Şimdiki aklım olsa işimi Paris’te kurar en iyi markaların arasında yerimi alırdım

Güncelleme Tarihi:

Şimdiki aklım olsa işimi Paris’te kurar en iyi markaların arasında yerimi alırdım
Oluşturulma Tarihi: Aralık 29, 2007 00:00

Narbey Akkaya (67), 1965 yılından beri kendi kurduğu markası Bronz-İş için avize ve bronz eşya yapıyor. Bütün ürünleri kendi çiziyor, hepsini ince bir el işçiliğiyle sanat eseri gibi günlerce çalışarak üretiyor. Modellerini geliştirmek için yurtdışına yaptığı seyahatlerde gözlem yapıyor, bit pazarlarını geziyor.

Çin’den ithal edilen, İtalyan tasarımlarının taklidi olan ürünlerle yıllardır savaşıyor. Her zaman zoru seçtiğini, basit işçilikten uzak durduğunu söylüyor: "Türkiye’de iyi işçilik sadece kendinizi tatmin etmeye yarar, fazla para kazanamazsınız. 47 yılımı bu işe verdim ama geçimimi ancak sağlıyorum." Onu yarım asırdır bu işi yapmaya zorlayan servet hırsı değil, sanatın kendisi.

Narbey Akkaya, Feneryolu’ndaki dükkanında avizelerini gösterirken "Evet, bütün bu ürünlerin çizimi bana ait ama, kendimi tasarımcı olarak görmüyorum" diyor. "Çünkü üniversite eğitimi almadım. Eğer üniversite okusaydım herhalde iç mimar olurdum. Sivas’ta ilkokul okuyan bir adam iyi çizimler yapıyorsa bu hamurumda farklılık olduğunu gösterir. Şimdiki aklım olsa işimi Paris’te kurar, en iyi markaların arasında olurdum..."

Narbey Akkaya Sivas doğumlu. Avize ustalığına uzanan hikayesi 1955’te İstanbul’a gelmesiyle başladı. El işçiliğine olan merakı ilkokul yıllarında kendini gösterdi. Mesleği öğrenmek için ilkokulu bitirdikten sonra okumaya devam etmedi. Galatasaray’da dönemin en iyi ustalarından biri olan ve bronzdan avize yapan Garbis Usta’nın yanında çalışmaya başladı. Ustasından işi çok hızla öğrendi, çıraklığı yaklaşık iki ay sürdü. Kendi çizimlerini yapıp, özel modeller üretmeye başladı. Askere gidinceye kadar altı sene boyunca Garbis Usta’nın yanından ayrılmadı, kendini geliştirdi.

Askerden döndüğünde Garbis Usta, Narbey Akkaya’yı yeniden yanına çağırdı ama onun en büyük hayali kendi dükkanına sahip olmaktı. Bir cesaretle, 1965’te Tünel’de küçük bir dükkan açtı. Bronz-İş adını koyduğu dükkanda kendi çizimlerine dayanarak eliyle ürettiği bronz ayna, masa ve avizeler yaptı. Zamanla müşterilerin ilgisi arttı. Atölyesini önce Şair Nigar Sokak’a, ardından hala Bronz-İş’in merkez atölyesi olarak hizmet veren Harbiye’ye taşıdı. Bu dönemde artık çıraklarını yetiştirmeye başlamıştı. 1972’de atölyesine ek olarak Bağdat Caddesi Çiftehavuzlar’da ufak bir mağaza açtı.

KENDİ ÇİZİMLERİNDEN KALIPLARLA YAPIYOR

Yedi sene boyunca dönemin sosyetesi dahil, pek çok müşteri edindi. 15 çırağıyla her hafta 350 kilo malzemeyle çalıştı. Fakat mağazasındayken atölyenin başında duramıyordu, oysa tercihi işin yapıldığı yerde bulunmaktı. Bu yüzden dükkanını kapadı. Bu arada oğlu Hayrabed Akkaya da büyüdü, çocukluğunu atölyede geçirdiği için işin ustalıklarını öğrendi. Narbey Akkaya böylece oğlundan destek alarak tekrar Bağdat Caddesi’ne döndü ve Harbiye’deki atölyesine ek olarak Feneryolu Konak’ta hizmet veren küçük dükkanını açtı.

