GeriSeyahat ‘En çok Venedik’ten etkilendim...’
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
‘En çok Venedik’ten etkilendim...’

‘En çok Venedik’ten etkilendim...’

Yazar Nedim Gürsel’in yaşamında İtalya’nın çok önemli bir yeri var. “İtalya, yazarlığımı etkiledi, Ona bir kitap borcum vardı” diye özetliyor durumu. ‘Resimli Dünya’ romanını İtalya’da yazan Nedim Gürsel ile bozkırın ortasındaki başkent Ankara’da buluşup, sanatın, mutfağın, Rönesans’ın ülkesi İtalya’yı ve yeni kitabı “Bana İtalya’yı Anlat”ı konuştuk. Roma, Napoli ve Floransa gibi turistik güzergâhların dışında kalan İtalya’yı sanat ile harmanlayan Gürsel, İtalyan mutfağına da Bologna üzerinden ışık tutmuş.

İtalya deyince aklınıza güneşli güzel günler geliyormuş. Neden?

İtalya bir Akdeniz ülkesi, aynı zamanda bölgenin simgesi. Cemal Süreya ‘uygarlığın nöbetçisi’ der İtalya için. Güneştir. Burada güneşli güzel günlerden kasıt, bir sevinç, bir coşkunun ifadesi... Hayatımın bir döneminde yolum çok sık İtalya’ya düştü. Neredeyse her kentini, her bölgesini gezme imkânım oldu. Her bölgesinin kendisine özgü bir güzelliği var. Hem mimari doku, hem tarihsel miras açısından, sanki Akdeniz’de benzeri olmayan bir ülke. Hem çok eski uygarlıkların beşiği olmuş, hem Rönesans gibi insanlık tarihindeki önemli bir dönemece damgasını vurmuş hem de günümüzde geçerliliğini koruyan kültürüyle, mutfağıyla, sanatıyla önemli bir ülke.

‘En çok Venedik’ten etkilendim...’

Çok sık gittim diyorsunuz. İtalya’yı sizde bu kadar çekici kılan nedir?

İlk kez İtalya’ya gittiğimde 20’li yaşlarımın başındaydım. Fransız sevgilimle ancak otostop yaparak Roma ve Napoli’ye gitmiştik. Daha sonra İtalyancaya çevrilen kitaplarımın tanıtımı için gittim. Napoli’de Akdeniz’in doğasını koruma amacıyla kurulan ‘laboratorio mediterraneum’ adlı çevreci kurum beni yönetimine aldı, benim yolum daha sık İtalya’ya düştü. Sonraları yazarlar toplantılarına katılmak için gittim. Asıl önemlisi ‘Resimli Dünya’ romanımı yazarken 3-4 kez Venedik’e gitmem, orada kalmam gerekti. Sadece gezmedim. Çalıştım aynı zamanda. Orada dostlarım oldu. O dostluklar da bir ölçüde bu kitaba girdi. Ancak kitabın asıl yörüngesini oluşturan, bana yakın hissettiğim İtalyan yazarların izini sürmem oldu. Gördüğüm mekânları başka yazarlar nasıl anlatmış. Onların metinleriyle harmanlayarak kendi izlenimlerimi, bakışımı ortaya koymaya çalıştım.

‘En çok Venedik’ten etkilendim...’

Hangi yazarlardan söz ediyorsunuz?

Biri Carlo Levi. Faşist dönemde bugünkü adı Basilicata olan Lucania bölgesine gönderiliyor. Kuş uçmaz kervan geçmez bir yer. Bir roman yazıyor. Kaldığı köyü ve o coğrafyanın yoksulluğunu anlatıyor. Romanın adı ‘İsa Eboli’ye Uğramadı – (Cristo si è fermato a Eboli)’. Köy erozyon nedeniyle boşaltılmış ve öylece duruyor. Onu görmek istedim. Matera kenti var. 1950’lere dek insanlar mağaralarda yaşamış. Avrupa’nın göbeğindeyiz ama yoksulluk had safhada.

