Son durak

Defne’ye gittim.

Sohbete...

Hepinize selamı var.

*

En önce Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Örsan Öymen ve Ufuk Güldemir gelmiş yanına... Çetin Bey, her zamanki gibi zarif, “ardından yazılan iğrençlikler için, basın mesleği adına senden özür dileriz” demiş... Abdi bey de, iman tahtasındaki mermi deliklerini gösterip, “bozma moralini kızım” demiş, “benim katilimi bile ekrana çıkarıp sırtını sıvazladılar, boşver.”

*

Defne ağlamaklı olmuş tabii.

Bi bakmış ki, Vehbi Koç’la Sakıp Sabancı geliyor, ellerinde kırmızı karanfil, yanlarında Erdal İnönü... Sakıp ağa meşhur esprileriyle yüzünü güldürmüş Defneciğin... Hatta, Erdal Bey kendisi için “E.T.” diye yazdıklarını hatırlatıp, “siyasette hırsızlık yapmadığım için beni uzaylıya benzettiler herhalde” deyince, o her daim ciddi Vehbi Bey bile basmış kahkahayı.

*

Siyasetin öbür namuslu insanları gelmiş sonra... İsmail Cem’le Yıldırım Aktuna, Mehmet Gül’le Behice Boran, biri sağdan biri soldan... E başbakansız olmaz, peşlerinde sarı-lacivert atkısıyla Şükrü Saracoğlu... Tam mevzu n’olacak bu memleketin hali’ne geliyormuş ki, ee-eehh bırakın şimdi siyaseti miyaseti diye güle oynaya gelmiş oturmuş çılgın kızlar Aysel Gürel’le Duygu Asena... Kollarında iki yakışıklı, Uzay Heparı’yla Kerim Tekin.

*
Ardından yıldız yağmuru başlamış, sağanak adeta... Ayhan Işık, kankası Sadri Alışık, küçük hanımefendi Belgin Doruk, güzeller güzeli Cahide Sonku, Orhan Günşıray, Tanju Korel, Bilal İnci, Ömer Kavur, bi bakmış, Kemal Sunal geliyor... Gözlerine inanamamış Defnecik, bi bakmış, Muhsin Ertuğrul, Muammer Karaca, Selim Naşit, Savaş Dinçel, Ahmet Kutsi Tecer, Kerem Yılmazer, Lale Oraloğlu ustalar, hepsi etrafında, kucaklıyor, moral veriyorlarmış.

*

Hatıralar... Film şeridi gibi.

*

Şaşırıyorsunuz belki ama, geleni gideni eksik olmuyormuş Defne’nin... Ruhi Su çalıyor, türkü ana Zehra Bilir söylüyormuş, Neriman Altındağ Tüfekçi, Perihan Altındağ Sözeri, hatta Safiye Ayla, gururla alkışlıyormuş gazinocular kralı Fahrettin Aslan... Büyük ressamımız
Nuri İyem, edebiyat çınarlarımız Orhan Kemal, Behçet Necatigil, Fakir Baykurt, Mehmet Emin Yurdakul, Tomris Uyar, Necati Cumalı, hiç yalnız bırakmıyorlarmış.

*

Avanak Avni’nin babası Oğuz Aral, kardeşi Tekin Aral, matrak gırla... Aman orada bile depremi unutma Aykut Barka, pazara kadar değil mezara kadar Kazım Kanat, Eşfak Aytaç, Gündüz Tekin Onay, sabah yürüyüşüne davet etmiş atletizmi sevdiren adam Cüneyt Koryürek, Kenan Onuk, koç Aydan Siyavuş, kaptanların kaptanı baba Hakkı Yeten, Yusuf Tunaoğlu, Şeref Görkey, vınnnn diye geçmiş yanından el sallayarak Renç Koçibey... Kabadayıların şahı Dündar Kılıç bile gelmiş hoş geldine, bi elinde tespih, bi elinde çikolata.

*

Tam o anda!
Ayağa kalkmış herkes...
Türkan Saylan.

*

Sarılıp, öpüşmüşler... “Boşver güzel kızım”
demiş, “benim arkamdan fahişe dediler, dinsiz dediler, terörist dediler, sen bu ülkenin çocuklarının kalbinde çiçek gibi
açtın, üzme kendini.”

*

Çünkü.

Türkiye’nin en popüler mekânı neresidir diye sorsalar bana... Zincirlikuyu’dur.

*

Hepsi orada...

Ve, “son durak” derler oraya.

*

Halbuki, sadece yukarıda saydığım değerlerini değil, örfünü, âdetini, insanlığını yitirdi bu ülke... Rahmetlinin ardından kötü söz söylememe geleneğini yitirdi. Aklını yitirdi.

*

Asıl “son durak” budur.

*

Her şeye rağmen...
Mutlu gördüm Defne’yi.
Yalnız olmadığını hissetmişti.
Bi ara elimdeki “testi”ye ilişti gözü...
İrkildi.
“Su” dedim...
“Sevenlerinden getirdim...”
Gülümsedi.
Hepinize selamı var.
Yazarın Tüm Yazıları