GeriSeyahat İlkel köylerdeki rengarenk yaşam ateşböcekleri gibi yok olmadan görülmeli
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İlkel köylerdeki rengarenk yaşam ateşböcekleri gibi yok olmadan görülmeli

İlkel köylerdeki rengarenk yaşam ateşböcekleri gibi yok olmadan görülmeli

İstanbul’da kurduğu Hotel Les Ottomans’la 2007’den bu yana “Avrupa’nın En İyi Butik Oteli” dahil beş ödül alan Ahu Kerimoğlu Aysal, 18 yaşından bu yana dünyayı geziyor.

Seyahat virüsünün kanına yerleştiğini, ayda en az bir kez yeni ülke, şehir keşfetmezsa rahat etmeyeceğini 2000’lerin başında yurtdışından dönüp İstanbul’a yerleştiğinde fark etmiş. Gezmekten, uzun yolculuklardan yorulmayan, jet lag etkisi bile yaşamayan Aysal geçen yıl şubatta Papua Yeni Gine’ye gitti.
“Çadırda bile uyudum, fakat çok ilginç bir yaşamla karşılaştım” diyor.

Ahu Kerimoğlu Aysal, birkaç haftada bir yurtdışı seyahatine çıkmazsa huzuru kaçan gezginlerden. “Bende Çingene ruhu var. Gitmezsem ciddi rahatsızlık hissediyorum. Bu özelliğim iki kızıma da geçti” diyor. Çantasını kapıp havaalanından ilk uçağa binecek, gece yarısı tek başına hiç bilmediği şehirlere inecek kadar maceraperest bir gezgin. Kötülükleri uzaklaştıran bir yapısı olduğuna inanıyor. Seyahat söz konusu olunca ne yorgunluktan ne koşullardan şikayet ediyor. Çadırda kalıp, bulduğu yiyeceklerle idare edebiliyor.   
“Gezginlik bana ne aileden miras ne de arkadaşlarımdan edindiğim alışkanlık. Lise öğrenimi için tek başıma İngiltere’nin yolunu tuttuğumda 16 yaşındaydım. Hafta sonlarında trene atlayıp Eastbourne’dan Londra’ya giderdim. 18 yaşında evlenip eşimle İsviçre’ye yerleştiğimde, bir yandan tahsilime devam ettim, bir yandan yakındaki şehirleri, ülkeleri keşfettim. 1972’de eşimin askerliği için Erzurum’da geçirdiğim dönem hariç hep gezdim. Brüksel’de yaşadığımız 20 yıl boyunca, her fırsatta geziye çıktık. Hiçbir plan yapmadan çantamızı alıp havaalanına gittiğimiz, ilk kalkan uçakla bilmediğimiz bir şehre gittiğimiz olurdu.”

HAYALİM UZAYA GİTMEK

Seyahat virüsünün vücuduna yerleştiğini, geziye çıkmadan bir aydan fazla dayanamayacağını keşfetmesi ise 2000’li yılların başına rastlıyor. “1995’te Antalya’da bir otel açmıştım. Sadece yazın geldiğim, kışları Brüksel’de geçirdiğim ve dilediğimce geziye çıktığım için sorun yaşamıyordum. 2000’lerde İstanbul’a yerleşip Les Ottomans’ı kurduğum, yoğun çalıştığım günlerde seyahat bağımlısı olduğumu, geziye çıkmadan yaşayamayacağımı fark ettim. 2008’de eşimden ayrıldıktan sonra kendimi iyice geziye verdim.”
Aysal’ın bugüne kadar gezdiği ülkeler 70’i aşıyor. Üyesi olduğu Türkiye Gezginler Kulübü’nün kriterlerine göre, 100’ün üstünde. Dünyanın en ücra köşelerini, farklı rotaları sorduğunuzda, hepsine gittiği, gördüğü çıkıyor ortaya. Afrika’da safariye çıkmış, Lapland’ı kızakla geçmiş, yatla New York’tan 1,5 ayda Kanada’ya ulaşmış, Pasifik’i gemiyle aşmış. Geçen yıl Brezilya Amazonları’nda beş günlük tekne turuna çıkan, Alaska’yı keşfeden Aysal şimdi 9 bin kilometrelik trenle Trans Sibirya yolculuğuna hazırlanıyor. Eksik kalanları da hızla tamamlamaya kararlı. “Gezmediğim, görmediğim yer pek kalmadı. Yakında ikinci gezilerime başlayacağım. Aslında hayalim uzaya gitmek. Bunun için servetimin yarısını bile verebilirim.”
Önceleri sadece fotoğraf çekmekle yetinirken, bir süredir not alıyor. Gezi günlüklerini internette yayımlıyor. (www.ahuaysalkerimoglu.com)

