GeriSeyahat Komşularda yılbaşı ve bayram
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Komşularda yılbaşı ve bayram

Komşularda yılbaşı ve bayram

Hürriyet Seyahat, yılbaşı ve Kurban Bayramı tatili önerilerine devam ediyor. Bu sayfalarda, Rumeli ve Balkanlar’da yıllarca iç içe yaşadığımız, hırçın Karadeniz’de sınırları paylaştığımız, Osmanlı zamanında izler bıraktığımız komşularımız, çok yakınımızda bize benzer renkler taşıyan ülkeler var.

SURİYE

Osmanlı’nın görkemi, Roma’nın kalıntıları ve sürprizler


Suriye, Osmanlı’nın görkemi, Hıristiyanlığın izleri ve Roma İmparatorluğu’nun kalıntılarıyla kuşatılmış ve insanı beklenmedik sürprizleriyle büyüleyen bir ülke. Komünist şehirlerine benzeyen Şam’ın tarihi bölümü, insanı bir masala kahraman olmaya davet ediyor. Roma surlarının arkasına gizlenmiş olan Souq al-Hamidiyya, II. Abdülhamid’in adını taşıyor. Kitsch objelere meraklıysanız burası adeta bir cennet. Karınca misali kalabalıkların, seyyar satıcıların, yüksek desibellerde yapılan pazarlıkların mekanı olan bu çarşının paralelinde ise daha lokal bir alışveriş için Mithat Paşa Çarşısı var.

Hamidiye’nin çıkışında dev boyutlardaki Korint üsluplu kolonlarla karşılaşıyorsunuz. Jupiter’e adanmış olan, III. yüzyıldan kalma Roma tapınağı, Hamidiye’nin dükkanlarıyla bütünleşmiş. Tam karşıda ise inanılmaz bir şaheser olan Emevi Camii var. Bina, MS 705 yılında tarihi kalıntılar ve bir Hıristiyan katedralinin üzerine inşa edilmiş. Caminin etrafı şehrin en önemli noktalarının bulunduğu yer. Soluklanmak için Al Nawfara kahvesine girdiğinizde kahve Sade, Hafif (Az şekerli), Vasat (Orta) ve Helo (Şekerli) seçenekleriyle sunuluyor size, yanında da nargile geliyor ki değmesin keyfinize. Yolunuz kahveye akşam altı gibi düşerse, elinde sopası, yüksek bir koltuğa oturmuş Hakawiti ile karşılaşıyorsunuz. Bu, eski Ortadoğu’nun önemli bir sanatının son temsilcilerinden olan "Hikaye Anlatıcı." Arapça’yı anlamasanız da karşınızda sizi avucuna alıp, hayaller alemine götüren bir sanatçı olacak, kaçırmayın. Kendinizi çocukluğunuzdaki soğuk kış gecelerinin soba başı sohbetlerinde bulabilirsiniz.
/images/100/0x0/55eabc50f018fbb8f89362b3

Caminin güneyinde kalan Azem Sarayı 1749’da yapılmış ve Şam mimarisinin en güzel örneklerinden. Osmanlı Valisi Esat Paşa’nın ikametgahı olarak inşa edilen bina, Geleneksel Sanatlar Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor. Etrafındaki Şam evleri ise Osmanlı etkisinin hissedildiği, duvarlarını çoğunlukla İstanbul’a ait resimlerin süslediği, siyah bazalt ve beyaz kireç taşının birlikte kullanılmasıyla yapılmış, çoğunlukla devrin zenginlerine ve üstdüzey yöneticilerine ait konutlar.

Bab Sharqı, Şark yani Doğu Kapısı Şam’da daha ziyade Hıristiyanların yaşadığı bir bölge. Suriye’deki nüfusun yaklaşık yüzde 75’ini Sünni Müslümanlar oluşturuyor, Hıristiyanların oranı ise yüzde 10 civarında. UNESCO listesindeki yerlerden biri olan Eski Şam’da kiliselerin çan kuleleriyle, camilerin minarelerini yan yana görüyorsunuz. Suriye’nin başkenti ve en büyük şehrinde, eski bir Roma kalıntısının hemen yanındaki bir duvarda Meryem Ana’nın ikonunu görmek şaşırtmıyor sizi.

