Sevdiğim eski Nişantaşı değil bir hayal

Güncelleme Tarihi:

Sevdiğim eski Nişantaşı değil bir hayal
Oluşturulma Tarihi: Şubat 25, 2012 23:55

“Bu gece, Nişantaşı ile ilgili öyküler ve çok daha başka şeyler anlatacak, sizleri kimi zaman hüzünlü, kimi zaman neşeli, bambaşka bir geçmiş zaman yolculuğuna çıkaracağım,” diyerek, daha ilk cümlesiyle bizi nasıl bir serüvene ortak ettiğini dile getiriyor İbrahim Yıldırım, Nişantaşı Suare kitabında.

Haberin Devamı

Çağdaş Türk edebiyatının özgün kalemlerinden İbrahim Yıldırım, hayatının bir döneminin geçtiği semtlerle ‘hesaplaşmasına’ Nişantaşı ile başlıyor ve Nişantaşı Suare isimli monolog romanıyla, semtin sakinlerini, arka-ara sokaklarını, hırlısını hırsızını tekmili birden her yönünü kaleme alıyor. Bugün, adım başı gökdelen, plaza, AVM olan İstanbul’da eski semt hayatının nasıl olduğuna dair, içeriden bir roman olan Nişantaşı Suare ile ilgili İbrahim Yıldırım’la konuştuk.

Nişantaşı Suare, bir monolog roman olsa da, bir o kadar da bir semtin monografisi. İstanbul’un en bilinen semtlerinden birinin, 50 küsur yıllık öyküsünü içeriyor.
- Kitabın girişindeki notta belirtildiği gibi Nişantaşı Suare’ye anı, öykü, anlatı, özel bir semt monografisi de denilebilir. Ancak yine de ‘roman’ın en doğru adlandırma olacağını düşünüyorum. Zira roman, bence bütün türlerle kolayca ilişkiye girebilen bir yazınsal serüvendir. Nişantaşı Suare’de bu serüvenin başlangıcı, anlatıcının yaşıyla ilişki kurulduğunda, söylediğiniz gibi 50 küsur yıla kadar iniyor. Öte yandan semtin tarihine yöneldiğimizde, roman Tanzimat Dönemi’ne kadar derinleşmeye de çalışıyor.

Haberin Devamı

Bu kitabınızda kullandığınız dil ve anlatım yer yer atıflarda da bulunduğunuz meddah anlatımına yaklaşıyor...
- Bu kez, edindiğim, uyguladığım biçeme zaman zaman müdahale etme gereği duydum. Çünkü öyküyü çağdaş bir meddah ya da kıssahana anlattıracaktım. Dolayısıyla dili ve anlatımı bu yapıya göre kurmam gerekiyordu. Ancak yine de üslubumun bilinen bazı unsurları metne sızdı. Örneğin gerundiumlar -yani zarf fiilleri- ulaçlar, bu kez baskın olmasa da Nişantaşı Suare’de yer aldı. Öte yandan Nişantaşı Suare’nin diğer altı romanımdan fiziksel bir farkı daha var; o da daha kısa, kas yapılı bir metin olması...

Mekân Nişantaşı ve verilen birçok bilgi gerçek olunca, romanda gerçekle kurmacanın karışması mümkün. Okurlar bunu bir anılar silsilesi olarak mı görmeli, yoksa tamamen kurmaca bir roman olarak değerlendirebilirler mi?
- Anıların, gözlemlerin, izlenimlerin iç içe geçtiği bir metin Nişantaşı Suare. Ancak bir anı olarak okunması sakıncalı olabilir. Çünkü romanların hayat bilgisi kadar hayal bilgisiyle yazılabileceğine inanıyorum. Bu açıdan bakarsak; Hepsi roman gerçeği. Ama yalnızca bu da değil, metinde bambaşka gerçekler, bambaşka hayaller de var.

Haberin Devamı

PEŞİNE DÜŞMEMİZ GEREKEN TARİH SIRADAN İNSANLARIN ÖYKÜSÜDÜR

Hangi Nişantaşı’nı daha çok seviyorsunuz?
- Bir semtin tarihinin ara ve arka sokaklarının, kuytularının, çıkmazlarının, aralıkların da tarihi olması gerektiğine inanıyor; bilen-yaşayan insanların bunları içtenlikle ve ah vah etmeden, güzelleme tuzağına düşmeden anlatmasına önem veriyorum. Romandaki anlatıcının söylediği gibi, bir semtin tarihi, gözde yapılarının, ünlü kişilerinin yanı sıra, sıradan insanların öyküleri, onların ürettiği söylencelerin, kayıplara karışmış evlerinin, hatta ve hatta hayvanlarının ve bitki örtüsünün de tarihidir. Belki daha çok bunların tarihidir, çünkü süslenmemiş, cilalanmamışlardır olduğu gibidirler. Bu sıraladıklarım tam anlamıyla gerçektir, peşine düşmemiz gereken tarih de budur! ‘Hangi Nişantaşı’ sorusuna yanıt vermek zor, çünkü sevdiğim eski Nişantaşı değil, bir hayal...

