Siyasilere bir tavsiyem var

VATAN’da Ruşen Çakır’ın tespiti doğru...
Çakır’ın yazdığı özetle şuydu:
“Hatırlayan var mıdır: Geçen yıl mayıs ayının sonlarına doğru bir sabah İstanbul Etiler’de bomba yerleştirilmiş bir bisiklet havaya uçtu ve biri polis 8 kişi yaralandı; bir kadın gözünü, diğer bir kadın da bacağını bu terör saldırısında kaybetti. O olayın ardından, ‘Kim yapmış olursa olsun sorumlu PKK’dır’ başlıklı bir analiz kaleme almıştım. Hiç sanmıyorum ama Gaziantep katliamının ardında PKK dışında bir güç, mesela Suriye rejimi veya Türkiye’yi Suriye’ye karşı kışkırtmak isteyen yabancı servisler vs. çıksa bile, PKK bu eylemden, en azından onun psikolojik ve siyasal zeminini hazırlamış olduğu için sorumlu olacaktır.”
Ben de aynı görüşteyim. Saldırının sorumluluğunu kim üstlenirse üstlensin, bu iklimi, insanlardaki bu duygu karmaşasını yaratan PKK’dır.
Kaldı ki, dün sabah medyaya verilen görüntüler ve istihbarat notları da gösteriyor ki, bu acımasız saldırıyı gerçekleştiren PKK’dan başkası değil...

Bazen “sözün bittiği yer” deniyor ya...
Gerçekten de söz bitiyor, insan konuşamıyor, yutkunamıyor, boğazına bir şey takılıyor.
Bir tek kelime etmek, bir satır yazmak istemiyor. Belki de çoğumuz için dün öyle günlerden biriydi.
Cenaze töreni başladığında odamdaydım, insanların yüzlerindeki ifadeleri görünce, yerimde duramadım, yazı işlerine indim.
Hürriyet’teki yazı işlerindeki ruh hali de odadakinden çok farklı değildi. Çıt çıkmıyordu, kimse konuşmak istemiyordu. Herkes birbirine bakarken, bu sefer İzmir’in merkezinden bir ihbar bilgisi geldi.
Adliye çevresinde bir arabadan şüphelenen vatandaşlar, polise ihbarda bulunmuştu.
Polis kısa sürede bölgeyi güvenlik çemberine aldı ve gerekli müdahaleleri yaptı. Neyse ki, bir şey yoktu. Haber internet sitesine düştükten sonra da, “Bir şey var mı?” telefonlarının arkası kesilmedi.
“Terör aslında bunu yapmak istiyor” diyebilirsiniz.
Öyle...
Ama ben daha çok birkaç gündür yayınlanan mesajları, toplumun verdiği tepkiyi, sokaktaki refleksi dikkatle izliyorum.
Foça’daki saldırının ardından hastanelere kan vermek için koşan on binlere bakıyorum. O insanları para almadan taşıyan taksilere bakıyorum. İçlerindeki öfkeye, o kuvvetli fırtınaya rağmen galeyana gelmeyen, sağduyusunu kaybetmeyen insanımıza bakıyorum.
Gaziantep’te şehitlerimizi, çocuklarımızı, yavrularımızı uğurlayan kalabalığa bakıyorum.
Bütün bu acılı görüntüye, giderek artan terör saldırılarına rağmen nedense karamsarlık bulutları içimi kaplamıyor.
Çünkü insanımızın sağduyusuna, dirayetine, toplumsal gücüne, vefasına, kardeşlik bağlarına inanıyorum ve güveniyorum.

Dijital medyanın ve dünyanın bana göre önemli bir gücü var.
Bir yazı yazıyorsunuz, bir haber yapıyorsunuz, internet sitenize koyduğunuz andan itibaren okuyucunun tepkisini anında takip edebiliyorsunuz.
Gaziantep’teki saldırılarla ilgili www.hurriyet.com.tr’de okurların yazdıkları yorumları okumanızı tavsiye ederim.
O kadar samimi, o kadar gerçekçi, o kadar maskesiz ve içten yorumlar var ki...
Her gün yazı yazan biri olarak, bana gelen mesajları, yazılarımın ardından yapılan yorumları dikkatlice okuyorum. Sadece kendi yazılarımı değil elbette, gündemdeki haberlerle ilgili okurların tepkilerini de çok önemsiyorum. Haberleri değerlendirirken bu yorumlardan epeyce faydalanıyorum, faydalanıyoruz. Bu alışkanlığı siyasilere de tavsiye ediyorum.
Bazen farklı düşünüyor olabiliriz, bazen siyasi duruşumuz bizi farklı bir yere götürüyor olabilir. Hangi partide siyaset yapıyorsanız yapın, sizden farklı düşünen, olaylara başka pencerelerden bakan insanlar olduğunu unutmamalıyız.
Gaziantep’teki son saldırıdan sonra neler mi yazılıyor, neler mi isteniyor?
Girip bakın...
Halk elbette terörün bir an önce bitirilmesini istiyor.
Ama bunun için devletin, Türkiye’nin yeterince gücü olduğuna inanıyor.
Ve koşulsuz bütün siyasi partileri bir arada, bütün siyasilerimizi bu konuda aynı masa etrafında görmek istiyor.
Dün cenazede olduğu gibi...
Yazarın Tüm Yazıları