Barada nehrinin hemen güneyinde, iki ince uzun minarenin gölgesindeki Süleymaniye, Suriye’nin en zarif camilerinden. Osmanlı’nın yüz akı olan Mimar Sinan, Kanuni için 1554 yılında yaptığı bu camiden üç yıl sonra da İstanbul’daki Süleymaniye’yi bitirmiş.

BAŞKENTİN ETRAFINDA

Şam yakınında gidilecek ilginç yerler var. Şam ile Amman’ı bağlayan yol üzerinde olduğundan önemli bir ticari merkez haline gelen Bosra bunlardan biri. Şehirdeki en önemli yapı ise İS 2. yüzyılda inşa edilen ve 15 bin kişilik seyirci kapasitesine sahip tiyatro. Bina olağanüstü iyi bir konumda ve dünyadaki en iyi korunmuş Roma devri tiyatrosu olarak tanımlanıyor. Kuzeye gittiğinizde Şam’a 45 dakika uzaklıktaki, Seidnayya’daki Rum Ortodoks manastırı ilk başta Haçlılardan kalma bir kale gibi duruyor. Manastırın tarihi İstanbul’daki Ayasofya’yı da yaptıran Jüstinyen’e gidiyor. 20 dakika ilerideki Maalula da Seidnayya gibi nüfusun yaklaşık yüzde 90’ının Hıristiyan olduğu bir yerleşim. İsa’nın konuştuğu ve İncil’in yazıldığı dil olan Aramice’nin halen konuşulduğu köyde, Konya doğumlu azize Tekla’ya adanmış bir manastır var. Suriye’nin para birimi Suriye Poundu ve bir dolar yaklaşık 52 pounda eşit. Şam’daki çarşılar genelde
/images/100/0x0/55eabc50f018fbb8f89362b5
18.00-19.00 gibi kapanıyor. Cuma tatil günü. Hıristiyan bölümünde ise cuma açık olan dükkanlar pazar günü kapalı. Eğer maceraperestseniz, benim size tavsiyem Şam’a kadar gitmişken Beyrut’u da ziyaret edip bir taşla iki kuş vurmanız. Türkiye ile saat farkı olmayan Şam’a THY bir saat 45 dakikada uçuyor. Şam’dan Beyrut’a dolmuşlar var. 1970’li yılların arabalarıyla yaklaşık 2,5 saatte 10 dolara apayrı bir ülkeye gidebiliyorsunuz.

NEREDE KALINIR, YENİR

Şam’da konaklama ve yemek için aşağıdaki alternatifleri deneyebilirsiniz.

Cham Palace Hotel (00-963-11-2226180 www.chamhotels.com) Le Meridien Damas Hotel (00-963-11-3322650 www.lemeridien.com) Sheraton Hotel (00-963-11-2229300) Semiramis Hotel (00-963-11-2233555) Jabri House Restaurant (00-963-112249021) Umayyad Palace Restaurant. (00-963-11-2220826) Elissar Restaurant. (00-963-11-5424300)

BULGARİSTAN

Kış gelince doğru kaymaya


Balkan yarımadasının kuzeydoğusunda, kayak merkezleri, sahil kasabaları, manastırları ve Roma eserleriyle ilgi çeken
/images/100/0x0/55eabc50f018fbb8f89362b7
küçük bir ülke. Bulgaristan adıyla MS 681’den bu yana varlığını sürdürüyor. Çalkantılı tarihine karşın, Avrupa kıtasında ismini korumayı başarmış en eski ülke. Bulgaristan, 500 yıl Osmanlı İmparatorluğu’na ait olduktan sonra bir 50 yılı da eski Sovyet bloğu üyesi olarak geçirdi, bugünse AB’ye üye olacak ülkelerden biri olarak kalkınma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

8,5 milyonluk nüfusunun yüzde 10’unu Türklerin oluşturduğu Bulgaristan, yazın Karadeniz kıyılarındaki geniş plajlarıyla, deniz, kum, güneş aşıklarının ilgi alanına giriyor, kışınsa ülkenin yarısı dağlık olduğundan kayak turizmi gündeme geliyor. Karadeniz sahillerindeki Varna, Bulgaristan’ın sahil başkenti olarak nitelendiriliyor. Burgaz ise Bulgaristan’ın sınırımıza en yakın Karadeniz kenti. Bulgaristan’da kayak merkezleri denince akla ilk gelen yerler sezonun aralıktan mart sonuna kadar devam ettiği Borovetz ve Pomporovo oluyor.

