Sevgili babacığım!

Güncelleme Tarihi:

Sevgili babacığım
Oluşturulma Tarihi: Eylül 05, 1998 00:00

Haberin Devamı

Pakize SUDA

Bir gazeteci olarak Türkiye'de neler olduğunu merak ettiğini düşünerek sana bu mektubu yazmaya karar verdim.

Değişen bir sürü şey oldu senden sonra, hiç değişmeyen şeylerin yanı sıra...

Değişmeyenlerden hemen aklıma geliverenler Ecevit'le Demirel, bir de Erbakan. Gerçi senden sonra çok badire atlattılar ama yine de varlar. Yalnız partileri senin bildiğin partiler değil. Hepsi kapatıldı, yerine yenileri kuruldu. Liderler, kadrolar, ilkeler... Hepsi aynı, değişen sadece isimleri... Suç isimlerdeymiş meğer.

Senden sonra eskilere ilaveten, yakışıklı bir beyefendiyle, sarışın, hoş bir hanımefendi çıktı ortaya. Çıkmasalardı Türkiye için pek kayıp olmazdı, hatta biri için çıkmaması daha hayırlı olurdu bile diyebilirim.

Bir de Özal geldi geçti senden sonra babacığım. Senin nevi şahsına münhasır dediğin cinsten. O'nu iki satırla geçiştirmek imkânsız. Mektuplara sığmaz o. Özel olarak uzun uzun yazarım bir gün.

Sen gittiğinde tek kanallı siyah beyaz televizyon vardı. Şimdi inan sayısını bilmiyorum. Ama yine de o tat yok. Radyo da öyle, neredeyse herkesin bir FM'i var.

Doyumsuz mu olduk bilmem. Her şeyi çabucak tüketiyoruz. ‘‘Evet! Sıradaki’’ diyoruz. Ne şarkı dayanıyor bize ne şarkıcı.

Hepsi bir yana babacığım, dost dayanmıyor bize, dost! En son söylenecek lafı en önce söylüyoruz, sona çabucak varıyoruz. Çok acelemiz var bizim, bildiğin gibi değil. Hiçbir şeyi sindiremiyoruz, alelacele çıktığımız yerlerden tepetaklak iniyoruz.

GİBİ GİBİYİZ...

Son zamanlarda yeni bir huyumuz çıktı ortaya: ‘‘Gibi’’ yapıyoruz. Mutluymuşuz gibi, seviyormuş gibi, biliyormuş gibi, başarılıymışız gibi, çalışıyormuş gibi yapıyoruz. İmaj yaratıyoruz babacığım, hatta bunu meslek ediniyoruz, adına da ‘‘imaj maker’’ diyoruz. Daha bunun gibi senin hiç bilmediğin bir sürü meslek çıktı ortaya. Sen VJ'leri bilmezsin mesela, Televole muhabirlerini de. Senin zamanında savaş muhabiri, polis muhabiri, spor muhabiri falan vardı. Onların işleri kolaydı, ortada bir olay vardı. Muhabir gördüğünü yazardı. Bunların işi çok zor. Ortada fol yok yumurta yokken olay yaratmak zorundalar. Ellerinden geleni yapıyor çocuklar. Hatta çoğu zaman gelmeyeni de yapıyorlar.

Çok zengin olduk

Senden sonra canavarlar yarattık babacığım. Enflasyon canavarı, trafik canavarı gibi. Olanlara bizim hiçbir dahlimiz yok. Her şeyi bu canavarlar yapıyor. Mesela şu trafik canavarı; yolda kendi halinde seyreden iki arabayı kaldırıp birbirine vuruyor, içindekiler ne olduklarını şaşırıyorlar.

Senden sonra çok zengin olduk, çok. Pahalı arabalara biniyoruz, özel uçaklar alıyoruz. ‘‘Şişli'de bir apartman’’ modası çoktan geçti. Artık Miami'de ev alıyoruz. Çoluk çocuk çantamızda dolar, mark taşıyoruz. Bizim paramız mı? Görsen tanımazsın. Senden sonra arkasına bir yığın sıfır koyduk, şimdi kaldırmaya çalışıyoruz. Çok zengin olduk çok, cebimizde telefonla dolaşıyoruz. Senin bildiklerinden değil bu, minicik, kablosuz, gittiğimiz her yerde masanın üstüne çıkarıp koyuyoruz. Çok faydalı çok. Ne faydası olduğunu daha tam çıkaramadım ama, onsuz kimse kalmadığına göre, çok faydalı olmalı. Çok zengin olduk, şehir içinde dümdüz yolda jeep'e biniyoruz. Görgüsüzlükten değil tabii, tedbirden. Burası İstanbul, olur ya, yolumuza aniden yeditepeden biri çıkıverir.

Son günlerde kızlara bir haller oldu babacığım. Bir kısmı ortada yarı çıplak gezerken, bir kısmı ‘‘tepeden tırnağa sımsıkı örtüneceğiz’’ diye tutturuyorlar. Birinci gruba kimse karışmıyor, onlar istedikleri yere istedikleri kılıkta girip çıkıyorlar. Bu arada yeri gelmişken biraz sitem edeyim. Ondört yaşında, boya küpüne girmiş sabaha karşı eve dönen kızları görünce aklıma kendi gençliğim geliyor. Sayende babacığım sahneye bile yüzümü yıkar çıkardım. Neredeee öyle sabahlara kadar diskolarda dans etmek, sinemaya bile kaçamak giderdik.

Nerede kalmıştık? Kızların diğer bölümünde. Bu kızlara çok kızıyoruz babacığım. İlla saçınızı göstereceksiniz diye tutturuyoruz. Son günlerde en büyük sıkıntımız bu. Bir açılıp saçılsalar rahatlayacağız ama nafile, hiç niyetleri yok. Senin zamanında komünizm geliyor diye korkardık, şimdi de irtica geliyor diye korkuyoruz.

Bizi her zaman bir şeylerden korkutmalarının bir nedeni olmalı. Ben anlayamıyorum. Sen olsan bana anlatırdın babacığım.

Daha yazacağım çok şey var, ancak bu mektubu gazetede yayınlayacakları için sütunuma santimime denk getirmem lazım. Kalanları bir başka mektuba bırakıyorum. Hoşçakal babacığım.

Mış muş...

Moskova'ya Yeltsin'le zirve buluşmasına giden Clinton bol bol dert dinlemiş ve nasihat vermiş.

Konu ‘‘cinsel sorunlarınızdır herhalde.

AIDS'e benzer yeni bir virüs bulunmuş.

Birini yok etsen öteki çıkıyor, dokuz canlı bunlar. Yani popomuzu yırtsak kurtuluş yok, gideceğiz öbür tarafa.

Tansu Çiller topun ağzındaymış.

İktidara fırlatılmak üzere değildir inşallah.

Sakız zekâ geliştiriyormuş.

Bugünkü durumumun tek suçlusu annemdir. ‘‘Ayıptır hanım kızlar sakız çiğnemez’’ diye diye beni bu hale getirdi.

Türk kanyağı ün peşindeymiş.

Kolay! Viva Paşa Gala Şamdan'a soyunsun.

Anne sütü beyin geliştiriyormuş.

Artık çok geç!

Monica Clinton'u anlatırsa trilyoner olacakmış.

Oh! Ne güzel. Büyüklerimiz boşuna ‘‘Asılacaksan frenk ipiyle asıl, basılacaksan adamınla basıl’’ dememişler.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!