Sevdiğim genç benim yüzümden kendini astı

Ablacığım, benim derdim bir değil; şu anda çok kötüyüm, inanılmaz bir haldeyim.

Sevdiğim genç kendini astı, yani öldü. Hálá inanamıyorum. Son kez benimle konuşmak istemişti ve ben onu reddettim; telefonu yüzüne kapattım. Düşünebiliyor musunuz? Şu an vicdan azabı beni delirtiyor. Kendimi suçluyorum durmadan. Hiç kendimde değilim; kaç gündür iğnelerle, haplarla ayakta duruyorum.

Aklımdan çıkaramıyorum. Cenazesini, gömülüşünü unutamıyorum; ama bir yandan da hálá inanamıyorum. Kendini astı ve gitti. Bu kadar kolay olmamalı yaşam. Bu kadar basit mi ölüm? O hálá gözümün önünden gitmiyor. Bütün halleri, hareketleriyle karşımda sanki... Dayanamıyorum, kaldıramıyorum bu acıyı. Aklımı kaçırmak üzereyim. Ailem yüzünden psikolojik destek de alamıyorum. Abla, kendimi hiç iyi hissetmiyorum; ne olur biraz teselli ver. Bu vicdan azabına ben nasıl dayanacağım? Hiç aklıma gelir miydi böyle intihar edeceği? 

RUMUZ: DERTLİ

Aman kızım, yapma; kendini böyle perişan etme. Bu genç adam psikolojik olarak rahatsızmış demek ki... Kim kendini böyle bir nedenle asar? Onun mutlaka bir sorunu varmış. Ya çok daha ciddi bir neden olmalı, ya da gerçekten çok bunalımlı biriymiş. Telefonu yüzüne kapattın diye insan kendini asar mı? Pek çok sorunu varmış ki, sonuçta bunu bahane etmiş belki de. Yazık olmuş ona da elbette.

Ama sen böyle düşünmemeli, kendini suçlu hissetmemelisin. İntihar edenlerin büyük bir kısmı aslında ruhsal açıdan sorunlu ve zayıf insanlardır. İnsanın canına kıyması kolay mı? Hem dini açıdan da bu çok büyük bir günah. Her dinde intihar edenlerin ruhlarının sonsuza dek büyük bir azap içinde kalacakları söylenir. Bunu yapmak için gerçekten ruh sağlığı bozuk olmalı.

Sen de artık biraz kendini ve aileni düşünmelisin. Yazık değil mi onlara da? Kendini suçlamayı bırak, böyle bir bunalıma girersen ailen ne yapar sonra? Zaman her şeyin ilacıdır, bu dönemi de atlatacaksın elbette. Yeter ki, kendini suçlamaktan vazgeç.

Ev eşyalarımı yeni evlenecek birine vereceğim

Merhaba Güzin Abla, 16 senedir yurtdışında bulunan ve internet’ten yazılarınızı her gün takip etmeye çalışan bir okurunuzum. Benim İstanbul’da bulunan bazı ev eşyalarımı ihtiyacı olan kişilere veya ihtiyacı olan ve evlilik hazırlığı yapan bir kişiye vermek istiyorum. Geçtiğimiz senelerde buradan çocuklarımın kullanmadığı kıyafetleri Türkiye’ye getirdim, ne yazık ki verecek gerçek ihtiyaç sahibi bir kişi bile bulamadım.

Bugün de eşyalarımı hakikaten ihtiyacı olan kişilere vermek istiyorum. Eşyalarım İstanbul Anadolu Yakası’nda Feneryolu’nda bulunuyor. İhtiyacı olan kişinin buradan alması gerekiyor. Geçmiş günlerdeki yazılarınızda Kadıköy Belediyesi’nin böyle bir çalışması olduğunu yazmıştınız. Acaba hálá bu çalışmaları devam ediyor mu? Bana bu konuda lütfen yardımcı olur musunuz?

e-mail semakayhan@hotmail.com

SEMA


Bu güzel davranışınız için teşekkürler sevgili okurum. Elbette yeni evlenecek kişiler ya da bazı ihtiyaç sahipleri bu ev eşyalarından çok yararlanabilirler. Orada öylesine duruyorsa, hiç kimseye bir yararı yok bu eşyaların, değil mi?

Çok sevdiğim bir Fransız atasözü vardır, tam olarak tercüme edemesem de şunu demek istiyor: "Verilmeyen, kullanılmayan her şey yok olmuş, kaybolmuş demektir." Gerçekten de, kullanılmayan eşyanın hiç kimseye yararı olmaz. Bu durumda o zaten varsayılmaz, öyle değil mi? Ben bu düsturdan hareketle öyle çok şeyimi veririm ki. Bazen verdiğimi unutup, "Allah Allah, benim şöyle bir ceketim vardı" diye aranır dururum.

Evet, sanırım Kadıköy Belediyesi’nin bu örnek çalışması hálá sürüyor. Ama isteğiniz üzerine mail adresinizi de yayınlayarak belki böyle gerçek ihtiyaç sahiplerine doğrudan ulaşmanızı da sağlayabiliriz. Umarım bu iyiliğinizin karşılığını görürsünüz.

Karşılıksız bir sevginin peşinden gittim

Sevgili Güzin Abla, ben 18 yaşında genç bir kızım. Hayatımda o kadar değişiklikler olsun isterdim ki... Küçüklüğümden beri mutluluk peşinde koştum. Dört yıl boyunca karşılıksız bir sevginin peşinden gittim. Ama sonuçta kendime zarar verdim. Boşu boşuna dört yılım geçti.

Şimdi şükürler olsun, iyi bir iş hayatım ve düzenli giden bir ilişkim var. Ama ben buna alışamadım. Uzun zamandır ciddi bir ilişkim olmadı. Belki de yaşım gereği güvensizlik içindeyim. Bana şimdiki erkek arkadaşım o kadar iyi davranıyor ki! Ama ben yine de korkuyorum, hep kuşku içindeyim. Şöyle bir bakıyorum, hayat öyle acımasız ki. Her sabah işe geldiğimde, köşenizi okumadan işe başlamam. Acaba bu sabah ne entrikalar dönmüş, kime ne zarar gelmiş diye. Bir yönden de düşünüyorum, bu da hayatın diğer yüzü. Acaba bizi daha neler bekliyor, diye hep kuşkudayım.

RUMUZ: KADERİN OYUNU

Kızım doğrusu, yazını okudukça dönüp dönüp birkaç kez yaşını yazdığın satıra bakmaktan kendimi alamadım. Acaba yanlış mı okudum diye. Çünkü bu yazdıkların bana hiç de 18 yaşındaki bir genç kızın yazısı gibi gelmedi. Bu gencecik yaşta bu ne derin düşünceler? Bu ne tecrübe? Hem yaşadığın bu aşk 14’ündeyken mi yaşanmış? İnanılır gibi değil... Ya ben artık yaşlanıyorum, ya sizler aşk ve sevgi gibi konulara oldukça genç yaşta balıklama atlıyorsunuz. Tabii bu da sizin gafil avlanmanıza yol açıyor; hayal kırıklığı, umutsuzluk, korku ve kuşkular içinde bocalıyorsunuz. Hem de gülüp söylemeniz, cıvıl cıvıl neşeler saçmanız gereken bu yaşlarda aşk acıları, ayrılıklar, bunalımlar yaşıyorsunuz.
Yazarın Tüm Yazıları