Hüznün değil, rengin mevsimi

“Eylül sabahının serinliğini / Yaprakların serinliğini / Yüreğime dolduruyorum” demiş Ataol Behramoğlu. Sonbahar sabahlarına uyandığında sevmediklerini bağışladığını, sevdiklerini daha çok sevdiğini anlattığı şiirinde… Ustaya kulak verin ve bildiğiniz doğruları unutun! Sonbahar hüznün ve içe kapanmanın mevsimi değil; aksine, tazelenmenin ve kendinizi doğaya vurmanın vaktidir. Şehirlerin içi de dışı da rengârenk. Nereye gitsek diye karar veremeyenler için İstanbul yakınlarındaki favori rotalarımı derledim. Seçin birini ve atın kendinizi sonbaharın kollarına!

Haberin Devamı

Ahşap evlerin zarafeti: Büyükada

Sonbaharda Prens Adalarının hepsi güzel. Kalabalıklar uzaklaşıyor, sezonluk tatile gelenler dönüyor ve adalar adalılara kalıyor. Benim favorim ise Büyükada. Sonbahar renklerine, çam ağaçlarının arasında yükselen zarif ahşap evler ve trafiksiz sokaklar eşlik ediyor. Tek sorun fayton, umarım bir an önce çözüm için adım atılır. Büyükada sadece 4.3 kilometre uzunluğunda ve 1.3 kilometre genişliğinde. İster yürüyerek ister bisikletle dolaşabilirsiniz. Adanın muhteşem köşkleri arasında gezinmek çok keyifli. Çankaya Caddesi’nde 19 ve 20. yüzyıllarda yapılmış, çoğu bakımlı bahçelerde yer alan evler sıralanıyor. Bence Türkiye’nin en güzel caddelerinden biri. Con Paşa Köşkü, Fabiato Köşkü, gözetleme kuleli ve kırmızı tuğlalı Mizzi Köşkü en güzel yapılar arasında. Yelkencizade Köşkü, Avrupai tarzıyla ilgi çekiyor. Adalar Kaymakamlığı ise bir zamanlar Hacopulo Köşkü olan binada.

Haberin Devamı

Deniz ve orman bir arada: Şile

Bir yan deniz, bir yan orman, biraz kafa dinlemek için gönlünüz hangisini isterse Şile’de var. İlçeye adım atar atmaz metropol havasından hemen uzaklaşıyorsunuz. Bir Anadolu kentiyle selamlaşır gibisiniz. Karadeniz kıyısında 60 kilometrelik, merkezde ise 10 kilometrelik sahili var. Sonbaharın rengârenk izlerini takip etmek için rotanıza On Bir Göller Vadisi, Değirmençayı Şelalesi ve Kumbaba Tepesi’ni alın. Şile’nin en popüler noktası olan meşhur deniz fenerini de unutmayın. Ülkemizin en büyük, dünyanın ise çalışır durumda olan ikinci büyük feneri kabul ediliyor. 1859’da yapılmış. Fenere yürüme mesafesinde bulunan Ağlayankaya’yı da görün. Adını taşlar arasından çıkan suların akan gözyaşına benzemesinden almış.

Hüznün değil, rengin mevsimi

Kendi küçük, güzelliği büyük: Polonezköy

Polonezköy sonbahar rotalarının olmazsa olmazı. İsterseniz köy yollarını adımlayarak, ağaçların sarmaladığı yollardan geçerek doğanın yavaş yavaş dinlenmeye çekilişine tanıklık edebilirsiniz. İsterseniz piknik konseptiyle hazırlanmış tesisleri tercih edebilirsiniz. Sonbaharın tatlı esintileri eşliğinde yavaşlığın tadını çıkarabilirsiniz. Günübirlik yetmez derseniz, keyifli bahçeleriyle butik otel alternatifleri de var. Polonezköy’e gitmişken 1. Dünya Savaşı sırasında askeri karargâh olarak kullanılan ve 1918 yılında restore edilerek tekrar ibadete açılan Meryem Ana Kilisesi’ne de uğrayın.

Haberin Devamı

İstanbul’un vahası: Atatürk Arboretumu

Seyahatten ve iş koşturmacasından ne zaman fırsat bulsam biraz soluklanmak ve kendimle baş başa kalmak için Atatürk Arboretumu’na giderim. Bence en güzel mevsimi de sonbahar. Gölet kenarında kuğuları seyretmek ayrı, ağaçların arasına dalıp sadece kuşların sesini duyarak yürüyüş yapmak ayrı güzel. Girişi ücretli. Yiyecek-içecek getirmekse yasak ki bence çok doğru bir uygulama. Sadece doğanın tadını çıkarıyorsunuz, kirlilik minimum. Gönül isterdi ki sıfır diyeyim ama yer yer boş pet şişeleri, bisküvi paketleri görüyorum etrafta. Çöpümüzü çöpe atmayı başarmak bu kadar zor olmamalı! Neyse konu derin, ben tekrar sonbahara döneyim. Arboretuma gitmek için fırsatınız varsa da hafta içini tercih edin; daha sakin. Yanı başındaki Belgrad Ormanı da nefis bir sonbahar seçeneği. Yerli Manhattan Maslak’ta yükselen gökdelenler ve trafikten sonra vaha gibi. Bisiklet yolları ile koşu ve yürüyüş için parkurları var. Sıkça sporsever İstanbullu ile karşılaşıyorsunuz. Ormanın belirli alanlarında piknik yapılabiliyor. İsterseniz içindeki kafelerden de yararlanabilirsiniz.

Haberin Devamı

Hüznün değil, rengin mevsimi

Nehir romantizmi: Ağva

Sonbahar renklerini saçan ağaçlar, o ağaçların arasına davet eden hamaklar, bahçelere serpiştirilmiş şezlonglar, nehir turu... Şehir insanını şımartmak için gereken her şey Ağva’da var. Bir yanını Karadeniz, diğer yanını usulca süzülüp giden Göksu ve Yeşilçay nehirleri sarıyor. Arasında da birbirinden şık butik oteller, bolca yeşil ve bolca kuş sesi var. Otellerin çoğunda nehirde tur yapabileceğiniz kanolar ve pedallı gezinti tekneleri bulunuyor. Sonbaharın tatlı serinliği eşliğinde özellikle sabah saatlerinde nehrin tadını çıkarmak büyük keyif. Ağva’nın küçük bir kumsalı var. Havalar yüzmek için fazla serin olsa da yürüyüş yapmak ya da dalga seslerini dinlemek için rotanıza ekleyebilirsiniz. Ayrıca yöredeki çağlayanları ve bir zamanlar Romalılardan kaçan Hıristiyanların saklandığı mağaraları da gezebilirsiniz. Aklınızda olsun; Ağva’ya 5 kilometre mesafedeki Kilimli Koyu’nda doğal kaya oluşumları, özellikle küçük bir koy olan Gelinkaya ilgi çekici.

Haberin Devamı

 Hüznün değil, rengin mevsimi

 

Yazarın Tüm Yazıları