Başkent Sofya 545 metre rakımıyla Madrid gibi Avrupa’nın en yüksek başkentlerinden biri. Binalarının büyük bir kısmı II. Dünya Savaşı sonrası inşa edilen şehirde, güzel parklara, eski Bizans ve Osmanlı eserlerine rastlamak mümkün. 1912 yılında Neo Bizans tarzında yapılmış olan Aleksander Nevski Kilisesi Bulgaristan’ın özgürlüğü uğruna hayatını kaybetmiş olan 200 bin Rus askeri için yapılmış. Devamındaki caddeden gittiğinizde, Bulgarların özgürlüğüne büyük katkıları olan Rus çarı II. Alexander’ın heykeli var. Bulgar Milli Bankası’nın arkasında, bugün Milli Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan dokuz kubbeli Büyük Cami (1496) bulunuyor. Banya Başı Camii ise şehirdeki en zarif Osmanlı eserlerinden biri.

Bul Vitosha ve Graf Ignatiev Sofya’nın hareketli alışveriş caddeleri olarak geçiyor. Kumarhane, pub ve barlar da renkli bir gece hayatına açılan kapılar. Vitosha civarındaki barlar çok gözde, My Mojito, Toba&Co ve The Barn tavsiye edebileceğim yerlerden bazıları.

YEMEKLER TANIDIK

10. yüzyıldan kalma, Kutsal İvan’a adanan Rila Manastırı yüzyıllarca Bulgar kültürünün merkezi olmuş. Bugünkü bina 1834-1837 yılları arasında inşa edilmiş ve 1200 freskle süslenmiş. Koprivshtitsa Osmanlı’ya karşı yapılan isyanın ilk başladığı kasaba ve Sredna Gora dağlarında yer alıyor. 2600 nüfuslu bu tarihi kasabanın sokaklarında geçmişe yolculuk yapabilirsiniz. Bulgaristan’ın ikinci büyük manastırı Bachkovo’nun da bulunduğu Plovdiv, Roma dönemine ait şaheserleri de bünyesinde barındırıyor. Veliko Tarnovo ise Yantra nehrinin kıyısındaki dik tepelerde kurulmuş ve Bulgaristan’ın ilk anayasasının hazırlandığı şehir. En tepedeki kale tüm görkemiyle şehri yukarıdan seyrediyor. Bulgaristan’da bir haftanız varsa programınıza Sofya, Plovdiv, Rila Manastırı, Veliko Tarnovo ve Koprivshtitsa’yı koyun.

Bulgar Mutfağı çok tanıdık isimlerden oluşuyor. Kebabcheta (kebap), kavarma (kavurma), sarmi (sarma), gyuvech (güveç), shopska (çoban salatası), tarator (cacık), ayran, boza ve erik brendisi olan rakiya en popüler olanlar. Menlik ülkedeki iyi bir kırmızı şarap üreticisi, bira içinse Kamenitza veya Zagorka’yı tercih edin.

ROMANYA

Karpat dağlarından Kont Drakula’ya


Romanya tarihi bizimkiyle iç içe geçmiş ülkelerden biri. Tarih kitaplarımızda sıkça bahsedilen Eflak ve Boğdan ile
/images/100/0x0/55eabc50f018fbb8f89362b9
tarihi gerçeklerden efsaneye terfi etmiş Kont Drakula’nın memleketi olan Transilvanya Romanya topraklarında bulunuyor. Bu arada dünyanın Drakula diye tanıdığı bizim bildiğimiz adıyla "Kazıklı Voyvoda"nın hikayesi Osmanlı’yla çok ilintili. Drakula adını, zalimliği ve silah kullanmadaki becerisi dolayısıyla Dragul yani Dragon olarak anılan babası Vlad Basarab’dan almış. Drakula 1442 yılında 10 yaşındayken Osmanlı topraklarına yollanmış. Kaldığı altı yıl boyunca işkence metotları üzerine kafa yormuş. Geri döndüğünde de en popüler işkence metodu olan kazık sayesinde adı "Kazıklı Voyvoda"ya çıkmış. Bu metodu da katilinden hırsızına, yaşlısından sakatına herkese uygulamış. Hatta 20 bin civarında Osmanlı askeri "Kazıklı Voyvoda"nın kurbanı olmuş.

