Sokağı bırakmamak gerekiyor

ŞU anda okuduğunuz yazı, perşembe günü, Beyoğlu ve Levent'teki saldırıların yapıldığı gün yazılıyor.

Malumunuz, bu köşede hayatın eğlenceli yanlarına dalmaya, kafa ütülemeyen yazılarla hafta sonu macerasına yumuşak geçiş yapmaya çalışıyoruz.

Ama şu anda bu inanın mümkün görülmüyor.

Beyoğlu'nda bombanın patladığı nokta, aylaklık yaptığım zamanlarda önünden 10 kere filan geçtiğim bir nokta.

İstiklal Caddesi'nin kalabalığından kaçış için arka sokakları kullandığımdan, Galatasaray veya Tünel'e gideceğim zaman kullandığım bir yol.

Patlayıcı yüklü kamyonun İngiltere Başkonsolosluğu'na girdiği noktanın tam karşısındaki Fehmi Baba Lokantası, Viktor Levi, Pano gitmeyi, ara sıra uğrayıp personeliyle laflamayı, deyim yerindeyse iki dakika geyik muhabbeti yapmaya bayılırım.

Şu anda o sevdiğim, tanıdığım insanlara ne oldu bilemiyorum.

*

Bombanın patladığı yol, güzel bir yoldur. Bir ucu Balıkpazarı tarafına bakar. Balıkpazarı'na giden yolun ağzında börekçi, incik boncukçu, turşucu vardır.

O sokaktaki fırının ekmeğini 11 yaşımdan beri bilirim. Alışveriş yaptığım manav, hemen Şütte'nin önünde tezgah açar.

İşte şu anda o insanların yüzleri geliyor gözümün önüne sürekli.

Hayatını o sokakta, esnafın verdiği karton kutunun içinde uyuyarak geçiren, arada sırada ortada bir neden yokken, ‘‘Bakın buradayım’’ demek için bir havlama solosu geçen köpek geliyor aklıma.

O gürültüde ne yapmıştır?

Pano'nun barmeni Murat arkadaşımdır. Acaba çalışıyor muydu o saatte?

Bu soruların cevaplarını, sizler bu yazıyı okurken büyük ölçüde öğrenmiş olacağım.

Bu yazı bitecek, ben ceketimi alıp çıkacağım ve kiminin adını bilmesem de arkadaşlarım olarak gördüğüm insanlara bakmaya gideceğim.

Kötü bir haber almak istemiyorum.

Siz bu yazıyı okurken, büyük ihtimalle ben yine orada bir yerde olacağım.

Arkadaşlarımı yalnız bırakmaya hiç niyetim yok çünkü.

*

Sokağımı, muhitimi bırakmak niyetinde de değilim.

Bu cumartesi yine klasik turuma çıkacağım İstiklal Caddesi'nde.

Kahvemi yine hep içtiğim yerde içeceğim. Gazeteler de orada okunacak tabii ki.

Karayip Korsanları'nı hálá seyredemedim. Belki Atlas'ta, belki Fitaş'ta gidip o filmi seyredeceğim.

Balıkpazarı'na zaten giderim. Bir çeyrek Zümküfül (Bilen bilir ama bilmeyene anlatayım. Biber ve sosisi çöp şişte kızartıyorsunuz. Sonra üzerine patates kızartması ve domates sosu döküyorsunuz. Enfestir!) zaten götürülür. Yanına ayran tabii.

Sonra Balıkpazarı'na gidilmişken Aslı Han'daki sahaflara tabii ki gidilecek.

Kitaplara, çizgi romanlara, film afişlerine bakılacak. O sırada oturup tanıdıklarla çay içilecek, belki yıllardır aynı şeyler konuşuluyor olabilir, olsun yine onlar konuşulacak.

*

Benim sokağımı kimseye bırakmaya niyetim yok. Korksak da, korkmasak da sokağı bırakmamak gerekiyor çünkü.

Ben bugün sokağımda olacağım yine.

Sizleri de beklerim.
Yazarın Tüm Yazıları