GeriGaziantep'i Keşfet ‘Lezzet'in Nobeli'ni Alınca Bize De Kilo Almak Düştü
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
‘Lezzet'in Nobeli'ni Alınca Bize De Kilo Almak Düştü

‘Lezzet'in Nobeli'ni Alınca Bize De Kilo Almak Düştü

Serkan Ocak

Gaziantep’i çoğumuz daha önce görmüştük. Ancak böylesine kapsamlı bir geziyi sanırım daha önce kimse yapmamıştı. TURSAB ve Hürriyet gazetesinin işbirliğiyle yapılan organizasyona Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ev sahipliği yaptı. UNESCO, Gaziantep’i ‘Yaratıcı şehirler ağı’na seçti. Bunun anlamı şu, artık bu kent tüm dünyanın tanıdığı zengin bir mutfağa sahip... Bunu biz biliyorduk ama geçen yıl artık dünya da öğrenmiş oldu. Nasıl olmasın, 500’den fazla yöresel lezzete sahip... Üstelik dünyanın dört bir yanından sadece sekiz kent Gaziantep ile aynı unvana sahip Çin’den iki, Brezilya, Güney Kore, İsveç, Kolombiya, Japonya ve Lübnan’dan bir kent bulunuyor.

Hal böyle olunca Gaziantep’e ayak basar basmaz soluğu en iyi restoranlardan birinde aldık, Halil Usta...

Halil Usta’nın etleri dillere destan... Masada oturmaya dayanamadım, önce Halil ustayı buldum, ardından ızgaracıyı izlemeye başladım. Küşlemelerin biri gidiyor biri geliyordu. Özel şişlere dizilmiş bu etler insanın ağzında lokum gibi dağılıyordu. Mehmet Yaşin’in değimiyle tam ‘damak çatlatan’ türdendi... Karnımızı doyurduğumuza göre artık yola çıkabilir binlerce yıla uzanan Antep tarihine dalabilirdik...

Zeugma Müzesi, 2400 metrekarelik dünyanın en büyük mozaik müzesi. Türkiye’nin de en iyi müzelerinden biri... Daha önce bu müzesi birkaç kez geçmiştim ancak bu kez yeni bir sürpriz vardı... 85 yıl önce Zeugma kazılarında bulunan ancak Gaziantep’te müze olmadığı için Adana’daki müzeye gönderilen ‘fıstık tutan çocuk’ steli (dikine duran heykel) Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Başkanı Fatma Şahin’in girişimleriyle artık evine dönmüştü. Eser gelir gelmez müzenin baş köşesinde sergilenme başladı. Sonuçta Gaziantep’i en iyi yansıtan eser, hak ettiği yeri bulmuş... Müzedeki her bir mozaiğin ayrı bir hikayesi var. Ben en çok Tanrı Zeus’la ilgili olanları seviyorum. Çapkınlık dolu efsaneleri en çok aklımda kalanlar. Tabi sürekli gözü Zeus’un üzerinde olan Hera’nın hikayeleri de buna dahil...

Acıkmadık! Ama yine adı memlekete nam salmış diğer bir lezzet durağındaydı sıra, Koçak... Antep’te baklava dediğinizde iki marka kapışıyor. Ancak kısa çaplı yerel kamuoyu araştırmamda benim edindiğim

izlenimlere göre, baklava konusunda Koçak bir adım önde... Koçak’ın binasındaki baklava atölyesine indik. Elimize oklavaları aldık, birkaç yufkayı ziyan ettik ama olsun, bu müthiş tatlının en önemli sırrını öğrendik. Evde baklava yapanlara duyuruyor: Şerbet sıcak baklavaya dökülüyor... Ayrıca şerbetin sıcaklığı da 108 derece olacak... Bu sıcaklıktaki şerbet tepsiye dökülünce baklavalar yerinde duramıyor, oynamaya başlıyor, inanmazsanız @Hurriyet_seyahat’in Instagram adresine bakın...

Yüksek enerjiyle yüklenmiş şekilde bir zamanlar kentin adliye binası olan Gaziantep Sanat Merkezi’ne yola çıktık. Bu bina kelimenin tek manasıyla bir sanat abidesi... Binanın kendisi bir şaheser. Zemin Zeugma’dan feyz alınarak cam mozaiklerle döşenmiş... Çok sayıda odada Gaziantep’e özgü ‘kutnu’ kumaşı atölyesinden, bağlama kursuna, mozaik kursundan yöresel lezzetlerin yer aldığı mutfağa kadar çok sayıda bölüm bulunuyor. Akşam yemeği içinse adresimiz yine Antep’in en önemli mekanlarından ‘Bayazhan’ oldu...

Ertesi sabah yöresel kahvaltı için bu kez ‘Orkide Pastanesi’nin yolunu tuttuk. Onlarca çeşit yiyecek vardı ama katmerin yeri ayrı. Orkide’de bunun farkında olacak ki yapılan yer bir camekan var, dileyenler buradan yiyenleri kendinden geçiren katmerin yapılışını görebiliyor.

Kahvaltının ardından Zeugma Antik Kenti’ni gezerken aldığımız Kalori’leri atmaya çalıştıysak da bence yetmedi... Daha enerjiyi tüketmeden bu kez hedefte ‘İmam Çağdaş’ vardı... İmam Çağdaş’ın adı en az Gaziantep kadar biliniyor. Türkiye’nin dört bir yanına baklavalarını gönderiyor. ‘Ali Nazik’ konusunda sanırım tüm ülkede rakibi yok. Orada yemek yemiyorsunuz, kendinizden geçiyorsunuz...

Sonra kısa bir yemek arası verdik. Osmanlı döneminde Mevlevihane’ye gelir getirmesi için yapılan kıraathanede, ahşapları nargile dumanından kararan bu doğal güzelliğini koruyan mekanda yediklerimi sindirmeye çalıştık. Ekipten bazıları melengiç kahveleri kesmeyince sodalara saldırdı... Ama yediklerimizi hazmedemiyorduk. Aslında sindirmek de istemiyorduk bu eşsiz lezzetleri... Hamam Müzesi, yeni yapılan Hışva Han, Kutnu Tasarım Dükkanı, Bakırcılar Çarşısı, Bey Mahallesi derken biraz erittik aldığımız kalorileri...

Üçüncü gün kahvaltıyı konakladığımız Divan Otel’de yaptık. Yine burada da klasik kahvaltı yerine  yöresel tatlarla hazırlanmış kahvaltıyla karşılaştık. UNESCO, boşuna bu unvanı vermemiş Gaziantep’e... Evet medeniyetlerin gelip geçtiği bu coğrafyada tarih çok önemli. Ama Gaziantep’ten dönerken şunu fark edeceksiniz, kente dair aklınızda ilk kalanlar damağınızdan hiç gitmeyen o tatlar olacak... Bir süre sonra tekrar gitmek isteyeceksiniz...

False