Âşıkların cüretinden korkulur

Hatırlıyorsunuz herhalde, hâlâ Miami’deyim. Yıllık izin. Bir eski yazı daha...

Haberin Devamı

Bugün, sıra dışı bir mail’le huzurlarınızdayım. Şunu peşinen söyleyeyim: Ben evli bir kadınım, fiilen böyle şeylere karşı olmam gerekir. Karşıyım da.
Aşağıdaki mail’de bir kadın, eşini nasıl aldattığını ballandıra ballandıra anlatıyor. Kalabalık içinde aldatılan eş konumunda olmak takdir edersiniz ki hoş bir şey değil. O konumdaki erkek küçük düşürülüyor, aşağılanıyor, aptal yerine konuyor. Bir eş olarak, zannediyorsanız ki, benim başıma böyle şeyler gelse sessiz sakin, boynumu büküp duracağım, fena halde yanılıyorsunuz. Bilmiyorum ne yapacağımı ama... Galiba çok sinirlenirim, deliririm, kıyameti koparırım vesaire vesaire...

Ama...

Rumuz “turuncu”nun mail’ini okudum, düşündüm, taşındım ve size aktarmaya karar verdim. Çünkü biz istesek de istemesek de, ideolojik olarak karşı çıksak da çıkmasak da, konumuz itibarıyla yargılasak, yerin dibine batırsak da, böyle şeyler hayatın içinde var. Şu anda bile, birileri karılarını ya da kocalarını aldatıyor.
Ne yazık ki böyle. O zaman insana dair olan şeyleri yok saymak niye...

BİLİYORUM, PİSLİĞİN TEKİYİM AMA ÂŞIĞIM


Evliyim uzun yıllardır. Aşkım bitti, sevgim daim, fakat yetersiz ve aşksız yapamayan kadınlardanım.
Birini sevdim, çok hem de...
Ölesiye.
Ama görüşmemiz öyle zor ki.
Benim manim olmasa, onun var, onun olmasa benim var.
Ortalıkta olamayız, bir arada kalamayız, “birbirimiz”siz yapamayız.

*

Bir gece, ona özlemimden ölüyorum.
Bir yerim acıyor gibi.
Göremezsem, o geceyi çıkartamayacakmışım gibi.
Aşk denen de, bu zaten.
Áşık olmayanlara anlamsız gelen bir delilik yapışıyor insanın üzerine.
İnanılmaz şeyler yapıyorlar.
Ben de öyleyim.
Nasıl çocuklaşıyor, nasıl keyfini çıkarıyorum.
Ama biraz tehlikeli oluyorum, çünkü her şeyi oldurabilme gücünü ve hakkını kendimde buluyorum.
İşte, gene “aşk” halindeyim o akşam.
Ölüyorum, mutlaka onu görmeliyim.
“Kader utansın!” deyip uyuyacak kadınlardan da değilim.
O akşam gideceği yeri biliyorum, yabancı iş arkadaşlarıyla Bebek’te balık yiyecek.
Telefonda konuşmuşuz gündüz.
“Özledim seni” demiş, öyle güzel söylemiş ki, o kelimenin her harfi için ayrı ayrı ölmek istemişim.
Ama ne yazık ki araya hafta sonu girecek.
Yasak âşıklar hiç sevmezler hafta sonlarını.
Zaten birbirinize yasaksınız, hafta sonu iyice yasaksınız.
Ve o gün cuma; o gece göremezsem, üç gün göremem.
Of ki, ne of...
Seri katil soğukkanlılığıyla ona SMS atıyorum ve şöyle yazıyorum:
“Seninle olacağım... Bütün gece... Beni hisset!”

*

Sonra n’apıyorum?
Âşıkların cüretinden korkulur!
Eşimi ikna ediyorum; evde yemek olduğu halde, bir şeyler uydurup yemeğe çıkarttırıyorum, üstelik eski bir dostumuzu da davet ederek.
Sanki ilk istediğimiz restoranda yer bulamamışım gibi sahte telefonlar açıyorum, “A öyle mi? Yer yok mu? Biz de o zaman başka yere gideriz...”
Tesadüf gibi, hiç şüphe çekmeden, aşkımın olduğu balıkçıya götürüyorum eşimi.
Bebek’teki balıkçıdan girer girmez beni görmesini istemiyorum.
Önüme garsonu sotalıyorum ve ve ve...

*

İşte orada!
Heyecanla yanındakine bir şeyler anlatıyor, nasıl da güzel görünüyor...
Denize bakan masadalar.
Yanlarındaki masa boş.
Ama eşim, ön taraftaki masalardan birini istiyor doğal olarak.
Öndeki masa, bütün planlarımı bozar, onu göremem, eşime “Orada üşürüm hayatım” diyorum, en sahtekâr halimle...
Biliyorum, kötüyüm.
İğrencim.
Pisliğin tekiyim.
Ama âşığım.
Aşk, insanın gözünü döndürüyor, gerçekten yapabileceğim bir şey yok.
Kafamı çevirip ona bakıyorum, beni daha görmedi.
Allem ediyorum, kallem ediyorum, ona buna sürtüne sürtüne, gereksiz hamlelerle, eşimin de dikkatini çekmemeye çalışarak, tam aşkımın yanına geçip oturuyorum.
Derin bir nefes...

*

Önce sandalyelerimiz değiyor...
Sonra başını kaldırıyor, benden yana bakıyor ve gözlerimiz değiyor.
Dünyanın en güzel gülümseyen adamı o.
Bana bakıyor, gülümsüyor.
Ve boynuna kadar kızarıyor.
Ve heyecanlanıyor.
Hepsi birden.
Sandalyesini çeker gibi yapıp elime değiyor, 10 salise yeniden bakışıyoruz, ellerimiz değerken.
Artık dünya bizden ibaret.
Geri kalan hiçbir şeyin önemi yok.
Eşim ve arkadaşım sohbete dalıyor.
Tam filmlerdeki gibi, bacağımı, üst bedenimi hiç bozmadan ona değdiriyorum, ateş gibiyiz, onun da sıcaklığını hissediyorum.
O da konuşmasını kesmemeye çalışıyor.
İkimiz de masanın üstünde sanki dünyanın en doğal halindeyiz, ama masanın altında kenetlenmişiz neredeyse...
Bir ara yerimden kalkıyorum, eteğimi düzeltir gibi yapıp, bu sefer ellerini tutuyorum.
Hepsi saliseye sığan hareketler.
Ama hayata bedel.
Bin yıl geçse unutulmaz.
Hayatımın en heyecanlı, en muhteşem gecelerinden biri.
Bu heyecanlar değil mi, yaşamı anlamlı kılan?
Ayrılırken ona SMS atıyorum:
“Demiştim hep seninle olacağım, bütün gece beni hisset diye...”
Cevap geliyor:
“Bu yüzden âığım sana. Deli olduğun için. Beni de delirttiğin için...”

Yazarın Tüm Yazıları