Haberin Devamı

Romanın ilerleyişi Sıtkı’nın işlediği şimşir heykelle paralel aslında... Hem emeği, hem yaşanmışlıkları dile getiriyor sanki.
- Haklısınız, metin, romanda eski bir devrimci ve tirendaz, yani okçu olarak tanıtılan Sıtkı’nın elinin işleyişiyle, heykeli şekillendirişiyle ilerliyor, böylece geçmişle bugün ya da şimdi arasında eleştirel ama yoruma açık bir ilişki kurulmaya çalışılıyor. Semtini terk etmek zorunda kalan Sıtkı’nın  Nişantaşı’na adını veren dikilitaşın tarihine ne denli meraklı olduğu ve bu konuda bazı değişik görüşler öne sürdüğü okur tarafından içtenlikle algılanırsa, sanırım ok hak ettiği menzile ulaşmış olacak.

Baykuş metaforu, Nişantaşı’nın değişimine yahut semtte yaşanan kötü olaylara işaret ediyor sanki.
- Baykuş ötüşü artık hiçbir yerden duyulmuyor. Bundan dolayı uğursuz sanılan bu sesin hayatımızdan çıkmasıyla her şey iyi gidiyor olmalı... Zira artık camdan veya betondan gökdelenlerimiz, adım başı AVM’lerimiz, uydu kentlerimiz, yer altı yollarımız, üstünü örtüp caddeye çevirdiğimiz derelerimiz var. Bu durumda baykuş nerede avlanacak, nereye konup bize kötülükleri haber verecek... Kısacası kötü habersiz kaldık, dolayısıyla her şey iyi gidiyor sanıyoruz.

Haberin Devamı

Bugünün Nişantaşı’sı her ne kadar ‘elit’ görünüme sahip olsa da, birkaç 10 yıl evvelki hâlinin bugünkünden çok farklı olduğunu anlatıyorsunuz. Bir mukayese yapmak gerekirse hangisini tercih edersiniz?
- Nişantaşı şanslı bir semt, geçmişte de ziyadesiyle güzideydi. Bugün de öyle, yani olağanüstü elit, hatta üstenci, sanki geçmişin mirasını hak ettiğini sanan snop asilzadeler gibi seçkin! Aslında bütün bu belirlemeler kuşaktan kuşağa aktarılan bir yanılsamadan başka bir şey değil. Geçmişte arka sokaklarla anayollar arasında hemen algılanan farklar, yaşam biçimleri vardı. Bugün bunlar pek hissedilmiyor, çünkü insanlar birbirinin aynı gibi. Ama bu bir eşitlik değil, farklılığın günümüze uyarlanışı. Zira büyük bir ekonomik tehcir gerçekleşmiş, ortahalliler semtten sürülmüş, onların yerini giyimleriyle, kuşamlarıyla, davranışlarıyla üst sınıf özlemi duyan bir örnek, renkli bir kalabalık almıştır. Hayır onları soymayalım, öyle kalsınlar ve bizlere ‘elit’ belirlemesinin ne denli yanıltıcı olduğunu kanıtlamaya devam etsinler. Mukayeseye gelince, yaşadığım yerlerden hiç memnun olmadım, bu yüzden Nişantaşı ile elimden geldiğince hesaplaştım. Aksaray ve Kınalıada ile görülecek hesaplarım da var...

Haberin Devamı

DEVAMI GELECEK

Uzun süredir, yaşadığım yer, semt, mekânlarla hesaplaşmayı, onlarla ödeşmeyi düşünüyor; böylece ‘değişim’, ‘gelişme’ dediğimiz şeyleri kurcalamayı, bu kavramların iyi ve kötü yönlerini tartışmayı planlıyordum. Nişantaşı ve Camili Sokak bu ‘heves’in ilk aşaması oldu. Sanırım bundan sonra, Aksaray-Fındıkzade-Kocamustafapaşa-Yedikule hattıyla uğraşacağım; ardından da Kınalıada’ya uğrayacağım... Buraları benim yaşamımın çeşitli dönemlerinde yoğun olarak ilişki kurduğum yerler.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!