Sol sağ, marş!

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Yürürken olsa da, ülke yönetmeye soyunurken sol ayakla başlayıp sağ adım atmak olmaz.

Daha doğrusu, Türkiye gibi bir ülkede bu ayaklarla hiçbir yere gidilmez.

Gidilir gidilmesine de, o gidiş sol bir gidiş olmaz.

Yok, ‘‘Sol Türkiye'nin nesine gerek?’’ deniyorsa, o zaman insanları aldatmak için ‘‘Sol sol sol!’’ şarkıları söylenmemeli.

Çünkü, Türkiye'ye gerekli olan sol politikalar, tuzu kuru ülkelerin Blair'lerince geliştirilmiş olanlar değildir. Hâlâ çok şeyini değiştirmeye muhtaç bir ülke için küresel gidişle ulusal gerçekleri akıllıca bağdaştıran köktenci politikalar düşünülmeli.

Evet, uluslararası politikadaki değişmelerin ve teknolojik gelişmelerin yerküreyi küçülttüğü, sınır tanımayan rekabetin birinci sınıf kalite ve verimlilik ölçütlerine uygunluk istediği doğrudur.

Ama, Türkiye için hâlâ gerekli olan doğru dürüst stratejik planlama, özel kesim dinamizmini tamamlayan kamusal girişimcilik ve ulusal kaynakları temel altyapılara yönelten ulusal yatırımcılık gibi gereklerin küreselleşmeyle bağdaştırılamayacağını kim söyledi?

Aslında, kimin söylediği belli de, onların söylediklerine kanmak şart mı?

Ha, Thatcher'ın, Reagan'ın, Özal'ın söylediklerini olduğu gibi alıp ‘‘O söylenenlerin Türkiye gibi bir ülkede yaratacağı yırtıkları ancak biz kaparız, delikleri biz tıkar ve o evrensel sistemi böyle yamalarla burada biz yüzdürürüz!’’ deniyorsa, bunun şarkısı da, ‘‘Sol sol sol!’’ değil, ‘‘Yaptığın her şeyin daha iyisini ben yaparım!’’ diyen eski bir Amerikan şarkısıdır.

Üstelik, Türkiye'deki bütün sol bilmelidir ki, böyle bir şarkıya kapılmak yanlıştır da.

Çünkü, mutlak küreselleşmeci olan, katıksız özelleştirmeciliğe ve özel girişimciliğe gönül veren, dinsel inançlarına sıkı sıkıya bağlı olduğunu söyleyen insanlar için, bu özlemleri ve benzerlerini çok daha tam olarak karşılayacak sağ partiler her zaman vardır. O seçmenler, istediklerinin âlâsını sunan ANAP gibi partilere, Çiller ya da Erbakan tipi politikacılara oy vermeyip de ‘‘ersatz’’larına mı verecekler? Arada bir verenler çıksa bile, böyle beklentiler üzerine sol politika inşa edilir mi?

Sola ve özellikle Türkiye gibi bir ülkenin soluna yakışan, bazı ilkeleri yalın, keskin ve mutlak biçimiyle ortaya koymaktır. Şimdiye kadarki uygulamalarda bunlardan sapmalar olmuş ve sol bunlara katlanmak, hatta ortaklık etmek zorunda kalmış olsa bile, ilkelerin belirgin biçimde açıklanması, hiç olmazsa bundan sonrası için izlenecek yönü gösterir.

Örneğin, eğitimin ve sağlığın özelleşmesi, hatta ticaret konusuna dönüşmesi, solun kabul edebileceği bir gidiş midir? Sol, ‘‘N'apalım, kamunun kaynakları yetmiyor’’ diyerek özel okul ve hastane furyasına seyirci kalabilir ve hatta ‘‘eğitim ve sağlık harcamaları vergi matrahından indirilecek’’ diyerek böyle bir gidişi dolaylı yoldan teşvik edebilir mi?

Öyle anlaşılıyor ki, kurultaydaki oylama sonucunda Baykal ile delege tabanı arasında ortaya çıkan karmaşık çelişki, liderin sahneye inişindeki dumanlar kadar sol kavramı üstüne örttüğü sisten de kaynaklanmıştır.













Yazarın Tüm Yazıları