Size özel Venedik turu Gidello'da

Bir başka yazar, Torino’lu ve genç denilebilecek yaşta intihar eden Cesare Pavese. Hayatı, beni çok etkilemişti. İntiharın nedenleri üzerinde durmuş ve Pavese üzerine bir yazı yazmıştım. Pavese kötü biten bir aşk hikâyesinden sonra ölmüştü ve şöyle bir dizesi vardı: “Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak”. Torino’da Pavese’nin dünyasına girmeye çalıştım. 

Nedim Gürsel 1972'de Roma'dayken

‘En çok Venedik’ten etkilendim...’

Sadece yazarlar mı?

Ressamlar da var. Mesela Carpaccio... Diğer taraftan Caravaggio var. İtalya’yı resim sanatının dışında düşünemeyiz. Rönesans’ın beşiği olmuş. Çok önemli sanatçılar var. Ben Giotto’ya kadar gittim. Hem Padova’da, hem Aziz Fransua’nın şehri Assisi’de freskleri var. Rönesans’ın perspektif işaretlerini ilk onun yapıtlarında görüyoruz. Mozaikler var. Ravena’ya da gittim. Oradaki mozaikleri Ayasofya’nın mozaikleriyle kıyasladım. Çünkü çok benzer teknikler ve aynı dönemde yapılmış. Tirani, Adriyatik kıyısında turistik güzergâhların dışında küçük bir kasaba. Ancak orada denizin tam kıyısında, kapısı direkt denize açılan bir katedral var. Freskleri ve katedralin konumu beni etkiledi. Umbria bölgesinde çok güzel kasabalar gördüm. 

Kuzey-güney farkıyla bilinir İtalya. Sizde hangi etkileri bıraktı?

Coğrafya yönünden, gelişmişlik ve ekonomi açısından fark var. Torino otomobil fabrikalarıyla gelişmiş. Milano zaten hem en önemli kültür merkezi hem de modanın gündemde olduğu gelişmiş bir şehir. Roma ise başkent olmasına karşın Milano ve Torino’ya oranla daha bir taşra. 

Ancak Roma, bir sürü uygarlık katmanlarını barındırdığı için çok önemli, adeta bir simge. Akdeniz’e hükmetmiş evrensel bir imparatorluğun başkenti Roma, İtalyan sinemasına damgasını vurmuş bir şehir. 

Güneye doğru inersek, Napoli mimari ve tarihi açıdan bambaşka bir yer. Burbon ailesinin hükmettiği bir coğrafya. En büyük özelliği tabii Vezüv’ün eteklerinde olması. Vezüv de Pompei’den bu yana Napoli’nin tarihini etkilemiş. 

Bana kalırsa, İtalya’nın en güzel bölgesi denizle ilgisi olmayan Umbria. Merkezi Perugia, ama Orvietto, Assisi, Spoletto gibi kasabaları var. Bu bölgede çok güzel zeytinlikler ve bağlar var, aynı zamanda şarap üretimi yapılıyor. Bunlar Rönesans ressamlarının sıkça uğradığı yerler. Umbria’da bir yaz geçirmiştim. ‘Resimli Dünya’ romanımı da orada bitirmiştim. 1999 yılı. Güzel bir yazdı. Çalışmaktan tat aldığım zamanlardı.

Sicilya ise bambaşka bir yer. O da Burbonların hükmettiği bir coğrafya. Orada mimari doku çok değişik. Arapların etkisinde kalmış.

‘En çok Venedik’ten etkilendim...’

 

Beni hep bir coşkuya ve lirizme çağırdı İtalya

Bundan sonraki hayatınızı geçirmek için kitapta sıraladığınız yerlerden hangisini tercih ederdiniz?

Venedik... Gerçi çok turistik bir kent ama turistler kentin hep belli yerlerinde dolaşır. Halbuki Canaraggio gibi ıssız güzel semtleri var. Suyla haşır neşir olarak sakin bir hayat sürmek isterim. Ya da Umbria’nın biraz daha kara iklimi hâkim olan bir köyü olabilir. Güzel şaraplar var. O bölgenin de büyük kentlerle bağı çok kolay değil. Marco Polo, “Kendi kentini anlatmıyorsun” diyen Kubilay’a “Anlattığım her kentte Venedik’ten bir parça vardı!” demiş.