BİR DOĞUNUN PARİSİ DAHA

Ülkede yetişen ünlülerin bazıları yedi tepeli şehrimize konuk olmuşlar. Filozof, tarihçi, bestekar Dimitrie Kantemir ile yazar Panait İstrati bir süre İstanbul’da yaşamışlar. 1976 Montreal Olimpiyatları’nda, aletli jimnastik dalında tam not olan 10’u ilk kez alan Nadia Comaneci, tenisci Ilie Nastase ve futbolseverlerin yakından tanıdığı Gheorghe Hagi de Romanyalı.

Başkent Bükreş’in lakabı "Doğu’nun Paris’i", şehirde Zafer Takı bile var, hatta Bd. Unirii Şanzelize model alınarak inşa edilmiş, farklı olsun diye de bir metre geniş yapmışlar! İki milyonluk nüfusa sahip olan şehir diktatör Nikolay Çavuşesku döneminde güzelliğinden çok şey kaybetmiş. Şehrin tarihi bölümündeki beş kilometrekarelik bir alanda yer alan 9000 bina yıkılmış, Osmanlı’dan kalma eserler de yerlerini beton bloklara bırakmışlar.

Calea Victoriei, Şoseauna Kiseleff, Bulevardul Aviatorillor and Bulevardul Magheru, şehrin şık ve alışveriş düşkünlerine hitap eden caddelerinden. Rock müzik sevenler şehirdeki en bilinen gece kulübü Club A’ya gidebilirler. Avantgarde, Basilicum Pub, Club Sugar, Opium Studio, La Motor, Twice , Queen’s Club gece hayatı için tercih edebileceğiniz diğer yerler.

Sinaia ve Braşov, kayakseverlerin ilgi odağı. 15 bin kişinin yaşadığı Sinaia 1880’lerde Romen kraliyet ailesinin dağlardaki merkezi olmuş. Kral I. Carol çok süslü Peleş Sarayı’nı yaptırmış, Kraliçe Maria da Pelişor Sarayı’nı. Sianaia’daki Bucegi dağları yazın yürüyüş, kışın kayak için çok ideal. New Montana otelinin arkasındaki teleferik 2000 metreye kadar çıkıyor. 350 bin kişinin yaşadığı Braşov çok güzel bir şehir. Merkezdeki Siyah Kilise adını bir yangın sonrasında almış. Braşov’dan Muntele Tampa’ya bir teleferikle çıkabilir ve kayak yaparak temiz dağ havasını ciğerlerinize doldurabilirsiniz.

HUZUR VE DİNGİNLİK İÇİN

Karadeniz kıyılarındaki Köstence, Osmanlı izlerinin belirgin olduğu, Müslümanların da bulunduğu bir şehir. Hemen yanındaki Mamaia, Karadeniz kıyısındaki en bilinen turistik tesisleri barındıran bölge. Etrafta ise tanıdık isimli coğrafyalar: Mecidiye kasabası, Sütgöl, Tekirgöl. Doğduğu Almanya’dan sonra tam yedi ülke geçen Tuna nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yer olan Tuna Deltası Romanya’da bulunuyor. UNESCO’nun dünya kültürel mirası listesine dahil edilmiş olan bu zengin faunada 300 çeşit kuş, 160 çeşit balık var. Ülkenin kuzeyinde, huzurun, sessizliğin, dinginliğin merkezi manastırlar bölgesi turistlerin çok ilgisini çekiyor. Bunlardan Voronetz manastırındaki fresklerde kullanılan mavi renk, "Voronetz mavisi" adıyla literatüre geçmiş bulunuyor.

Her an köşe başından bir şövalye çıkabilecek derecede bir ortaçağ kenti olan Sibiu’nun İstanbul’la ortak noktası ise her ikisinin de önümüzdeki yıllarda Avrupa’nın kültür başkenti olmaları, İstanbul’un 2010’da elde edeceği bu unvanı 120 bin nüfuslu Sibiu, 2007 yılında alacak ve aynı yıl Romanya ile Bulgaristan AB’ye girecekler.

Coğrafya ve tarihle arası iyi olmayanlar Romanya’ya ilk gittiklerinde şaşırabilirler. Rumenlerin ana dilleri, aralarında sıkışmış olduğu komşularının aksine Latince kökenli. Sessiz harfleri biraz daha fazla ağır basan bir İtalyanca gibi. Ruh, kafa yapısı olarak da Latinler. Rumenler, neşeli, esprili, eğlenmeyi seven, bir taraftan da çok okuyan, sanatsal faliyetleri yakından takip eden insanlar. Romanya’nın dünyada 5. büyük şarap üreticisi olduğunu, popüler içkileri arasında yüzde 60 alkol oranlı Palinca, yüzde 40-50 alkol oranlı, ağırlıklı olarak erikten yapılan Tzuica olduğunu söylersem bu neşenin kaynağı hakkında fikir sahibi olabilirsiniz!

