GeriSeyahat Edinburgh’da festival zamanı
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Edinburgh’da festival zamanı

Edinburgh’da festival zamanı

Burası, benim için D. H. Lawrence romanlarındaki betimlemelerle hayalimde yer edinen bir İngiliz sayfiyesi. Londra’dan Edinburgh’a yaptığım tren yolculuğu hem ülkeyi güneyden kuzeye görmemi sağladı hem de sanatçı ruhuma iyi geldi.

Karadeniz kökenli biri olarak sıcağa pek dayanıklı değilim. Yaz tatillerimin büyük bir kısmını- kimileri için fazla çılgınca-kuzey ülkelerinde geçirmeyi daha çok seviyorum. Ben kuzeyde kışlık kıyafetlerimin içinde -Ağustos ortasında dahi- soğuktan donarken, arkadaşlarımın Türkiye’nin harika sahillerinden paylaştığı yaz fotoğraflarına zaman zaman hasetle baksam da, günün sonunda halimden memnun giriyordum yatağa. Fakat bu yıl soğuk hava ve yağmur kabak tadı verdi Londra’da. BBC radyosunda dinlediğim bir haber beni ilk trenle Edinburgh’a götürdü. Haberde şöyle diyordu; her 11 yılda bir Kuzey İngiltere’de yaz yaşanırken, Güney’de havalar soğuk seyredermiş. Bu yılda o yılmış. Güneşli bir İskoçya, hele de festival zamanı; telefondan televizyona birçok önemli icadı dünya kültürüne kazandıran bu zeki insanların memleketini yakından görmek için kaçırılamayacak bir fırsattı. Geçtiğimiz cumartesi sabahı ilk tren ile Kings Cross İstasyonu’ndan Edinburgh’a seyahat etmem işte böyle oldu.

Edinburgh’da festival zamanı

 Londra’dan Edinburgh’a tren yolculuğu sadece dört buçuk saat sürüyor. Ve güneyden kuzeye hemen hemen bütün İngiltere boyunca ülkeyi geçmiş oluyorsunuz. Benim için daha çok D.H Lawrence romanlarındaki betimlemelerle hayalimde bir yer edinen İngiliz sayfiyesi bu harika tren yolculuğuyla vücut bulmuş oldu.

Yol boyunca Doncaster, York ve Newcastle gibi İngiltere’nin nevi şahsına münhasır şehirlerini bir tren camından seyretmek sanatçı ruhumu fazlasıyla tatmin ederken, diğer taraftan ise elimdeki akıllı telefonumla, hızlıca, ‘Edinburgh Tiyatro Festivali’nde hangi oyunları seyredebilme ihtimalimin olacağını araştırıyordum ki, bu yıl ki festivali Türkler için çok anlamlı kılan bir sebebi son dakika yakaladığım için ayrıca mutlu oldum. Çünkü Özlem Daltaban Murat Daltaban, Süha Bilal tarafından kurulan ve kurulduğu 2005 yılından beri, istikrarla yeni ve dinamik çizgisini bozmayan DOT tiyatrosu haklı başarısını bu yıl ‘Edinburgh Tiyatro Festivali’ne taşımıştı.

Edinburgh’da festival zamanı

70 yıldır düzenlenen, dünyanın en büyük ve en saygın kabul edilen Edinburgh Tiyatro Festivali’nin ana programında yer almak sadece takdir edilecek değil, hayran olunacak ve desteklenmesi gereken de bir başarıydı elbette. Ve tek taşla iki kuş vurmayı başaracaktım. Hem muhteşem bir şehri dolaşacak, hem de Murat Daltaban’ın yönetmeliğinde, İskoçya Hükümeti tarafından desteklenen ve İskoçya’nın en önemli tiyatrolarından biriyle –The Lyceum Theatre- ortak prodüksiyon ile gerçekleşen ‘Eugene Lonesco’nun yazdığı Gergedanlar oyununu seyredecektim.

 Karnaval havası

Tren Edinburgh İstasyonu’na ulaştığında, şehirde sizi ilk karşılayan yapı bütün görkemi ve büyüsüyle, ünlü İskoçyalı yazar Sir Walter Scott anısına yapılan Scott Anıtı oluyor. Sadece bu anıt bile; J.K.Rowling’in, Harry Potter gibi bir fenomeni Edinburgh’da bir kafede oturup nasıl yazmış olabileceğini açıklıyor.

Edinburgh’da festival zamanı

Şehir tamamiyle gotik bir Harry Potter seti gibi… Londra’nın kırmızı tuğlalarından farklı, koyu blok taşlardan yapılan devasa binalar büyük bir iştahla sizi içine çekiyor. Tabi festivalden dolayı, aslında yaklaşık 500 bin olan Edinburgh nüfusu, ağustos ayında 1.5 milyonu aştığı için genellikle ana caddelerde büyük kalabalıklarla birlikte hareket etmek mümkün oluyor.

Fakat her türlü akıntıya dahil olup bu inanılmaz sokaklarda kaybolmak sanırım insanı hiçbir şehirde bu kadar mutlu edemez. Çünkü şehrin her bir köşesi bu renkli karnavala eşlik ediyor. Sokak müzisyenleri, broşürlerini elinize tutuşturmaya çalışan performans sanatçıları, Edinburgh’a gelmişken hakiki yünden bir İskoç atkısının ya da İskoçya’nın Highland’lerinde üretilmiş malt bir whisky’nin peşine düşen her milletten turistler şehri neşeli kılıyor.

 Masalsı ortaçağ kenti

Bütün şehri yürüyerek dolaşmak mümkün. Özellikle Princess Caddesi ve etrafı alış-veriş yapmak için en uygun bölge. Caddenin bir tarafında dükkânlar sıralanırken, diğer tarafında muazzam bir park yol boyunca şehre nefes oluyor. Old Town ve New Town olarak iki ayrılan bu muhteşem şehrin tamamının görülebileceği en ideal yer ise kayaların üzerine inşa edilmiş, şehri tepeden gören Edinburgh Kalesi. Tarihi binaları, şatoları, sanat müzeleri, kabareleri, sevimli butikleri, gerçek organik yiyeceklerin servis edildiği kafeleri ve en çarpıcısı insanın aklının hayalinin alamayacağı kadar fazla tiyatrosu ile Edinbrugh gerçekten bir kere değil, defalarca ziyaret edilmesi gereken bir şehir.

Edinburgh’da festival zamanı

Ben sadece uzun bir hafta sonu tatili için oradaydım. Fakat festival bütün ay boyunca devam ediyor. İki gün içine birçok şey sığdırmayı başardım. Beş oyun, bolca alışveriş ve en önemlisi Gergedanlar’ın gala gecesinde memleketimin başarısına salondaki diğer yüzlerce insan gibi ayakta alkışlayarak ortak olmak.

Edinburgh’da festival zamanı

Şimdi trenle Londra’ya geri dönerken bir kış vakti Edinburgh’nın nasıl olabileceğini düşünüyorum. Özellikle hâlâ pagan kültürü etkisindeki yılbaşı kutlamalarının bir parçası olmak için şimdiden büyük bir heyecan duyuyorum. Her 30 Ocak’ta binlerce insan ellerinde meşelalarle kaleden başlayarak şehri yürürmüş. Bir yılbaşı ya da bir festival zamanı; emin olun ki bu masalsı ortaçağ kentini ziyaret etmek hayatınıza yeni bir enerji katacak.

Edinburgh’da festival zamanı

False