İnsan bir kente bağlanabiliyor. Benim için o kent İstanbul’du. Ama İtalya’da beni en çok etkileyen kentin Venedik olduğunu söyleyebilirim. ‘Aşk Kırgınları’ adlı deneme kitabımda Venedik’te mutsuz aşk yaşayan beş yazarın hikâyesini anlattım. Aragon, Hemingway, Thomas Mann, Marcel Proust ve Alfred de Musset’nin...

BAMBAŞKA BİR İTALYA

Türkler İtalya’da hep aynı yerlere gidip, aynı şeyleri yapıyor. Kitapta bambaşka bir İtalya var. Sizin kitabı okuyan Türklerin İtalya’daki güzergâhları nasıl değişir?

İtalya konusunda bazı klişeler var. Venedik’te Rialto Köprüsü’nde balayı, Roma’da Trevi Çeşmesi’ne para atmak gibi şeylerden çok söz edilir. Ama ben bir yazarın gözüyle alışılmış turistik güzergâhların dışındaki yerleri anlatmak istedim. Bunlara Lucera’yı da katabilirim. İtalya’nın ortasında küçük bir kent. Palazzo’lar var. Venedik’tekileri biliyoruz. 14, 15’inci yüzyıldan kalma ve ayaktalar. Oraya gitmelerini öneririm. Umbria bölgesi, kasabalar çok önemli. Ravenna da turistlerin çok ziyaret etmediği bir yer.

‘En çok Venedik’ten etkilendim...’

Gördüklerinizi bırakıp yediğiniz içtiğiniz şeyleri sorayım...

Çok zengin ve beğenilen bir mutfak. Pizza ve makarna deyip geçmeyin. Benim tercihim spagetti alla vongele oldu hep. Deniz ürünleri, deniz otları ve sarmısak soslarıyla hazırlanan bir spagetti, bir kadeh soğuk beyaz şarapla her zaman tercihim olmuştur. Napoli tarzı pizzayı pek tutmuyorum. Kalın hamurlu oluyor. İnce hamurlu Roma tarzı pizzaları tercih ediyorum. Gastronomik anlamda İtalyan mutfağı, daha çok kuzeyde rastlanan bir mutfak. Kitabın ‘Bologna’da bir öğlen’ bölümünde İtalyan mutfağını anlatmaya çalıştım. Çok çeşitli salam, sosis ve jambonlar var.

Nâzım Hikmet’ten alıntılar yapmışsınız. Şairleri ve yazarları çeken bir şey mi var İtalya’da?

Evet, Nâzım Hikmet’in durumu ilginç. Bursa Hapishanesi’ndeyken 1930’larda. Taranta Babu’ya Mektuplar’ı yazıyor. Hiç İtalya’ya gitmemiş ama Mussolini döneminde Etiyopya’nın işgalini eleştiren bir kitap. O kitapta Roma ile ilgili bir bölüm var. Daha sonra sürgün yıllarında yolu Roma’ya düşüyor ve orada yazıyor: “İlk Roma akşamıma yağmur yağıyor ve ömrümün ilk şemsiyesine” diye...

‘En çok Venedik’ten etkilendim...’

İtalya, aşkı çağrıştırıyor sanki. “İtalya insanı şair yapar” hissine kapılmadınız mı?

Beni hep bir coşkuya ve lirizme çağırdı İtalya. Şiir yazmadım ama bu kitapta şiirsel pasajlar yer alıyor. ‘Resimli Dünya’ romanımın dışında Roma ile ilgili öyküler yazdığımı söyleyebilirim. La Piata ve Sorento’ya geri Dön isimli bir öykü yazdım. Çocukluğumda “Deniz ne kadar hoş, koş haydi dalgalara koş” diye ‘Sorento’ya geri dön’ adlı Napoliten şarkısının Türkçe versiyonunu duymuştum. Yıllar sonra yolum o şarkının bestelendiği otele düştü Sorento’da. Akşam biri piyano eşliğinde o şarkıyı söyledi. Oradan yola çıkarak yazdım...

False