GeriSeyahat Okyanusa hoş bulduk
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Okyanusa hoş bulduk

Okyanusa hoş bulduk

Televizyon yok. Haberler yok. Dedikodu, çekiştirme, intikam, öfke, karamsarlık yok. Sadece palamarları çözüp atıldığımız müthiş bir macera ve Atlantik’in suları var. Başka bir dünyada, başka bir zaman diliminde en büyük hayalimi gerçekleştirdim. Size de aynısını, hayallerinize izin vermenizi tavsiye ediyorum.

Bu yazıya bir dekor olsun diye, önce hayallerinize bir sahne yerleştirmem lazım. Şöyle bir sahne: Dünyanın fişi çektiği yerde... Yani Atlantik Okyanusu’nun ortasına doğru...

Gece yarısı 4-5 metreye yakın dalgalar arasında. 14 metrelik bir teknede 6 kişiyiz.

Enginler içinde, dev dalgalar arasında. Ve ıssız bir karanlıkta, bulutların arasından sıyrılan ayışığı altında...Yapayalnız. Cılız bir ışık... Savrulan bir ceviz kabuğu gibiyiz.

Orsa seyirde fırtınaya yakın bir rüzgâr. Yelkenler camadansız (tam açık.)

Neredeyse sancak küpeşteden su girecek. O derece yatmışız. Atlantik Okyanusu’nda 7 günlük bir macera yaşadım. Akdeniz’i geçip, Kanarya Adaları’na kadar. Yaklaşık 1000 millik bir seyir.

Kara yok. Rüzgârdan ve dalgadan başka ses yok. Telefon yok. Radyo yok. Televizyon yok. Haberler yok. Dedikodu, çekiştirme, intikam, öfke, nefret, vahşet yok. İç karartan o müzmin karamsarlık yok.

SADUN BORO'NIN KULAKLARINI ÇINLATTIK

Okyanusa hoş bulduk

Teknemizin adı Balıkcıl. Kaptanı yelken üstadı Mustafa Yurtbulmuş...

Deniz tutkunu partneri Elif Keskin’le birlikte dünya turuna çıkıyorlar. 23 Kasım’da Kanarya Adaları’ndan Atlantik’i geçmek üzere denize açılacak 220 tekne arasında onlar da var...

Bu, bir dünya seyahati.

Üç yıl sürecek. Üç okyanus, 30 ülke ve onlarca liman geçilecek. Bizim denizcilerimizin dünya seyahatini Sadun Boro başlatmıştır. Ufuklarımızı o açmıştır. O nedenle Atlantik’te seyrederken defalarca kulaklarını çınlattık Sadun Abi’nin.

BİRİNCİ GÜN: CEBELİTARIK...

Okyanusa hoş bulduk

Mustafa ve Elif... İki denizci 23 Kasım'da üç okyanusu birden geçmek için yola çıkıyor. Onlarla ilgili bütün detayları balikcil.org sitesinden takip edebilirsiniz.

Cebelitarık’ın La Linea Marinası sabaha karşı 05.30...

İkinci Kaptan Ahmet Çevik’le birlikte uyanıyoruz. Zaten beni uyku tutmamış.

Sonra Şefik Çalık kalkıyor. Ardından Mustafa Kaptan, Elif ve Gülümsün...

Ekip tamam. Kahveler ellerde. Akdeniz’in son çıkış marinalarından birisinde Cebelitarık Dağı’nın o muazzam heybetine bakıyoruz. Ve palamarı çözüp, bir ‘Sinbad ruhu’yla maceraya başlıyoruz. Cebelitarık Boğazı’nda, dev gemilerin arasından geçip rotayı Afrika kıyılarına çeviriyoruz ki teknemizin etrafı bir anda fokurdamaya başlıyor. Onlarca yunus etrafımızda. Neredeyse bizi yolcu ediyorlar. Teknenin önünden, yanından öylesine yüzüyorlar ki...

Okyanus boyunca yunuslar bizi hep ağırladı. Eğlendirdi. Güldürdü. Kimi zaman güven verdi. Anladık ki onlar konuşuyor. Bakışıyor. Seslerimizi algılıyor. Alkışlarımızı seviyor. Denizlerde oltaya gelmeyen tek balıktır Yunus...

Ve gün boyu bir seyirden sonra güneş ufuklarda batmaya başlıyor.

Okyanusta gece yelken seyri bende bir hayaldi. Herkese diliyorum.

Allah hayallerinize izin versin... Güneş batıp, ayışığı dalgaların üzerinde sörfe başladığında sanki bambaşka bir dünyadaydık. Bilinmezin, ürpertinin, yalnızlığın, ıssızlığın ve sessizliğin ortasında bir başka zaman dilimi...

Saatle işiniz kalmamış.

Güneşe ve aya ayarlısınız.

Okyanusa hoş bulduk

Bir bakıyorsunuz, uzakta cılız bir geminin ışığı. Bir bakıyorsunuz yakında bir balığın atlayışı... Sabaha doğru Mustafa Kaptan “Oltayı atalım” diyor.

Ve daha attığımız anda misina ötmeye başlıyor. Çekiyoruz. Büyük bir palamut.

Ahmet diyor ki “İşte denizin kısmeti. Faturasız bir hayat.”

