GeriMersini Keşfet Dünden Bugüne Akdeniz'de Bir Liman Kenti Mersin
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Dünden Bugüne Akdeniz'de Bir Liman Kenti Mersin

Dünden Bugüne Akdeniz'de Bir Liman Kenti Mersin

Müge Akgün

19’uncu yüzyılda Mersin’in bir liman kenti olması planlanır. Başta pamuk olmak üzere Çukurova’da yetişen tarım ürünlerinin aktarımı için Adana Mersin arasında demiryolu hattı döşenir. İngilizlerin yaptığı 67 kilometre uzunluğunda demiryolu hattı 1886 yılında hizmete girer. Akdeniz’in doğusunda upuzun bir sahil. Kumsalları, gizemli koyları, ardında yükselen Toros dağları. Ve binlerce yıl geriye uzanan katman katman uygarlıklar. Uçsuz bucaksız limon, portakal ve muz bahçeleri. Torosların eteklerinde koyunlarını ve keçilerini otlatan Yörükler, tepelerde üzüm bağları. Güneşin altında kumlara uzanmış turistler. Koruma altındaki dev deniz kaplumbağaları Caretta Caretta’lar...” Evet, Akdeniz’in en özel kentlerinden, en büyük limanlarından ve deniz ticaret merkezi olan Mersin tanıtım kitapçıklarında genellikle böyle tanıtılır. Tabii ki yazılanların, anlatılanların hepsi de gerçek. Daha doğrusu gerçeğin bir yüzü. Çünkü Mersin aynı zamanda Türkiye’de çarpık yapılaşmanın, sahil kıyımının en önemli kurbanlarından biri. 1980’lerden itibaren doğal kumsal olan sahilinin 45 kilometrelik bölümü imara açılarak denize sıfır binlerce blok yapılmış. Sahile duvar gibi çekilen bu yapılaşmanın miladı ise Soli-Pompeiopolis Antik kentinin hemen ardında inşa edilen 3000 konutluk Soli sitesi. Sonra birbiri ardına her biri mimari felaket olan daha yüzlerce ‘yazlık site’ yapılmış. Bugün bölgede 250 bin yazlık konut bulunuyor!

Bu sahil kıyımından, yanlış yapılaşmadan ne yazık ki son 35-40 yıldır işbaşına gelen tüm yönetimler sorumlu. Zeytin ve narenciye bahçeleri gereği gibi korunsa, imara kurban edilmese Mersin arkeolojik ve doğal güzellikleriyle dünyanın cazibe merkezi marka kentlerinden biri olabilirdi. Gelecek için hiç umut yok mu derseniz tabii ki var... Mersin’in sahil şeridinin uzunluğu 321 kilometre. Ve 148 kilometresi doğal kumsal. Bu büyük bir turizm potansiyeli demek. Ancak bundan sonra bölgenin saldırgan bir yapılaşmaya kurban edilmemesi gerekiyor. Sahil şeridi koruma altına alınmalı. Mersin ve çevresi 1860’lı yıllarda kentin ikinci doğuşu döneminde olduğu gibi yeniden yatay büyümeye dönüş yapmalı. Tabii yerel halkın ve sivil toplum örgütlerinin de Mersin’e sahip çıkması gerekiyor. Tıpkı modern tarımı çiftçiye öğreten Alata Devlet Üretim Çiftliği arazisinin geleceği söz konusu olduğunda gösterilen tepki gibi... Doğal tarım, zeytincilik ve zeytinyağı üretimi, kültür ve doğa turizmine yönelme, antik kentlere gereken önemin gösterilip kazıların devam etmesi, muz ve narenciye üretiminin arttırılması Mersin’in marka kent olmasının yolunu açabilir. Mersin Mutfağı’nın zenginliği de kentin elindeki en büyük değerler arasında. Hürriyet Gazetesi ve TURSAB işbirliğiyle yapılan ‘Mersin’i Keşfet’ buluşması sırasında gözlemlediğimiz kadarıyla Büyükşehir Belediyesi de iyi niyetli çalışmalar içinde. Kırsalda ekonomiyi canlandırmak için çiftçilere destek veriyor. Yeşil enerji üretme çalışmaları, kentsel tasarım ve yenileme projeleri yapılıyor, alt yapı güçlendiriliyor.

