Simit pazarlaması

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Benim yazıhanemin bulunduğu sokakla Bağdat Caddesi'nin kesiştiği yerde, daima simit satan biri olurdu. Bundan bir süre önce buraya yeni bir simitçi konuşlandı. Fanatik bir ‘‘simitsever’’ olarak ben de yeni simitçiden, simit almaya başladım. Yeni simitçimiz göreve başlayalı ne kadar oldu bilmiyorum. Herhalde bir buçuk seneyi geçmiştir. Şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki, o noktada satılan simit miktarı, yeni simitçi ile birlikte en az beş misli artmıştır. Simitçi Muharrem Tunca, bu başarıya nasıl ulaştı? İşletmecilik konularının hasbelkader hocalığını da yapmış bir kişi olarak gözlemlerimi aktarmak istiyorum.

1. Muharrem, işe ‘‘ürün kalitesi’’nin ayrılmaz bir parçası olan ‘‘hizmet kalitesini’’ artırmakla başladı. Simitleri içine koyduğu camlı sandığı temiz tuttu. Simitleri hiçbir zaman camekânın üstüne dizmedi. Ayrıca, simitlerin kurumaması ve tozlanmaması için, müşteri olmadığı zaman, camekânın sürgülü kapağını sürekli kapalı tuttu.

2. Yaz-kış ayırt etmeden beyaz doktor gömleği giydi. Saç sakal uzatmadı. Simitlere asla elini sürmedi. Onları, sağ eline giydiği saydam plastik eldivenle tuttu. Para alıp vermeden önce, mutlaka eldivenini çıkardı.

3. Muharrem, ikinci olarak, tek tip simit sattığı halde, ürün çeşitlemesine gitti. Müşteriye, simidi eve götürmek üzere poşette mi, yoksa derhal yemek için kâğıt peçete içinde mi istediğini sordu. Poşetin ağzını bağlamayı hiç ihmal etmedi. Ayrıca, tercihinizin ‘‘yanık’’ mı, yoksa ‘‘normal gevrek’’ simitten yana olup olmadığını araştırdı.

4. Simit isteyen müşteriyi selamladı; gözleriyle, ona ‘‘Sizi tanıyorum, siz buranın kıdemli müşterisisiniz’’ mesajını verdi. Türk halkının, bir yerin eskisi olma, esnafı tarafından tanınma ihtiyacını tatmin etti.

5. Simidi müşterisine, eli kâğıt peçeteye gelecek tarzda ‘‘sundu’’. Parayı alır, üstünü verirken hep müşterisinin yüzüne baktı, teşekkür edip gülümsedi. Asla, önce gelen müşterinin sırasını, sonra gelene vermedi. Aceleci bencil müşteriden özür dileyip, ‘‘Şimdi size bakacağım’’ dedi. Onu da kaçırmadı.

6. Fırından gelen simitleri genel olarak değerlendirdi. Genellikle fazla yanık veya az pişmiş ise, fırına telefon edip uyardı.

7. Hep, bol bozuk para bulundurdu. Para bozmaktan yüksünmedi. Hiçbir müşterisini, parası bütün diye reddetmedi. Eğer bozuk para denkleşmemişse, müşteriyi ‘‘sonra verirsiniz’’ diyerek, simitsiz bırakmadı.

8. Geçen gün kendisi yoktu. Yerine daha yaşlı başka bir arkadaşı bakıyordu. O da simiti eliyle değil, plastik eldivenle tutuyordu. Para almadan önce de eldiveni çıkarıyordu. Hiçbir zaman parayı tutan tenle, simidi tutan yüzey aynı olmuyordu. Demek ki Muharrem, yerine bakacak arkadaşını ‘‘kurum kültürünü’’ sürdürmesi ve ‘‘firma imajını’’ yüksek tutması konusunda eğitmiş ve onu, başında nezaretçi olmasa bile, ‘‘doğru’’ davranmaya ikna etmişti.

SON SÖZ: Başarısızlığın sebebi değil, mazereti vardır.













Yazarın Tüm Yazıları