GÜRCİSTAN

Liman şehirleri kayak merkezleri yemyeşil doğa

/images/100/0x0/55eabc50f018fbb8f89362bb

Jules Verne, Denizlerin Altında 20.000 Fersah, 80 Günde Devrialem, Dünyadan Ay’a, Ay’ın Çevresinde Seyahat gibi uzay, uçmak, denizaltı kavramlarını işlediği romanlarını yazdıktan uzun bir süre sonra uçak, denizaltı, uzay aracı keşfedilmişti. Çağının çok ötesinde olan eserleri yüzünden onun büyücü veya uzaylı olduğu yönünde rivayetler yayılmıştı. Jules Verne’nin daha az bilinen romanlarından birisi olan İnatçı Keraban, tüccar Keraban’ın haksız yere alındığını düşündüğü Karaköy Üsküdar arasındaki geçiş vergisini protesto etmek için Karaköy’den yola çıkıp, Karadeniz’i kuzeyden dolaşarak bir sürü macera sonrası Üsküdar’a varmasını konu ediyor. Uzayan yol haliyle Gürcistan’dan da geçiyor.

Gürcistan dağılan Sovyet bloğu ülkelerinden bir tanesi. İÖ 12. yüzyıldan beri bu bölgede yaşadıklarını dile getiren Gürcülerin ülkesi Romalılardan Araplara, Moğollardan Osmanlılara çok değişik uygarlıklar tarafından ele geçirilmiş ama her seferinde özgürlüklerini kazanmışlar. 4. yüzyılda Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebini kabul edip, kendi kiliselerini ve alfabelerini yaratmışlar. Ülkenin en tanınmış kişilerinden biri eski KGB başkanı, sonra da Gürcistan’a cumhurbaşkanı olan Edward Shevardnadze.

İnsanın değerinin parasının çokluğuyla değil, arkadaş sayısının fazlalığıyla ölçüldüğüne inanan Gürcüler, sıkça toprakları işgal edilmesine karşın, kültürel ve geleneksel kimliklerini beş bin yıldır korumaya başarmışlar. Bizim Doğu Anadolu’nun kuzeyinde çok sayıda kilise inşa etmişler. Ülkede çok güzel kiliseler var, her ne kadar artık cemaati olmasa da İstanbul’da da bir Gürcü kilisesi bulunuyor.

VOTKAYA KAFATUTAN ŞARAP

Ülkenin Karadeniz kıyıları subtropik iklimin etkisinde ve sahilde göz alabildiğince plajlar var, dolayısıyla Gürcistan kısa süren yazın keyfini çıkartabileceğiniz ülkelerden. Kışın da kayak merkezleri farklı bir alternatif olarak turizmin hizmetine giriyor. Kafkas Dağları beş bin metrenin üzerindeki zirveleriyle kayakçılara çok cazip geliyor. Gürcistan SSCB döneminde ülkenin Rivierası sayılıyordu ve hakim olan votka kültürüne kafa tutan şaraplarıyla meşhurdu, zaten ülkede bilinen en eski şarap yapım izleri İÖ 7000- 5000 yıllarına kadar gidiyor. O izlerin günümüze yansıması neticesinde yeme içme kültürü çok gelişmiş, bir de buna Gürcülerin dost canlısı, misafirperver karakterlerini eklediğinizde yemekler hep ziyafete dönüşüyor. Yemekleri Avrupa, Asya ve Ortadoğu mutfaklarından izler taşıyor. Milli yemeklerinden Khinkali, ağırlıklı olarak etle yapılan ancak peynir ve sebzeli çeşitleri de olan bir çeşit mantı.

Gürcistan’la sınır kapımız Sarp, Hopa’ya dolmuşla yaklaşık 20 dakika mesafede bulunuyor. Karadeniz şehirlerimizi andıran Batum sınır kapısından sonra yarım saat sürüyor. Batum, yemyeşil ormanın içine kurulmuş, çok güzel bir botanik bahçesi olan bir liman şehri.