HER GEZİDEN BİR MUTLULUK ÇIKARIRIM

Hayatında pişmanlıklara yervermeyen, geçmişe bakmak yerine hep ileriye yürümeyi yaşam felsefesine dönüştüren Aysal bugüne kadar çıktığı tüm gezilerden mutlu döndüğünü, gördüğü her yeni şehrin, ülkenin ona yeni bir şeyler kattığını söylüyor. Gezide en çok ilgilendiği konu insanlar ve yaşam biçimleri. “Kesinlikle yalnız geziye çıkarım, rehber tutmam. Yolculuğa internetten hazırlanırım. Her gezim aynı zamanda bir lezzet serüvenidir. Yola çıkmadan restoranları, yemekleri not alırım. Gittiğim şehirleri oteldekilerin tavsiyesine göre, çoğunlukla yürüyerek keşfederim. En büyük zevkim bir meydanda oturup insanları seyretmektir. Farklı yüzler, kültürler ve davranış biçimlerine bakıp nasıl yaşadıklarını anlamaya çalışırım. Arka sokaklarda, pazar yerlerinde hayatı gözlemlerim. Doğal güzellikler benim için ikinci plandadır, insanlar daha önemlidir. Turistik mekanların tümünü görmek gibi derdim hiç olmadı. Keşfimi tesadüflere bırakmayı severim. Konfor aramam ve hiç şikayet etmem.”
Bugüne kadar gezginlik arzusunu artıran pek çok olay yaşadığını söylüyor Aysal. “Örneğin, Kolombiya’da ekvator çizgisinin güneyinde suyun sola, kuzeyinde sağa girdap yaptığını, çizginin üstünde girdapsız boşaldığını görmek başlıbaşına hayat tecrübesiydi.”

MEDENİYET GİRMEYEN YER GÖRMEK İSTEDİM

Aysal’ı 13 bin kilometre ötede, Avustralya’nın kuzeyindeki Papua Yeni Gine’ye çeken, medeniyetin girmediği toplumları görme arzusu. “Kenya’da Masai Mara kabilesinin bile turistik hale geldiğini fark etmiştim. Okyanusya’ya gidip Papua’da doğanın içinde ilkel hayatı görmek istedim. Fidye vakalarını öğrenince yalnız gitmekten vazgeçtim. O günlerde Gezginler Kulübü’nün turundan haberdar oldum. Aralarına katıldım. Uçak yolculuğu çok uzun sürdüğü için konforu tercih ettim, sonrasında hep aynı yerlerde kaldık. Yıkanmamış çarşaflarda şikayet etmeden uyudum. Başkentte minibüsümüze molotof kokteyli atılması dahil, tuhaf olaylar yaşadık. Yine de Papua’yı gördüğüm için çok mutluyum. Gerçek ilkel kabileleri oradan başka yerde görmem pek mümkün değildi.”
12 gün yolculuk başkent Port Moresby’den başladı. Yüzölçümü Türkiye’nin yüzde 60’ını bulan ülkede, 850 farklı dil konuşan kabileler arasında yabancılara kapılarını açan en ilginç köyler seçildi. Koruma verilen minibüs ve yerel rehberler eşliğinde, ülkenin yaylalarının bulunduğu 1600 metre irtifadaki Goroka, sahil yerleşimleri ve Solomon Adaları gezildi.

“Tropik ormanların güzelliği, bitki çeşitliliği beni çok etkiledi. Daha önce rastlamadığım pek çok çiçeği, ağacı ilk kez gördüm. Çukur yapraklarında yağmur suyu tutan, kurak dönemde yolcuların su içtiği ‘yolcu ağacı’nı tanımak, öyküsünü dinlemek için bile onca yolu gitmeye değerdi. Gerçekliğine inanmakta zorlanacağım kadar güzel renklerde, zarif kuşlar gördüm. Köylerdeki ilkel yaşam da çok çarpıcıydı. Deniz kıyısında yaşamak, ormandan yararlanmak, balık yemek Papua’daki yerlileri daha sakin insanlar haline getirmiş. Afrika’da ise canlı hayvan kanı içen, korkutucu savaşlara girişen, saldırganlaşabilen kabileler vardı.”
Afrika yerlileri gibi yüzlerini boyamakla birlikte, Papua’dakilerin gökkuşağı kadar renkli olduğunu, kadınların deniz kabuğundan kolyelerle güzelleştiğini anlatıyor Aysal. “Yerliler çok ürkek, fakat misafirperver. Erkekler birden fazla kadınla evleniyor. Bir köyde kadınların kesinlikle giremediği yaşlılar meclisine bile soktular bizi. Fakat adadaki yaygın yoksulluk, yaşam koşullarındaki zorluk ortalama ömrü kısaltmış. 70 yaşında sandığım kadınların 30’larında olduğunu öğrenince çok şaşırdım. Buna rağmen hayatlarından memnun görünüyorlardı.”

Peki bu gözlemler 26 bin kilometrelik yolculuğa değer mi?

“Bu iş ateşböceği gözlemine benziyor. Neredeyse soyları tükendi, artık İstanbul’da göremiyoruz. 10 yıl sonra Papua Yeni Gine de turistik rotalara girecek, köylerdeki özgün ve ilkel yaşam geri dönülmez şekilde tahrip olacak. Eğer bu yaşamı görmek istiyorsanız, hemen gitmekte fayda var.”

 

False