Mersin ve çevresinde insan kendini adeta zaman içinde yolculuğa çıkmış gibi hissediyor. Antik dönemde adı Kilikia olan bölgede ilk insan yerleşiminin İ.Ö. 7000’e dek uzandığı tahmin ediliyor. Mezitli Viranşehir’de Soli Pompeipolis, Silifke’de Olba Antik kenti, Toroslar’da Yumuktepe Antik Yerleşimi, Erdemli Kızkalesi, Silifke Kalesi, Erdemli Ayaş Kanlı Divane Antik Kenti, Elaiussa-Sebaste Kenti, Tarsus St. Paul Kilisesi, Silifke Cambazlı Kilisesi, Tarsus Kleopatra Kapısı, Tarsus Eshab-ı Kehf -Yedi Uyurlar Mağarası, Aydıncık Dört Ayak Anıt Mezarı, Kelenderis Mozaikleri, Cambazlı Antik kenti, Bozyazı Nagidos Antik Kenti, Arsineo Antik kenti, Anemurion Antik kenti ve daha nice gün yüzüne çıkmamış uygarlık... Silifke- Taşucu ve Bozyazı arasında kalan Kelenderis bugünkü adıyla Aydıncık ne zaman kurulduğuna ilişkin kesin bilgiler olmasa da binlerce yıldır bir liman kenti olarak varlığını sürdürmüş. 19. Yüzyıldan itibaren Mersin Limanı’nın ön plana çıkmasıyla önemini yitirmiş. Henüz tamamı gün yüzüne çıkarılamasa da bir tersane çizimi görülen ‘Kelenderis Mozaiği’nin şimdiye dek bulunan en eski kent planı olabileceği söyleniyor.

Sonra uzunca bir süre Mersin önemini kaybeder...

19’uncu yüzyılın ikinci yarısında Mersin’in bir liman kenti olması planlanır. Başta pamuk olmak üzere Çukurova’da yetişen tarım ürünlerinin aktarımı için Adana Mersin arasında demiryolu hattı döşenir. İngilizlerin yaptığı 67 kilometre uzunluğunda demiryolu hattı 1886 yılında hizmete girer. Mersin’e girişte inşa edilen ilk istasyon binasından başlayarak depolar, antrepolarla birlikte kentin içlerine doğru yeni yeni binalar yapılır. 1869’da Belediye Meclisi kurulur. Mersin 1888 yılında sancak olur. Uray caddesi 1900’lü yıllar içinde ticaretin merkezi haline gelir. Tüccarların konaklaması için Azak Han, Taş Han gibi hanlar yapılır. İhtiyaçlar doğrultusunda kiliseler, camiler, konaklar inşa edilir. Kentin yeni yerleşikleri tüccarların aileleriyle birlikte gidebileceği lokanta, otel, aile çay bahçeleri, sinema ve şehir kulübü gibi mekanlarla yeni bir yaşam kültürü başlar. 1930’lu yıllardan itibaren başta Ankara olmak üzere birçok kentin şehir planını yapan Alman şehir planlamacı Hermann Jansen Mersin şehir planlarını da çizer. Mersin umarız yakın ve uzak geçmişinin artılarından ve eksilerinden dersler çıkarır. Ancak böyle olursa merkezi ve yerel yönetimlerin işbirliği ve sivil toplumun desteğiyle; en büyük zenginlikleri olan çok kültürlü yapısı, tarım, kültür, tarih ve deniz turizmiyle gerçek bir güneş kenti olabilir...

 

False