Beş milyonluk bir nüfusa sahip olan ülkenin başkenti olan Tiflis, kaleler ve kiliselerle dolu. Gürcistan Milli Bale’sinin gösterileri ise bir buçuk milyonluk şehirdeki olmazsa olmazlardan biri.

Batum gibi Karadeniz’de yer alan Poti şehri efsanelerde Jason ve Argonotların, Altın Post’u bulmak geldikleri mekanlardan biri olarak geçiyor. Ülkedeki Voronya mağarası, 2140 metrelik derinliğiyle, dünyanın bilinen en derin mağarası olarak kaynaklarda yer alıyor.

SELANİK, ATİNA YUNANİSTAN

Körfezin gelini ve bilgelik tanrıçası


Ege’nin en güzel yarımadalarından biri olan Halkidiki’de yer alan Selanik, adını Büyük İskender’in üvey kızkardeşi olan Thessalonica’dan almış. "Thermaikos Körfezi’nin Gelini" diye tanımlanan Selanik, Bizans zamanında İstanbul’dan
/images/100/0x0/55eabc50f018fbb8f89362bd
sonra gelen en önemli ikinci şehirmiş. Bugün ikincilik yine Makedonya bölgesinde bulunan bu şehirde; bu kez rakibi, adını Bilgelik Tanrıçası Athena’dan alan Atina.

1492’de İspanyolların zulmünden kaçıp, soluğu Osmanlı’da alan Sefarad Yahudileri Selanik’i bir sığınak olarak görmüşler ve şehir bazılarının yorumuna göre ikinci Kudüs olarak adlandırılmış.

20. yüzyılın başlarında Jön Türklerin ana karargahı olan şehir, II. Meşrutiyet’in ilanına şahitlik etmiş. 1430’dan 1912’ye kadar Osmanlı’nın kontrolünde kalmış, Balkan Savaşları’ndan sonra Yunanistan’a verilmiş. 1917’deki büyük yangın şehrin yüzde 80’ini yok edince, Anka Kuşu misali küllerinden yeniden doğmuş Selanik. Dünyaca ünlü Princeton Üniversitesi’nde Osmanlı Tarihi üzerine dersler veren Prof. Heath Lowry Selanik’i "Türkiye dışındaki son Osmanlı şehri" diye tanımlıyor.

ATATÜRK VE BİZANS MÜZESİ

Şehrin eski bölümü, surların olduğu kısım, halen "Yedi Kule" olarak adlandırılıyor ve eski İstanbul’u anımsatıyor. Bazı Osmanlı gelenekleri hálá devam ediyor. İki tane "Marmelatçı" buna güzel bir örnek. Selanik’in belli bölümlerinde ise Beyoğlu’nun eski havası var. Sahil de aynı İzmir. Tek farkı, Paralia olarak adlandırılan Kordon’un sonunda yer alan Beyaz Kule. Selanik çok tanıdık, bizden bir şehir, hele İzmirliyseniz...

Atatürk’ün ve Nazım Hikmet’in doğum yeri olan Selanik’teki Atatürk Evi’nin bahçesinde aynı zamanda başkonsolosluğumuz bulunuyor. Üç katlı ahşap yapı Selanik Belediyesi tarafından satın alınıp, 1937’de Atatürk’e hediye edilmiş ve 1953’te müze olarak ziyarete açılmış.

Sanata ve tarihe meraklı olanlar şehirdeki Arkeoloji ve Çağdaş Sanatlar müzelerini kaçırmasınlar. Selanik’te olağanüstü bir Bizans Müzesi, müzede de Anadolu kökenli çok sayıda güzel obje var. Galerius Takı, Mozole olarak inşaatına başlanan ve sonradan cami ve kilise olarak kullanılan Rotunda, Kutsal Bilgelik anlamını taşıyan Aya Sofya Kilisesi ve Beyaz Kule de Selanik’in görülmesi gereken diğer yerler.

Vaktinde Assos’ta da yaşamış olan ünlü filozof Aristo’nun adını taşıyan meydanın yakınındaki Tsimiski Caddesi ve civarındaki sokaklar Selanik’te alışveriş için ideal yerler. Yüz Euro’nun üzerindeki alışverişlerinizde vergi iadesi de var. Kempinski Nikopolis, Hyatt Regency, Makedonia Palace ve Electra Palace şehirdeki en iyi oteller. Gece hayatına
/images/100/0x0/55eabc50f018fbb8f89362bf
meraklı olanlar ve ambians düşkünleri, Selanik sosyetesinin de müdavimi olduğu deniz kenarındaki Shark ve Casa La Femme kulüplerine gidebilirler. Clubber’lar da Lido ve Olympion’u deneyebilirler.