Gerçekten de öyle.

Enerjiyi güneşten ve rüzgârdan alıyorsunuz. Aküleri güneş panelleri dolduruyor. Suyu denizden arıtıyorsunuz. Yemek yine denizden. Ekmeği orada yapıyorsunuz..

Fatura yok. Trafik yok.

Kırmızı ışık: Güneşin ışığı

Sarı ışık: Ayışığı...

Yeşil ışık: Okyanus yeşili... Bizim buralarda çam ağaçları.

BAK YİNE YAKLAŞIYOR FIRTINA

Okyanusa hoş bulduk

Rotamız Afrika kıyılarından Kanarya Adaları ve Las Palmas...

Akşam saatlerine doğru hava raporu kötülemeye başlıyor. Rüzgâr kuvvetleniyor. Ve dalgalar yükseliyor. Hava karardığında rüzgâr fırtınaya dönmeye başlıyor. Dalgalar iyice devleşiyor. Okyanusa hoş bulduk...

Fırtınayı tam kafadan alıyoruz. Gitmek mümkün değil. Teknenin önü yükselip de 4 metrelik dalga altımızdan kayınca sanki bir ‘roller coaster’a binmişiz gibi oluyor. Çaresiz bir durum değerlendirmesi yapıyoruz. Mustafa Kaptan haritayı açıp, Afrika kıyılarında bir liman aramaya başlıyor. Kısa süre sonra Fas kıyılarında bir liman bozması dikkatimi çekiyor.

Güç bela sığınıyoruz.

Fas gümrüğünde bir afiş dikkatimizi çekiyor. Gümrükte çok ciddi bir bürokrasi var. Annenizin kızlık soyadına kadar soruyorlar. Bir ikametgâh senedi istemedikleri kalıyor. O nedenle de bu afişi koymuşlar:

‘Bahşiş yasaktır.’

Belli ki ‘bahşiş’ adı altında ‘rüşvet’ yayılmış. Yoksa neden böyle bir afiş asılır gümrük müdürünün makam odasına?

Ama görevliler bizim Türk olduğumuzu anlayınca, ‘İstanbul’ sohbetiyle itibar görüyoruz.

20 KİLOLUK MAİ MAİ

Okyanusa hoş bulduk

20 kiloluk mai mai'den çiğ balık yapıyoruz. Bu yemek denizciler için günlerce yeterli oluyor. Balığı buldun mu başka olta atmak yok. Doyduğundan fazlası denizin cezasını getirir.

Sabah erken yeniden rota tutuyoruz.

Ve elbette oltayı atıyoruz. Az sonra olta öylesine ötüyor ki...

Ahmet, “Balina mı vurdu” diye bağırıyor.

Çekene kadar kollarımız kopuyor. Mustafa yorulunca, oltayı ben alıyorum. Dayanmak mümkün değil. Öylesine asılıyor ki... Sonunda Mustafa balığı tekneye alabiliyor. 20 kiloluk bir mai mai...
Sonra oltayı katlayıp koyuyor kaptan.

Ahmet diyor ki: “Tamam artık olta yok. Deniz bize vereceğini verdi. Bundan sonra olta atarsak açgözlülük olur. Denizin cezası gelir...”

Öyle de yapıyoruz.

ÜÇ GECE SONRA

Okyanusa hoş bulduk

Arkadan gelen rüzgârla, geniş apaz, pupa gidiyoruz. Bu ara balonu açıyoruz. Hızımız iyi. Ufukta Kanarya Adaları.

Ve ertesi gün sabaha karşı, Kanarya Adaları’nın ışıklarını görüyoruz.

Okyanusun ortasında pırıl pırıl yanan bir ışık kümesi... Ve Yunuslar yine...

250 TEKNE ATLANTİK FESTİVALİ

Okyanusa hoş bulduk

Her kasım ayının son haftalarında Gran Kanarya’ya gelen tekneler hummalı bir hazırlığa başlar.

Marinaya girerken onlarca teknedeki hazırlığı hissediyoruz. 23 Kasım sabahı sanki bir festivale gider gibi, Atlantik’e açılacaklar. Dileyen herkes Mustafa ve Elif’i balikcil.org sitesinden takip edebilir. Hatta bazı etaplara katılabilir...

Mustafa ve Elif’i büyük bir maceranın eşiğinde bırakıp oradan ayrılıyoruz.

Ayrılırken, dünyayı gezen Sadun Boro’dan Osman Atasoy’a, Alim Sür ve Haluk Karamanoğlu’ndan Ekrem İnözü’ne kadar kim varsa, hepsine bir selam gönderdim. Çünkü her denizcinin içinde gizli bir okyanus yatar.

Okyanusları aşmak, yeni dünyalara doğru rota tutmak. Dev dalgaların arasında yeni maceralara yelken açmak.

Her denizcinin içindeki gizli pusuladır.

İnsanlığı ‘dijital bağımlılığa’ sürükleyen, ‘mesaj manyağı’ yapan ve Twitter’dan Instagram’a, kadar tek kişilik ‘dijital yalnızlıklara’ batıran böyle bir dönemde...

Dünyanın fişini çekmek işte böyle bir şeydir...

Çekin fişi ve...

Hayallerinize izin verin...

 

False