Bronz-İş’te hepsi en titiz el işçiliğiyle yapılmış avize, gece lambası ve aynadan oluşan yaklaşık 150 parça ürün var. Akkaya, avizeye en çok yakışan malzemenin bronz olduğunu düşünüyor. Bu yüzden bronz onun için vazgeçilmez bir malzeme. Bronza cam ve kristal eşlik ediyor. Avizelerde kullanılan camların çoğu, kendi çizimleriyle üretilen kalıplarla yapılıyor.

Mağazadaki objeler klasik çizgileriyle dikkat çekiyor. Narbey Akkaya, işlerinin Fransız tarzını yansıttığını söylüyor: "Aslında biraz daha sade ve düz şeyler üretip daha çok satış yapabiliriz fakat elim kolay işçiliğe gitmiyor. Kendi çizdiğim, üretimi zor ürünleri yapmayı seviyorum. Bana çok para kazandırmasa bile daha mutlu oluyorum. Bir ürün siparişi aldıktan sonra her şeyi unuturum. Üzerinde günlerce çalışırız. Çoğu kez sadece maliyetine yaptığımız bile oluyor."

Bronz-İş’teki koleksiyona her sene 3-4 yeni model ekleniyor. Evlerine nasıl avize koyacağına karar veremeyen müşterilere fikir de veriliyor. Uygun avizeler üretiliyor. Eğer ortaya çıkan ürünü beğenmezseniz almak zorunda da değilsiniz. Fakat şimdiye kadar yapılan avizeleri beğenmeyip almayan müşteri de çıkmamış.

PARİS’TE HEP BİT PAZARLARINI DOLAŞIYOR

Akkaya’nın yeni bir model yaratma süreci her defasında değişiyor. Bazen bir çizim iki saatini, bazen bir ayını alıyor. Tasarım bir kere ortaya çıktıktan sonra, ürünlerin yapımı çırakların da yardımıyla yaklaşık 15 gün sürüyor. Narbey, tasarımları için güzel olan her şeyden ilham aldığını söylüyor. Fırsat buldukça bit pazarlarını geziyor. Fransa’ya sık sık seyahat ediyor, ilk iş olarak Paris’teki bit pazarlarına koşuyor.

Narbey Usta hala günde bir iki saatini atölyede geçiriyor. Orada çalışmanın kendisini yormadığını ve enerji verdiğini söylüyor. Yakın gelecekte daha geniş bir mağazaya taşınmayı hayal ediyor. Çalışmalarının oğlu sayesinde yaşayacağına inanıyor: "Ben işe başladığımda sadece yedi Ermeni usta vardı. Bu ustalar yaşlandıktan sonra arkalarında büyük bir şey bırakamadılar, kendi çizdikleri modeller de kayboldu. Ama ben oğlumun mesleği devam ettireceğine inanıyorum."

HERKES ÇİN MALI İTALYAN TAKLİDİ AVİZE KULLANIYOR

Bizim ülkemizde iyiden anlayanların sayısı çok az. Artık pek çok kişi avizeleri İran’dan veya Çin’den getiriyor, onlar da avizede İtalyanları kötü bir şekilde taklit ediyor, üzerlerinde hiçbir detay ve işçilik yok. Ben, kendi ürünlerimden birinin kopyasına herhangi bir mağazada rastlarsam bir daha aynı objeyi yapmam. Bugün benim üretimini bıraktığım modelleri yaparak ayakta duran 20 atölye vardır. Bizim mesleği yapanlardan bazıları benim bu kadar ince işçilik ve detayla uğraştığım için delinin teki olduğumu düşünüyor. Çünkü hızlı ve basit işler yapıp şehir dışına bile satabilir, daha çok kazanabilirim. Fakat bizim farkımız da bu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!