Bob Marley’in gizli cenneti

Çılgın partileri, mega lüks tatil köyleri ve meşhur şefleriyle Ibiza ne kadar yüksek sesli ve yorucuysa; berrak kıyıları, sakin koyları ve butik otelleriyle Formentera bir o kadar abartıdan kaçınan ve sadeliğin daha etkileyici olduğu bir yer…

Fotoğraflar: Bülent Hacıömeroğlu, Alamy

Akdeniz’in gizli cennetlerinden biri diye anılıyor Ibiza’nın yanındaki Formentera. şatafata ihtiyaç duymayan daha uzun ve temiz plajlar, daha taze ve lezzetli yemekler var, üstelik daha romantik ve nostaljik.

İspanya’nın doğusundaki Balear Adaları’ndan biri olan Formentera belki bu zamana kadar gitmeyi hiç düşünmediğiniz ama aslında ulaşımın çok zor olmadığı, kilometrelerce uzanan beyaz kumlarında kendinize dönüp, telaşsızca dinlenebileceğiniz bir kaçış noktası.

Nasıl gizleniyor?
Lüks ipuçları olmadan beyaz kumlu kıyıları, sarp kayalıkları ve çam ormanlarıyla nefes kesici bir güzelliği olan ve büyümeye direnen yapısıyla daha da çekici hale gelen bir yer.

Başkenti Mayorka olan Balear Adaları’ndan biri ama Ibizia’nın güneyinde ve biraz da gölgesinde kalıyor.

Bu sayede motor yatları ve çılgın partileri abisi Ibiza ağırlarken; 60’larda Jimi Hendrix, Bob Marley gibi efsanelerin, bugün özgürce tatil yapmak isteyen ünlülerin kaçamak yeri.

Modern turizm yok, havaalanı yok ama ulaşımı çok zor değil. Ibiza’dan yarım saatte bir kalkan feribotlar ve vapurlar var.

Daha özel bir ulaşım yöntemi tercih ederseniz 8 kişilik lüks deniz taksilerde şampanyanızı yudumlayarak yine 25 dakikada adaya ulaşabilirsiniz.

Daha da özel bir ulaşım yönünde ısrarcıysanız motoryatlarla veya özel teknenizle de adaya gidebilirsiniz.

Fakat ulaşımın çok zor olmaması ve ünlülerin filtresiz plaj paylaşımlarına olan beğenilerin artmasıyla Akdeniz’in bu cennetinin sırrını duyanların sayısı çokça artmış.

Akdeniz’in Maldivler’i
Süper kulüpler ve mega oteller yok ama deniz ve kum hepsinden güzel olduğu için Akdeniz’in Maldivleri olarak anılıyor.

20 km boyunca uzanan plajlarında özel ve gürültülü işletmeler yerine daha salaş kafelerde güneşi batırabilirsiniz.

Adanın kuzeyinde Ibiza’ya yakın olan ve teknelerin yanaştığı kısmında- yine adanın kriterlerine uygun ama müzik sesinin ve fiyatların yükseldiği yerler var ama güneyi hâlâ daha özgür ve özgün.

Yüz, ye, iç, yat
Ses Illetes: Adanın Ibiza’ya uzanan ucu ve belki oraya en çok benzeyen noktası.

Hareketli ve kalabalık plajları, günbatımı sırasında ‘happy hour’ partileri ve şeflerin ismiyle anılan popüler restoranları var.

Juan y Andrea, Chezz Gerdi ve Beso Beach en popüler yerlerden, öyle ki sadece öğle yemeği yemek için tekneyle akın edenlerin sayısı oldukça fazla.

Biz adanın güneyini daha salaş, özgür ve uçsuz bucaksız bulduğumuz için kuzeyinde sadece 1 gün geçirdik.

uan y Andrea’da yemek güzel ama adadaki diğer yemeklerle karşılaştırınca çok da özellikli gelmedi bize. Geç saatte yenen pahalı bir öğle yemeği üzerine kumlarda piknik yaparak teknelerin manzarasında güneşi batırmak bizim için çok daha özel bir andı.

Playa Migjorn: Kuzeyindeki şaşaanın tersine, adanın en uzun plajı güneyinde sakince ve boylu boyunca uzanıyor.

İşletme veya şezlong yok, istediğin yerde ve şekilde güneşlenmek ise serbest. Bütün bir günü 20 km uzanan plajda yürüyüp denize girerek, sonra kayıkhaneden çevrilmiş bir kafede -Kiosko 62- bir şeyler içerek günü batırabilirsiniz.

Calo des Mort: Daracık, kumlu ve bozuk bir yoldan ve çam ormanları arasından geçerek gittiğiniz ama hâlâ plaja ulaşmak için halatlara tutunarak kayalardan inmeniz gereken bir koy.

Karşınıza çıkan manzara ise büyüleyici. Denizin içinde özel bir havuz varmış gibi pırıl pırıl bir su ve günümüze ait değilmiş gibi duran kayaların üzerinde özgürce güneşlenen insanlar.

Şemsiye, şezlong, kafe yok; ama herkes kendi düzenini kurmuş, keyfine bakıyor. Mavinin sonsuz tonları ve doğanın içinde kendinle kalabileceğin noktalardan bir tanesi.

Adanın en karizmatik delikanlısı: Mehari
Çok büyük bir ada olmamasına rağmen kuzeyinden güneyine mesafeler uzun sürebiliyor.

Adada en yoğun kullanılan ulaşım aracı ise bisiklet! O kadar çok kullanan var ki, zaten bisiklete binenler için özel rotalar ve belirlenmiş yollar var.

Sıcağın altında ve kumlu yollarda bisikletle ulaşımı sağlamak keyifli ama çok kolay değil tabii ki. Bu yüzden biz araba kiraladık, hem de şansımıza adanın en karizmatik delikanlısını kiralamışız: Citroen Mehari.

Kullanımı ve konforu ne kadar zor olsa da 60’lardan gelen havasıyla adanın hakkını verdik. Kapımız yoktu belki ama Mehari kullananlara duyulan saygı ve verilen selamımız eksik olmadı.

Sant Francesc Xavier
Adanın ana yerleşim merkezi, köy meydanı da diyebiliriz.

Yine Ibiza’nın aksine yüksek binaların olmadığı, kendine has bir mimarisiyle, sadeliği, güzelliğiyle dikkat çeken bu meydanda pazara denk gelebilir, hasır bir şapka alabilir veya bir cortado içebilirsiniz.

İstikameti Formentera olan biri ağzının tadını biliyor ve sadeliği lükse tercih ediyor demek benim için.

Güzel plajlar, şık restoranlar artık her yerde ama kendi kendine kalabileceğin ve berrak sularda yüzebileceğin yerlerin sayısı azaldı.

Ağustos ayında Avrupalıların da çok tercih ettiği yerlerden biri olsa da hâlâ çok kişi bilmediği için huzurlu bir tatil yapma şansınız yüksek.