Silahlan ey vatandaş Degav, degav, degav

Mersin’deki nevruz kutlamalarında yaşananlar üzerine memleket çapında bir bayrak seferberliği başladı malûmunuz.

Okumadıysanız, haberi buradan alın. Türk bayrağına yapılan saygısızlığa tepkisini anlamlı bir protestoyla ifade etmeye karar verenler arasında İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah da bulunuyor.

Cerrah, Mersin’de yaşananlara tepki olarak 1 kilometre uzunluğunda bir Türk bayrağı yaptırıyormuş.

‘Bayrağımızı 3 Nisan’da Mecidiyeköy’den Taksim’e taşıyacağız’ diyor.

Hoş tabii; isabet... De...

Ben o bayrak için ayrıca bir evham geliştirmiş durumdayım şimdiden. O yürüyüşe katılan kişilerin cep telefonları, cüzdanları filan şöyle dursun, bayrağın ay ile yıldızının sökülüp çalınması bile söz konusu olabilir maazallah.

Emniyet Müdürü bayrak elde, yürüyüş yapadursun, Taksim, o klişe tabirle, Teksas’tan beter duruma geldi zira.

Suç yaşı dörtlere, beşlere kadar düştü. Gelin görün ki polisimiz, meselá kadınlar günü eylemcilerini saçından sürüyüp coplamakla daha çok ilgileniyor.

Nicedir, gazete okur, haber bülteni izlerken kan tutuyor.

Cinnet vatanımız, her geçen daha fazla kana susuyor.

Kırıkkale’de 16 yaşında bir çocuk, 9 YTL’lik borç meselesi yüzünden arkadaşını bıçakladıktan sonra onu nasıl canlı canlı gömdüğünü ballandıra ballandıra anlatabiliyor.

Artık cinnet getirip ailesini taradıktan sonra son olarak kafasına kurşun sıkan birinin haberini okumadığımız bir tek gün geçmiyor.

Bunun yanında, nankörlük etmeyelim, politikacılarımız da şiddete karşı el eli üzerinde oturmuyor, gayet şık önlemler düşünüyor.

CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman meselá, olanca ‘iyi niyetiyle’, eve giren hırsıza karşı kişiye kendini savunma hakkı verilmesini öngören bir yasa teklifi sunuyor.

Özetle, silahlan ey vatandaş, öyle her bi’şeyi, suçu önlemeyi muçu önlemeyi devletten bekleme, hırsızdan önce sen davran, Batı’nın en hızlısı sen ol, çek silahını, degav degav degav olayına gir, diyor.

Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit de meselá, oturmuş harıl harıl ‘Kadına Karşı Şiddete Son Kampanyası’nın geniş kitlelere nasıl ulaşabileceğini düşünmüş.

Kendilerini zihnimde Meclis binasının merdivenlerini Evreka! diye bağırarak çıkarken canlandırıyorum da coşkudan gözlerim doluyor.

Malûmunuz, Akşit, kampanyada rol alması için İbrahim Tatlıses’e teklif götürmeyi planlıyor. Yalnız küçük tefek endişeleri de yok değil; İbrahim Tatlıses’in reklam filmi çekildikten sonra kadın dövmesi hálinde olabilecekler üzerine derin tefekkür mesaisi veriyor.

Tatlıses, háliyle bayılmış bu öneriye. Akşit’e medya aracılığıyla ve her zamanki esprili üslûbuyla cevap yolluyor: ‘Eğer kadın döveceksem önce Sayın Bakan’ı arar söylerim.’

Ehehehe... Çok şirin...

Gerçi Tatlıses, bu espriyi patlattıktan sonra, böyle şeylerin şakasının bile yapılamayacağını da söylüyor. Şakası bile hoş değilmiş yani...

Yine de müsterih olun...

Memleket fokur fokur kaynamaya devam etse de bundan böyle katil ya da maktul, kurban ya da fail siz olmadığınız sürece olan bitenden haberiniz olmayacak nasıl olsa.

Az kaldı. Pek yakında devekuşu modeli, aymaz ve mutlu hayatlar süreceksiniz.

Mevcut hükümet, Türk Ceza Kanunu’na temiz bir rötuş çekmektense, haberciliğin selásını okumayı yeğliyor gibi görünüyor zira.

İşimiz Allah’a kaldı yani.

