Sevgilim olamaz

Pakize SUDA
Haberin Devamı

Neredeyse bütün kadınlar hayran ona.

Ağız birliği etmişcesine ‘‘Ah! En çok tanışmak istediğim erkek’’ diyorlar. En azından benim tanıdığım kadınlar.

Hep hayrandılar da ben mi yeni farkettim, yoksa son günlerde sayısı ve şiddeti arttı mı? Bilmiyorum.

Kahramanımız Ahmet Altan.

Görürsünüz yakında işi ‘‘Türkiye'nin en seksi erkeği’’ seçmeye kadar vardırırlar.

Seçsinler.

Oylama yapılırsa benim de oyum ona. Başarılı insan seksidir. Her zaman. Bakınız Ahmet Mete Işıkara. Üstelik Ahmet Altan gerçekten seksi. Ahmet Mete Bey kusura bakmasın.

* * *

Hani ‘‘Biz size ailecek hayranız’’ derler ya, aynen öyle. Ailecek hayranız Ahmet Altan'a.

Bu, bizim ikinci Altan hayranlığımız oluyor. Daha önce de Çetin Altan'a hayrandık. Hala da öyleyiz. Onun yüzünden aldığımız gazeteyi değiştirdiğimizi hatırlıyorum.

O nereye biz oraya. Bir yazısını kaçıracağız diye ödümüz patlardı.

Boşuna korkarmışız meğer. O gün kaçırsak bugün okuyacakmışız. Eski yazılarını bir bir yayımlıyor Çetin Altan.

Altına not düşmese dün akşam yazdığını zannedersiniz. O kadar güncel. Yazarlık bu işte. Yazdıklarının bütün zamanlarda okunabilir olması. Ama memleketin hali perişanını dile getirdiği yazılarında bizlerin payı da inkar edilemez. Öyle ya, milletçe misal, hapazlama konusundaki sebatkarlığımız olmasaydı bu yazılar güncelliğini nasıl koruyacaktı?

* * *

Gelelim yine Ahmet Altan'a.

Onu okuyacağım günü iple çekiyorum. Neredeyse günler benim için pazartesi, salı, çarşamba, Ahmet Altan, cuma şeklinde geçiyor.

Ancak dergiyi satın almakla iş bitmiyor. Nerede öyle sevdiğiniz yazara ‘‘Şıp’’ diye ulaşmak. Epey bir mücadele gerekiyor. ‘‘Birinci Naylon Savaşı’’ndan galip çıkmalısınız.

Şöyle:

Yakınınızda bıçak, makas gibi kesici bir alet varsa onunla, yoksa elinizle çekiştirerek naylonu herhangi bir yerinden yırtacaksınız. Sonra iki elinizle iki ucunu esnetmek suretiyle genişlettiğiniz yırtığın içinden dergiyi çıkaracaksınız. Bu arada kucağınıza bir şeyler dökülecek. Onları hiç bakmadan hurdaya çıkmış naylonla beraber çöpe atabilirsiniz. ‘‘Ama internete bedava abonelik CD'leri var’’ demeyin sakın. Sizde onlardan o kadar çok birikti ki ahirette bile internete bağlanmanıza yeter. Daha bitmedi. Dergiyi tutup sallayarak bu sefer içindeki eklerin dökülmesini sağlayacaksınız. Onları da atabilirsiniz; hiç tereddütsüz.

Şimdi derginizi okuyabilirsiniz. Şükür kavuşturana.

* * *

Tekrar Ahmet Altan'a geliyoruz, esas konumuza.

Ahmet Altan'ı kadınlar neden bu kadar çok seviyorlar?

Çünkü o sık sık kadınları yazıyor.

Çünkü yazılarından anlaşıldığı üzere o, kadınları kadınlardan daha iyi tanıyor.

Çünkü kadınların hayalinde Ahmet Altan gibi kendilerini iyi tanıyan bir erkekle beraber olmak vardır ancak henüz o erkeği bulmuş bir kadına rastlanmamıştır.

Bu husus göz önüne alındığında Ahmet Altan'a hayran olmak kaçınılmazdır elbette.

Hele geçen haftalardan birinde ‘‘Oynayan Kadınlar’’ başlıklı yazısında hakikaten artık kadınları tanımanın da ötesine geçtiğini gördük. Hani reenkarnasyona inansam eski hayatında kadındı diyeceğim.

Bu yazısından sonra sevgili Ayşe Arman'ı bile hayranlarının arasına kattığını bizzat Ayşe'nin kaleminden öğrendik.

Lakin bende bir tuhaflık var.

O güne kadar Ahmet Altan gibi bir sevgilim olmasını isteyen ben, o gün ‘‘A, yeter artık’’ dedim, ‘‘Bu kadar da olmaz’’, ‘‘Böyle sevgili istemem.’’

Neden?

Çünkü o benim bütün silahlarımı elimden alıyor.

Çünkü bana kendimi anlatmam için fırsat vermiyor.

Çünkü ne zaman ne kadarımı ona göstereceğime ben karar vermeliyim.

Çünkü her kadın adım adım keşfedilmek ister.

Çünkü beni benden iyi tanıyan biriyle beraber olmak ilişkiye sondan başlamak gibi birşey. Bu, belki de en zevkli kısmı atlamak anlamına geliyor.

Çünkü sevgiliyle ilişki hiçbir zaman ana babayla olan ilişki gibi hesapsız, kitapsız, yalın değildir. Biraz satranç oyunu gibidir. O bir sonraki hamlede ne yapacağımı bildikten sonra oyunun ne onun için ne de benim için zevki kalır.

Çünkü galiba ben beni sular seller gibi bildiğini söyleyen bir sevgili yerine ‘‘Seni hiç anlayamıyorum’’ diyen bir sevgiliyi tercih ediyorum.

Benim istemediğim herşeyi ilişkinin lehine görenlere ise ‘‘Çok heveslenmeyin, bir erkeğin kadınları çok iyi tanıması illaki ona paralel davranışlar içinde olacağı anlamına gelmez’’ diyorum. Bu ise, durumun sizin için de benim için de bir netlik kazanmadığı anlamına geliyor.

Neyse, ben bu yazıyı Ahmet Altan'ın fikriyle zikrinin bir olduğu varsayımından hareketle yazdım.

Ve neden yazdım?

Ahmet Altan aklından beni geçiriyorsa... Sevgili olarak yani... Bana güvenmesin. Gördünüz işte, uygun değilim. Bunu haber vereyim dedim.

Mış Muş...

Marmara'da 20 yıl içinde deprem yokmuş.

Ay tam da depremle yaşamaya alışmışken.

Hande Ataizi hamileymiş.

Siz yine de doğurana kadar inanmayın.

Sezer'e altı ayda 29 bin mektup gelmiş.

Kim demiş ‘‘Mektup geleneğimiz yok oldu’’ diye; yeter ki bizde bu şevki yaratacak biri olsun karşımızda.

Türkan Şoray ‘‘Ben de ihanete uğradım’’ demiş.

Moralim sıfır. Ona ihanet eden erkek milleti bize neler etmez.

Tansu Çiller ‘‘Tabii yalıda oturacağım’’ demiş.

Haklı. Yalıda da oturamayacak olduktan sonra ailecek işi gücü bırakıp ekonomiyi düzeltmeye (!) neden soyundular?

FAKS : 0 212 6770435

Yazarın Tüm Yazıları