sizi fazla merakta bırakmadan bu meslektaşımın adını vereyim.

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Fehmi Koru.

Üstelik bunu, dedikodu yazıları yazdığı Taha Kıvanç takma adıyla değil, bizzat kendi gerçek ismiyle yazıyor.

Yani olay, öyle dedikodu, fantezi falan değil.

Bendeniz bu ülkenin bilmem kaçıncı darbesini yapmak üzere kolları sıvamış vaziyetteyim.

* * *

Ben darbelerle ilgili görüşlerimi hiç saklamayan bir insanım.

Darbelere hep karşı oldum ama darbelerin arkasındaki gerçekleri de hep anlamaya çalıştım.

Ne yapalım ben hiçbir zaman siyasetçi, siyaset kulisçisi, komplo teorisyeni olamadım.

Hep sosyolog olarak kaldım.

Böyle olunca da her şeyin mutlaka iki yanı bulunduğunu varsayıp ötekini de anlamaya çalıştım.

İşte sırf bu nedenle, 12 Eylül’ün tarihini, 11 Eylül gününden başlattım.

28 Şubat’ın bir de 27, 26, 25 Şubatları olduğunu kabul ettiğim gibi.

Gelelim son meseleye.

Yani Fehmi Koru’nun, benim bir yazımdan hareketle, darbe yapma planımı deşifre ettiği olaya.

O yazıyı, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün yürüttüğü cumhurbaşkanlığı kampanyasıyla ilgili yazdım.

Gül, cumhurbaşkanı seçilmeyişini, babasının "sakallı" oluşuna, esnaflıktan gelişine, yani yoksul oluşuna bağlıyor.

Geçmişte çok açık dille şunu yazdım:

"Abdullah Gül iyi bir siyasetçidir ve bana göre ondan iyi bir cumhurbaşkanı da olur."

Oradaki sakatlık, devletin en tepesindeki üç insanın eşinin de başı örtülü oluşunun yarattığı sıkıntıydı.

İşte bu nedenle Gül’e şunu sormuştum:

"Demirel’in İslamköylü babası, sakalsız bir aristokrat mıydı?"

Buyurun aynı soruyu bugün yine aynı inançla soruyorum.

Demagojiyi bırakın da cevabını verin.

Rahmetli Turgut Özal’ın babası, dolar milyarderi bir burjuva mıydı?

Sezer’in babası, annesi neydi?

* * *

Ama Koru’nun yazısı bence çok önemli. Çünkü, bu konudaki asıl hastalığın teşhisine yardımcı olabilir.

Ben, bu tür halk goygoycusu siyasetin, Türkiye’de tehlikeli gelişmelere yol açacağını söyledim.

Bu cümle üzerine hemen durumdan vazife çıkarılıp benim "darbeyi kastettiğim" anlamı çıkarılabilir mi?

Zaten sorun bu zihniyetle başlıyor.

Onlar için tek tehlikeli gelişme "askeri darbe"dir.

Ülkenin kavga ortamına girmesi, gerilimlere yol açılması, insanların inananlar-inanmayanlar diye bölünmesi, bir türban kardeşliği loncası yaratılması, tehlikeli gelişme olarak, toplumsal sorun olarak görülmüyor.

Ben açıkça şunu yazıyorum:

Bu tür popülizm, dindar cumhurbaşkanı propagandası, toplumda derin yaralar açar.

Bunun yaralarını yıllarca saramayız.

Türkiye geçmişte bunun acısını çok çekti.

O nedenle uzlaşma kültürünü yerleştirmek gerekir.

* * *

Ya askeri darbe meselesi...

Darbe olursa, merak etmeyin ben bunu yapanlar değil, ona direnenler arasında olacağım.

Teminat mı? İşte yazım burada.

Bir gün suratıma çarparsınız...

Ama son bir sözüm daha var.

Bu ülkede darbe istemeyenler, sivil demokrasi kültürünün gereğini sonuna kadar yerine getirmelidirler.
Yazarın Tüm Yazıları