Bartın Gazeteciler Derneği’nin yeni lokalinin açılış töreninde, Bartın Müftüsü Zeki Sarılar, gazeteciler için dua bile okudu: ‘Allah’ım, 1 Nisan’dan sonra yürürlüğe girecek yeni TCK ile birlikte gazetecileri hapse girmekten muhafaza eyle.’

Gerçi benceğiz garip eşek, önce sağlam kazığa bağlanıp sonra Allah’a emanet edilmeyi tercih ederdim ama olsun varsın.

Umalım, yolumuz El Fatiha’ya kadar uzanmasın. Amin.

O şerefsiz Oscar tıpış tıpış gelecek

Vatan gazetesi, Müge Anlı imzalı, Vadinin Kurtları isimli bir röportaj dizisi yayınlıyor. Ki iddiaya gel yani: Hadise ‘yılın röportaj dizisi’ şeklinde duyuruluyor.

Şimdi, bu dizi hakkında yazdığımız birkaç seferde aldığımız tepkiler de malûm ama ‘belánın üzerine cesaretle yürüyen mangal yürek olayı’, Vadi’nin sakinlerinin tekelinde değil herhalde.

Biz de kelleyi koltuğa almayı biliriz icabında evelallah!

Hieeeeyyyyt şeklinde bir nara da şey ettirdikten sonra konuya gelelim: Nedir Allah aşkına şu Polat karakterini canlandıran Necati Şaşmaz’ın kerameti?

İddiaysa, bizimki de iddia: Türk halkının yüzde seksenini al ve koy o çekim setine, Necati Şaşmaz’dan daha iyi rol de keser, racon da...

Amma velákin, memlekette es kaza demo yapan herkesin iki yıla kalmadan Grammy kazanacağını söylemesi adettendir ya...

Polat Abimiz, pardon, Necati Abimiz de Kurtlar Vadisi bittikten sonra, Hollywood’a yollanmaya ve evet, Oscar almaya ahdetmiş.

‘Silah kullanır mıydınız?’ ve ‘Şu an silahınız var mı?’ sorularına verdiği yanıtlara bakınca, şimdiden alıştırma turlarını attığını da anlıyoruz nitekim: ‘I don’t wanna answer that!’ (Cevap vermek istemiyorum.)

Ben Necati Şaşmaz’a bir sonraki projede komedi öneriyorum. Zira insanı güldürmek konusunda orijinal bir yeteneği var. İnanmayan, röportajın bir bölümüne buyursun (Parantez içindeki haddini bilmez yorumlar, bu satırların büyüyünce Pulitzer, olmadı Nobel mobel alacak yazarına aittir.):

Necati Şaşmaz: Tabii ki benim oraya (Hollywood) gidişim nasıl olur, hep beraber göreceğiz. Ama öncelikle kendimi yetiştirmem gerekiyor. (Tevazuya gel!) Ve televizyon dizisinden sinemaya geçen Amerika’da araştırdığım kadarıyla Bruce Willis var. Mavi Ay’la sinemalara geçti. (Bu geçtiğimiz cümle, şahsi favorim!) Bu diziden sonra ‘Polat karakterinin üstüne nasıl geçeceksiniz?’ diye soruyorlar. Ben belki de sinemaya geçeceğim. Gideceğim Amerika’ya, beş-altı sene Hollywood’da yaşayıp, bunun sistemini çözüp, nasıl iyi bir oyuncu olabileceğimi göreceğim. Eğitim süresinden sonra belki de bir film çevireceğim. Belki de o filmle Oscar alacağım.

Müge Anlı:
Gözünüz Oscar’da yani...

Necati Şaşmaz: Ben almazsam o bana gelecek.

Oldu... Beyefendi, röportajın bir yerinde de ‘gizemini koruma’ güdüsünü, Al Pacino örneğinden yola çıkarak ifade ediyor: ‘Peki, Al Pacino’nun kaç tane röportajı var? Dünya çapında ünlü bir adam ve bildiğimiz iki tane röportajı var.’

‘Sen okumadıysan biz ne yapalım?’ diye de sorulabilir tabii... Benim kendi adıma okuduğum onlarca Al Pacino röportajı mevcut zira.

Ne olacaktı? Çakal Carlos mu bu?

Ya da ne bileyim, Yeşil mi?

Filminin promosyonu için röportaj vermek zorunda olan gariban (!) aktörün teki...
Yazarın Tüm Yazıları