Tayland’ın yemek kokulu kenti Chiang Mai

Her gidişin bir bahanesi vardır. Önce bahane bulunur, sonra onun peşine takılıp gidilir. Son yılların gözde ülkesi Tayland, gitmek için en çok bahane yaratılan ülkelerin başında yer alıyor. Kimi biraz erotizmi de içeren masajı (Tay) bahane eder. Kimi ise cennet benzeri adaları, güneşi, denizi, kumun en güzelini sunduğu için tatili. Ben ve benim gibi midesine düşkünlerin bahanesi ise yemekler. Daha doğrusu sokak yemekleri…

Haberin Devamı

Chiang Mai, Tayland’ın en yeşil bölgesi. Yeşil tepeler ve ormanlarla çevrilmiş. Daha önemlisi, Bangkok’un dehşet veren trafiği ve gürültüsü burada yok. Güzelliklerin beni büyülediğini söyleyebilirim. Yağmur ormanlarındaki patikalarda yürürken o kadar çok çiçeğe rastladım ki: Vahşi orkideler, rengârenk güller, firezyalar, cennet kuşları... Bunlar ismini bildiklerim. Bir de ilk kez gördüklerim vardı çevrede. Çeşit çeşit, renk renk, koku koku.

 

Chiang Mai’nin anlamı, ‘Yeni Şehir’ ama 700 yıllık bir geçmişi var. Kral Mengrai’nin, Ping Nehri kıyısında beş beyaz fareyi, iki beyaz geyiği ve iki beyaz benekli geyiği bir arada görmesiyle kentin kaderi değişmiş. Bu görüntüyü yorumlayan kral, başkenti
buraya taşımış.

 

Haberin Devamı

Eski kent surlarla çevrili. Surların içinde ilginç görüntüler sıralanmış. 30 tane sivri çatılı tapınak, turuncu giysiler içinde yiyecek toplayan çıplak ayaklı keşişler, sanat galerileri, antika satan dükkânlar, sıra sıra dizilmiş ayak masajcıları, binlerce motosiklet ve bisiklet...

 

Bir yanda modern kahveler ve lokantalar, diğer yanda nane soslu kıymalı salata, limon otuyla tatlandırılmış sosis, pirinç köftesi ve diğer yemekleri sunan geleneksel sokak satıcıları.

 

İşte böylesine görüntülerin ortasında yer alan bir butik otelde kaldım. Tamarind Village adlı otelin tam ortasında 200 yıllık dev bir ağaç var. Dev dalları ile odaları güneşin hışmından koruyor. Tamarind denen ağacın adının Türkçe karşılığının Demirhindi olduğunu öğrenince şaşırdım kaldım nedense. Meyvesinden yapılan şerbeti severek içtiğim bu ağacı ilk kez görüyordum. Bu şerbeti Osmanlı’nın sanıyordum. Oysa Tayland’da, her yerde bu şerbeti bulmak, içmek, serinlemek mümkün.

 

GÜLÜMSEYEN ŞİŞMAN MUTLU BUDA

 

Chiang Mai’yi yılda bir milyon turist ziyaret ediyor. Bunların çoğu dünyanın dört bir yanından gelen Budistler. Çünkü en önemli Budist tapınağı olan Wat Phra That bu kentte. Oraya gidebilmek için, ormanların içinden döne döne tırmanan yolu çıktım. Bindiğim minibüs, bu dik yokuşta zorlandı.

 

Haberin Devamı

Tapınak zirvedeydi ve ona ulaşmak için 300 basamağı çıkmak gerekiyor. Bu sıcakta bu basamakları tırmanırsam, yarı yolda bu dünyayı terk edeceğimden korktuğum için teleferiği tercih ettim. Oysa inançlı Budistler, çoluk çocuk merdiveni tercih ediyor.

 

Zirvede birçok tapınak, çan, gong, heykel, adak yerleri var. Heykeller içinde en çok, gülümseyen, şişman ‘Mutlu Buda’yı sevdim. Onun karşısında daha çok oyalandım. Zirvede sessiz bir kalabalık vardı. Kimi ellerinde orkidelerle tapınakların etrafında dönüyor, kimi çanları çalıyor, kimi gonglara vuruyor, küçük çocuklar dans ederek yardım topluyor, dilekler dileniyor, heykellerin yanında hatıra fotoğrafları çekiliyor.

