Siyasetçileri yersek doyar mıyız?

SERDAR Turgut'un ‘‘derinliksiz’’ ‘‘teknokratlar hükümeti’’ önerisine bir internet sitesinde ‘‘yüzde 58’’ oranında destek verilmesi dün Hürriyet'te yer aldı.

O Serdar'ın önerisinin doğruluğunu değil, Türkiye'de insanların ‘‘siyasetçiden’’ ne kadar nefret ettiğinin göstergesi.

Soru ‘‘Darbe olsun mu?’’ diye sorulsa yüzde 70, ‘‘Siyasetçileri asalım mı?’’ diye sorulsa yüzde 90 destek alırdı. Ülkede siyasetçiye duyulan nefret o kadar yoğun ki, Serdar'ın önerisine verilen destek az bile kalıyor. Halk Türkiye'de, Türk tipi siyasetçiden nefret etmekte haklı gibi görünse de, bu nefreti herkes aynı tohumdan üretmiyor.

Herkesin nefreti değişik nedenle.

Biz eğer bu nefretin temelinde ‘‘sistem değişikliği talebi’’nin yattığını düşünüyorsak çok yanılırız.

Geniş ve eğitimsiz halk yığınları sistemi sorgulamaktan bile acizler.

Kimi Derviş'in sistemde yapmaya çalıştığı değişiklikleri engellemeye çalıştığı için siyasetten nefret ederken, bir başka grup Derviş'in sistemi değiştirme çabalarına izin verdikleri için siyasetçilerden nefret ediyor. Ve emin olun ki, ikinci grup daha kalabalık.

Çünkü onlar hálá devletin elinde ‘‘paylaşılabilecek’’ rant olduğunu zannediyorlar. Oysa Ankara'da ‘‘denizin bittiğini’’ bilenler, seçmene rağmen Derviş'e katlanıyorlar. Seçmene mesajı ise sonradan ‘‘kurban’’ edilenlerin üzerinden veriyorlar.

Enis Öksüz, ‘‘kellesini’’ verirken, tabanının gözünde ‘‘büyüyor’’ ve bir anlamda partisinin ‘‘onurunu’’ da kurtarıyor.

Sakın ola ki, Türk halkının ‘‘siyasetçiden nefreti’’nin temelinde ‘‘akılcılık, demokrasi ve çağdaş toplum düzeni’’ talebinin yattığını zannetmeyin. Tek neden açlık. Karınlarının ‘‘neden aç’’ olduğunu bilmeden, siyaseti ve siyasetçiyi sorumlu tutuyorlar. Siyasetçileri kesip yemekle açlıklarını bastırabileceklerini zannediyorlar. Yıllardır eğitmediğimiz insanlardan daha tutarlı bir talep ve daha anlamlı bir anket sonucu beklemek zaten saflık olurdu..

Uzanzedeler ve SPK


UZAN Ailesi'nin Motorola'ya yaptıklarını gözler önüne serince, vatandaşlardan faks ve telefon yağmaya başladı.

Arayanlar çeşitli nedenlerle ‘‘Uzanzede’’.

Kimisi promosyon mağduru.

Kimisi ise daha ciddi bir sorunla karşı karşıya kalmışlar: Çukurova Elektrik ve Kepez Elektrik. Bu iki şirketin Uzan Ailesi dışında kalan küçük ve büyük ortakları yıllardır mağdur. Enerji şirketleri muazzam kárlar açıklarken, Çukurova ve Kepez elektrik şirketleri nedense bir türlü kárlı hale gelemiyorlar. Çünkü bu şirketler başta aynı gruba ait bankalar olmak üzere Uzanlar'ın diğer şirketleri tarafından bir anlamda ‘‘hortumlanıyorlar’’. İddialara göre bu şirketlerin kárları ortaklardan ‘‘kaçırılıyor’’. Bu konuda net bir şey yazmak mümkün değil. Çünkü bu şirketleri denetlemekle görevli SPK bir türlü ‘‘işini yapmıyor’’ daha doğrusu ‘‘yapamıyor’’.

Bu iki şirketin İMKB'deki tahtaları uzun zamandır kapalı.

Uzanlar dışındaki ortaklar mağdur. Hisse senetleri değer kaybettikçe Uzanlar bu çok değerli hisseleri ‘‘ölmüş eşek’’ gibi topluyorlar. Peki Sermaye Piyasası Kurulu ne yapıyor? Hiç... Gerçi doğrudan onları da suçlamak yersiz. Açılan davalar yıllardır sürüyor. Ama bir türlü sonuca ulaşmıyor. Olan bunlara trilyonlarını kaptıran 15 bine yakın küçük yatırımcıya oluyor. SPK Başkanı'nın bu konuda ileteceği bir iki yanıtı vardır mutlaka.

Öküz altında buzağı aramayın


KİMİ okurlar, belki de haklı olarak öküz altında buzağı arar olmuşlar.

Türkiye'de zaman zaman ‘‘öküzün altında da buzağı’’ bulunabildiği için, beni yeterince tanımayan bazı okurların bu tavırlarını ‘‘saygıyla’’ karşıladım.

Diyorlar ki: ‘‘Uzan Ailesi'ni yazıyorsun; çünkü Galatasaray yönetimi için rakip oldunuz.’’

Güldüm. Birincisi ben Uzan'la değil, Uzan'ın ‘‘adamlarıyla’’ rakip oldum.

İkincisi, Galatasaray'ın yönetiminde görev almayı kabul etmemin tek nedeni, Uzanlar'ın orayı da ele geçirmesini engellemekti.

Bunu zaten başından beri yazdım.

Ben bunları yazarken, okurlardan, Uzanlar'la başı derde girenlerden bilgiler gelmeye başladı.

Bu bilgilerin kimi birkaç günlük taze, kimi ise birkaç aylık ama ‘‘el değmemiş’’, ‘‘bakir’’ bilgilerdi.

O nedenle de hepsi benim için ‘‘haber’’ niteliği taşıyordu.

Yazdım. Yazdıkça bilgi geldi.

Bilgi geldikçe yazdım.

Hep yaptığım gibi.

Siz yazdıkça mağdurlardan bilgi gelir.Murat Demirel ve Egebank meselesinde olduğu gibi. Önce bir ipucu buldum, çektikçe geldi.

Bu kez de öyle oluyor.

Üstelik de, Uzanlar hakkında kimse fazla bir şey yazmaya cesaret edemediği için, bilgiler bana akıyor.

Bunları değerlendirip yazıyorum.

Gerekirse eski defterleri de açacağım. Kimsenin yazamadığını yazmaktan da büyük keyif alıyorum.

Aslında sizin de almanızı istiyorum.

Yıllardır insanları ‘‘terörize’’ eden bu gruba karşı ilk defa bir gazeteci ‘‘korkmadan’’, bunlardan ‘‘çekinmeden’’ gerçekleri yazıyor.

Gazetem de sağ olsun, ilk günlerde değilse bile şimdi bu olayda benim yanımda yer alarak ‘‘gerçeklerin’’ birinci sayfadan sizlere ulaşmasını sağlıyor. Bunu bir basın kavgası olarak algılamayın lütfen. Bu kavga Türkiye için Sizin için.

NOT: Kimi okurlar önceki gün fotoğraf altında yer alan ‘‘Hakan Uzan'ın yatında Fenerbahçe bayrağı çekili’’ lafına takılmışlar. Ya sabır dedim. Biri Fenerbahçeli, biri Galatasaraylı, başka takım tutsalar ne değişir.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Anayasa Mahkemeleri durumu idare etmek için karar almadıkları zaman.
Yazarın Tüm Yazıları