Sizi affetmeyeceğiz

Ekonomik krizin yıldönümünde, bugünkü duruma nasıl gelindiği çok açık şekilde ortaya çıktı. Tanıkları duydukça toplumun siyasi yöneticilere kızgınlığı daha da arttı.

Türk toplumu, fakirleşmesiyle sonuçlanan ekonomik krizin birinci yıldönümünde, bu noktaya varılmasında kimin ne hatası olduğunu daha iyi anladı.

Yapılan söyleşiler, özel programlar ve yazı dizileri, gerçekleri çok açık şekilde ortaya döktü. Sorumlular net biçimde anlaşıldı.

Sonuçta Devleti yöneten siyasi kadroların bu toplumu nasıl pisi pisine fakirleştirdikleri öğrenildi.

Bu nasıl bir amatörlüktür.

Bu nasıl aymazlıktır.

Düşünün, 2000 yılı Temmuz ayından itibaren alarm zilleri çalmaya başladı. Ekonomideki ısınma giderek artıyor ve bürokrasi sürekli uyarıyor.

Birşeyler yapılması, önlemler alınması gerektiği söyleniyor. Önerilerde bulunuluyor. IMF, Ankara’nın kapısını çalıp krizin geldiğini söylüyor. Ancak siyasi liderler oralı olmuyorlar.

Ekonomideki canlılığın sakınca değil, aksine iyi haber sinyalleri olduğuna inanıyorlar.

Durumun farkına vardıklarında ise, iş işten geçmiş oluyor.

Koalisyon hükümetinin özellikle ekonomiyi yönetmekle sorumlu olan Başbakan ve DSP kadroları sanki Mars’ta yaşıyorlarmış gibi hareket ediyorlar.

İnanılacak gibi değil.

Bu insanların ekonomik gerçeklerden ne kadar uzak yaşadıkları apaçık ortada.

Şubat 2001’den sonra işin farkına vardıktan sonraki telaşları ve aldıkları kararlar, eski aymazlıklarından kurtulma çabaları, aradaki farkı çok açık gösteriyor.

ALLAHTAN KRİZ PATLAMIŞ…

Fakirleştik, ancak bu krizin bir de yararı oldu.

Piyasa politikacılarımıza, döve döve ekonominin kurallarını kabul ettirdi. Nasıl hareket etmeleri , nasıl konuşmaları gerektiğini öğretti.

Dolar, siyaseti etkileyen en önemli unsur konumuna girdi. Milli Güvenlik Kurulundan dahi (mali ve ekonomik koşulları saptama açısından) daha etkili olduğunu gösterdi.

Piyasalar, siyasetin önüne geçti.

Bütün bunlara gerek yoktu.

2000 yılının Temmuz-Kasım ayları arasında uyumak yerine, kriz sonrasında alınan kararların yarısı gerçekleştirilseydi, bugün yüzbinlerce insan işsiz kalmaz, ülke böylesine perişan olmazdı.

Bundan dolayı, toplumun kızgınlığı kolay kolay geçmeyecektir.


AF ÖRGÜTÜNÜ REDDEDEREK NE KAZANDIK ACABA?


Uluslararası Af Örgütünü tanımayan yok.

Dünya’nın en büyük ve en prestijli İnsan Hakları Örgütü.Yayınladığı her rapor ciddiye alınır. Her raporu Milli Meclislerde tartışılır.

Yıllar boyunca Türkiye’nin kötü rüyası gibiydi. Özellikle terör yıllarında Ankara’nın uygulamalarını acımasızca eleştirmişti.

Hala da eksikliklerimizi yüzümüze vurur.

Kimimize göre, Türk düşmanı, Kürtçü, Türkiye’yi bölmeye çalışan bir örgüttür.

Oysa Af Örgütü her ülkeye aynı yaklaşımı uygular. Amerikayı da, Avrupalıları da, İnsan Haklarını ihlal ettiklerinde yerden yere vurur. Biz bunları görmeyiz. Sadece kendimizle ilgileniriz.

Af Örgütü 9 Mayıs 2001 tarihinde, Türkiye’de bir şube (80 ülkede şubeleri vardır) açmak için baş vuruda bulunur.

Yanıt:HAYIR.



Bravo, böylece ülkemizin toprak bütünlüğünü korumuş olduk (!)

Şube açsa da açmasada Af Örgütü yine raporlarını yayınlayacak. Hiç değilse, burada şube açsa durumu daha derine inerek inceleyebilir, resmi yetkililerle daha yakından görüşüp onlarında fikirlerini alabilirler denilebilirdi.

Bunun yerine, düşmanlara karşı vatanı kahramanca koruduk( ! )

Bravo...
Yazarın Tüm Yazıları