 

Haberin Devamı

Ben de bir dilek diledim ve ‘Mutlu Buda’ya şükranlarımı sundum. Rehberden bir milyon nüfuslu kentte 800 tapınak olduğunu öğrenince, Taylandlıların inançlarına düşkün insanlar olduğu kanısına vardım.

 

Chiang Mai, turistlere birçok olanak sunan bir kent. Güzel golf sahaları, dağ tırmanışları, yağmur ormanlarında macera dolu yürüyüşleri, safariler, yamaç paraşütleri, rafting, çiçek ve bitki keşifleri... Ben bunların içinden filleri seçtim. Bu ıslak sıcakta ormanın içinde, fillerle birlikte olmanın beni pek zorlamayacağını sanıyordum.

 

Kente bir saat uzaklıktaki kampta, filler önce çeşitli akrobasi gösterileri yaptı, insanları hortumları ile kaldırdılar, futbol oynadılar, yıkandılar, seyredenlere su fışkırttılar, hatta hortumlarıyla tuttukları fırçalarla resim bile yaptılar. Her gösterinin sonunda tribünlere gidip, izleyicilerin verdiği bir hevenk muzu midelerine indirdiler.

 

Haberin Devamı

GECESİ YEMEK KOKULU KENT

 

Chiang Mai’de karanlık basınca kentin üstü iştah açıcı kokularla kaplanıyor. Çünkü caddeler ve sokaklar seyyar yemek satıcıları ile dolu. Bu seyyar satıcılardaki gözde yemek, Sai Ua denen baharatlı limon otu sosisi. Herkesin elinde bu sosisi görmek mümkün. Bir diğer sevilen yemek de pilavın üstünde hardalotu turşusu, acı sirke, çiğ sarmısak ve haşlanmış yumurta ile servis edilen domuz paçası. Bu koca tabağın fiyatı sadece 3 lira.
Yerli halkın en sevdiği bir diğer yemek de Laab denilen salata. Kıyma, sakatat ve muz kabuğuyla yapılıyor. Domatesli domuz yahnisini de hemen herkesin tabağında görmek mümkün.

 

Chiang Mai mutfağında, doğadaki tüm ürünlerden faydalanılıyor: Baharat, kök bitkiler, ormandan toplanan yeşillikler, yabangeyiği eti, domuz, balık, karides, yılan, kurbağa ve kurtçuklar, ekşi, acı tatlar ve keskin kokular...

 

Haberin Devamı

Şişlere geçirilmiş örümceklerin, akreplerin, hamamböceklerinin, çekirgelerin satıldığı tezgâhlar, turistlerin en çok ilgisini çeken yerler.

 

Cuma akşamları kurulan ‘Warorot Pazarı’ndaki sokak satıcıları, Tayland mutfağının en lezzetli yemeklerini sunuyor. Bu marketin en ünlü yemeği Cheng Doi denen bir tavuk yemeği. Dışı kızarıp kıtır kıtır olmuş, içi ise yumuşacık olan bu yemek, demirhindi sosuyla sunuluyor. Tabii işi bilenler bunun yanında pirinç lapası ile papaya salatasını da almayı ihmal etmiyor.

 

Gece geç saatlerde içilen Khoo Soi ise benim için tam bir başyapıt. Erişte, tavuk, hindistancevizi suyu ile yapılan bu çorbaya piştikten sonra kızarmış acı biber, kıyılmış hardal otu, taze soğan konuyor ve bol misket limonu suyu ekleniyor.

 

Taylandlılar sanırım evde yemek pişirmiyor. Çünkü sokak yemekleri hem çok bol hem de çok ucuz.

 

Pazar akşamları, Ratchadamnoen Caddesi’nde kurulan pazar da oldukça ünlü. Trafiğe kapatılan caddenin ortası sokak müzisyenlerine ayrılmış. Nedense bu müzisyenlerin çoğu görme özürlü. Tezgâhlarda ne ararsanız bulmak mümkün: El sanatları, incik boncuk, kumaş, şemsiye, yelpaze, heykel, resim, oyuncak... Benim ilgimi ise daha çok yemek tezgâhları çekti. Bu tezgâhlarda bildiğim, bilmediğim birçok yemek satılıyor. Çoğu kadın olan satıcılar, o küçücük mekânda, kızartıyor, karıştırıyor, haşlıyor, müthiş lezzetli yemekleri yaratıyor.

 

Sözü toparlayacak olursak: Eğer midenizle aranız iyi ise mutlaka Tayland’a gidin. Damağınızın bayram yerine döneceğinden emin
olabilirsiniz.

Yazarın Tüm Yazıları