Şimdi görev İstanbul Trafik Müdürü'nün!

DOĞAL felaketlerin sonuçlarının kaçınılmaz olarak kötü olamayacağını, işin içine insan aklı girince birçok şeyin değişebileceğini İstanbul'da hálá etkisini sürdüren kar fırtınası sayesinde bir kez daha öğrenmiş olmalıyız.

İstanbul Valiliği ve Büyükşehir Belediyesi, en başındaki yetkililerden tutun da en küçük memuruna kadar çok başarılı bir sınav verdiler. Dün olağanüstü şartlara rağmen bütün yollar açıktı, işine gitmek isteyen işine ulaşabildi, kimse yollarda perişan olmadı. Basının eleştiri oklarına çok sık hedef olan kent yöneticilerini bu kez kutlamak gerekiyor.

Pazartesi akşam saatlerinde bazı kavşaklarda ve TEM otoyolunda karşılaşılan tıkanmalar ve meydana gelen yüzlerce trafik kazası ise bu sınavda vatandaşlarımızın iyi not alamadığını da ortaya koydu.

Günlerdir yapılan uyarılara kulak asmayanlar, kabak lastiklerle yollara çıktılar ve daha da kötüsü arıza şeritlerini de işgal ederek kamu görevlilerinin işlerini yapabilmelerine de engel oldular.

Arıza şeritlerini ihlalin İstanbul'da bir alışkanlık haline geldiği sır değil.

Bu alışkanlık, İstanbul trafiğinden sorumlu olanların geçmişte görevlerini ihmal etmiş olmalarının bir sonucu. Arıza şeritlerini ihlal edenlere çok ender durumlar dışında göz yumulması, caydırıcı cezaların uygulanmaması ve ne olduklarını, kim olduklarını kimsenin bilmediği bazı özel araçlara bu şeritleri kullanma ayrıcalığının tanınması, sıkışık durumlarda bu şeritlerin herkesçe ihlal edilmesi sonucunu yaratıyor.

İstanbul trafiğini yönetenler, bu ihlallere normal zamanlarda göz yummuyor olsalardı, olağanüstü şartlarla karşılaştığımızda bu şeritlerin de yardım görevlilerinin kullanımı için açık kalacağına tanık olacaktık.

Bu son olaydan en büyük dersi umarım İstanbul Trafik Müdürü çıkarmıştır.

Bakanlar dedikodu yaparsa

YÖNETİM sorumluluğu olan kişilerin "dedikodu yapma alışkanlığı" bu kez Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ı karşı karşıya getirdi.

Kemal Unakıtan Yeni Şafak'ta yayınlanan "Deniz Baykal'ın banka hesaplarında 1 milyon YTL var" şeklindeki sözlerini yalanlıyor ama bu yalanlamanın inandırıcılıktan uzak olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değil.

Yeni Şafak, bu gazetenin yöneticileri bana kızacaklar ama benim görüşüme göre "hükümetin yarı resmi yayın organı"ndan farklı bir gazete değil.

O gazetede hükümetin bir bakanına atfen bazı sözlerin yayınlanmış olması, bu sözlerin gerçekten de söylenmiş olabileceğini düşündürtüyor.

Deniz Baykal ile siyasi görüşlerimiz pek uyuşmuyor ama sanırım böyle bir konuyla suçlanabilecek en son siyasetçi de o olmalı.

Unakıtan'ın yalanlaması ve Baykal'ın açıklaması bu konuda fazla söz söylemeye gerek bırakmıyor aslında. Ama ben yine de bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Dedikodu alışkanlığı bizim siyaset geleneğimizde neredeyse vazgeçilmez bir davranış.

Hele bakanlık gibi önemli mevkilerde bulunanların bu türden dedikodular yapmalarına çok alışkınız. Geçmişte de bazı bakanların "Tapınak Şövalyeleri" türünden dedikodularla gündemde kalmaya gayret ettiklerine çok tanık olduk.

Devlet yönetiminde sorumluluğu olanlar, yaptıkları işlerin gereği olarak her türlü bilgiye ulaşma olanağına sahipler. Ama bu bilgilerini kamuoyuyla açıkça paylaşmak yerine dedikodu yapmayı daha çok tercih ettikleri de bir gerçek. "Bir konuşursam yer yerinden oynar" havalarıyla yaptıkları açıklamalar, bu nedenle bir gerçeği açıklamaktan çok bir tür şantaj cümlesine dönüşüyor.

Bu alışkanlıktan Türk siyasetinin artık kurtulması gerekiyor.

İsmet Sezgin'in özeleştirisi

UĞUR Mumcu dün törenlerle bir kez daha anıldı. Dünkü yazımda Mumcu suikastının aydınlatılması ile ilgili olarak eski yöneticilerin verdikleri sözleri tutamamış olduklarını yazmıştım. "Bu yetkililerden bir tanesi çıkıp acaba özür diler mi" diye sormuştum.

Gazeteci Emin Özgönül'ün, geçen yıl Nokta dergisinde eski İçişleri Bakanı İsmet Sezgin ile yaptığı bir röportajı atlamışım. Sezgin o röportajda şöyle konuşuyor:

"Suikastı duyduğumda Aydın'da bir törendeydim. Hemen Ankara'ya döndüm. Olay yerine ve Mumcu'nun evine gittim. Eşine (Katilleri bulmak namus borcumuzdur) dedim. Ama bu borcu, ben de devlet de ödeyemedi. Olay benim İçişleri Bakanlığım döneminde meydana geldi. Çözemediğimiz için kendimi başarısız görüyorum. Devletin ayıbıdır. İşin içinde İran vardı. Bugün bile, tanıdığım Emniyet Müdürlerine bu cinayetle ilgili bir gelişme olup olmadığını sorarım. Mumcu'nun katli büyük kayıp, olayın tam olarak çözülememesi ise büyük ayıptır."
Yazarın Tüm Yazıları