GECELERİ ÇİFTETELLİ

Interni muhtemelen Selanik’teki en pahalı ama bir o kadar da şık bir restoran, Omilos ve Miami lezzetli deniz ürünleri tadabileceğiniz yerlerden. Eski Limandaki Kitchen Bar ve Tre Marie de şehrin gözde restoranlarından. Thermaikos, Ethnic ve Kordon’daki Nikis 35 popüler kafe-barlar olarak ilginizi çekebilir. Tatlılara düşkünseniz Terkenlis va Agapitos pastanelerini deneyin.

Bu arada gece eğlencelerinde Çiftetelli Turkiko (Türk) eşliğinde göbek atan pala bıyıklı, eli tespihli adamlar görürseniz şaşırmayın, kültürler arası benzerlik deyip geçiştirin.

İstanbul’dan yaklaşık 650 km. uzaklıkta bulunan Selanik’e otobüsle Gümülcine ve Kavala üzerinden dokuz saat içinde ulaşabiliyorsunuz. Olympic Hava Yolları da haftanın iki günü iki şehri birbirine bağlıyor. Selanik’e giderseniz, Kordon’da bir kahve içip, karşı tarafa bakın, iki ülkeyi birbirine bağlayan Ege’den esen rüzgar, hoş bir serinlikle beraber hatıraları da taşıyacak size.

ATİNA’NIN EN İYİ RESTORANLARI

á Spondi
Dünyanın farklı köşelerinden 10 bin şişe şarap, İtalya’nın her bölgesinden peynir ve Atina’nın Nişantaşı’sı Kolonaki’den gelen varlıklı misafirler. İtalyan mutfağının Atina’daki en iyi temsilcisi. (Varnavas Meydanı, Pyrronos 5. +30-210-7520658 www.spondi.gr)

á Dahpne’s
19. yüzyıldan kalma, avlusu fresklerle süslü bir yapıda Yunan mutfağının tadını çıkartmak istiyorsanız, Daphne doğru bir adres. Sıcak bir ortam, geleneksel Yunan mutfağı ve ille de tavşan güveç. (Lysikratous 4 +30-210-3227971 www.daphnerestaurant.gr)

á GB Corner Parlamentonun hemen yanındaki görkemli otelin içinde yer alan restoran, merkezi bir konuma sahip. Akdeniz mutfağının hakim olduğu mönüyü, içinde Yunan şaraplarının da olduğu detaylı bir şarap listesi takviye ediyor. Terasından Akropol’ün güzel bir manzarası var. (Hotel Grande Bretagne, Syntagma Meydanı +30-210-3330000 www.grandebretagne.gr)

á 48, The Restaurant Fransız şarapları, dostane bir servis, sıradışı bir ambians, şık insanlar ve şef Peskias’ın lezzetli yemekleri. Gidenlerin bazıları, Atina’nın en hoş mekanı olduğu konusunda hemfikir. (Armatolon & Klefton 48. +30-210-6411082 www.48therestaurant.com)

á Milos Athens New York ve Montreal’deki restoranlarından sonra Costas Spiliades ülkesine dönüp, şık bir deniz ürünleri restoranı açtı. Mutfak açık, önünüze gelenin ne şartlarda pişirildiğini görüyorsunuz. Izgara balıkların tadına doyum olmuyor. (Hotel Hilton Athens +30-210-7244400 www.hilton.com)

á İkinci beşte ise Varoulka (Akdeniz/Deniz Ürünleri), Sale e Pepe (İtalyan), Thalassinos (Yunan/Deniz Ürünleri), Kiku (Japon), Boschetto (Uluslararası) var.

DİĞER EN İYİLER

Taverna, Aristera-Dexia. Kebapçı, Tike. Baklavacı Güllüoğlu ve Mikonos’ta bile şubesi olan Kervansaray. Fast Food, Goody’s ve Pita Pan. En iyi müzeler Arkeoloji Müzesi ve Türkiye’den de çok sayıda eserin olduğu Benaki Müzesi. En şık alışveriş caddesi Kolonaki, diğer alışveriş caddeleri ise Ermou, Kifissia ve Glyfada’da. En gözde gece kulüpleri: El Pecado, Alekos Island, Guru Bar, Balux, Bios ve Balthazar.
False