Sete ezan okuyarak girdim

Güncelleme Tarihi:

Sete ezan okuyarak girdim
Oluşturulma Tarihi: Haziran 23, 2014 09:09

Serhat Kılıç, Nuri Bilge Ceylan’ın Altın Palmiye ödüllü “Kış Uykusu” filminde izleyici karşısına imam rolünde çıktı. Öyle de bir performans sergiledi ki, yer yerinden oynadı. “Seksenler”de canlandırdığı Ergun Plak karakterine tamamen ters köşe bu rolle herkesi şaşırtmayı başardı, sinema severleri kendine hayran bıraktı. Biz de bu vesileyle buluştuk, Altın Palmiye’ye uzanan yolda neler yaşadıklarından özel hayatına kadar her şeyi konuştuk.

Haberin Devamı

Öncelikle tebrik ederim. “Kış Uykusu” müthiş bir film, herkes gibi sen de o güzelliğin, gurur kaynağımızın bir parçasısın. Cannes macerasıyla başlayalım istersen.
- Ben Cannes’a ilk defa gittim. Festival törenlerini pür dikkat izler ve her seferinde “Bir gün ben de oralarda olur muyum acaba” diye düşünürdüm. 10 yıl Devlet Tiyatroları’nda çalıştım, Türkiye’de oynamadığım il, ilçe kalmadı. Sinemayla uğraşmakta geç mi kaldım diye düşünüyorken bunlar yaşandı işte...

Hâlâ geç kaldığını düşünüyor musun?
- Sinemayla tiyatro arasında ince bir çizgi var. Tiyatroda sesini en son sıradaki seyirciye bile duyurmak, sinemada ise minimal oynamak zorundasın... İşte o nedenle pek çok tiyatrocu için “Bu adam sahnede çok iyi, neden beyazperdede görünmüyor” denir. Kimse bilmez ama o dengeyi kurmak yıllar alabiliyor. Ne mutlu bana ki bunu bir Nuri Bilge Ceylan filmiyle yaptım.

Sever miydin Nuri Bilge Ceylan filmlerini?
- Sevmez olur muyum? Çok cesur bulunması ve takdir edilmesi gayet normal... Cannes’ın bu ödülü vermesinin bir nedeni de, çok kısa zamanda bu kadar uzun yol almasıyla ilgili olabilir. Pek çok yönetmen bu noktalara 20 yıl sonra anca gelebiliyor.

BENİ NURİ’NİN OĞLU AYAZ BULDU
Nuri Bilge ile nasıl kesişti yollarınız?
- Yapımcısı Zeynep Özbatur aradı. Cihangir’deki ofislerine gittiğimde ilk sorum “Beni nereden gördünüz?” oldu. Sonuçta üç yıldır “Seksenler”de oynuyorum, popülerliğimi de o işe borçluyum. Orada oynadığım Ergun Plak, fenomen bir karaktere dönüştü. Hem bunun getirdiği rahatlık hem de sette doğaçlama yapmamıza izin verilmesi nedeniyle bazı sahnelerde gerdan kırdığım bile oluyor. E Nuri Bilge’nin de böyle bir karakteri izleyip “Evet, ben bunu filmimde oynatmak istiyorum” demesi kadar saçma şey olamazdı (gülüyor).
Nasıl bulmuşlar peki?
- “Seni ben bulmadım Ayaz buldu” dedi.
Ayaz?
- Nuri Bilge’nin oğlu... Küçük Nuri Bilge. 7-8 yaşlarında. “Merhaba naber” diyorum bağırarak, son derece cool bir tavırla “Teşekkür ederim iyiyim” diye karşılık veriyor Şakalaşmaya çalışıyorum, topa girmiyor, “Mayıs Sıkıntısı” sessizliği var onda! Babasının çektiği filmleri CD ile içine koymuşlar sanki!
İyi de Ayaz seni nerede görmüş?
- Nuri Bilge kitap okurken Ayaz gelmiş, “Baba bir şey göstermek istiyorum” demiş ve ona Ergun Plak’ı izletmiş. Nuri Bilge, bana “Sette doğaçlama yapıyorsunuz değil mi? Bu en zor senaryom, balya balya replik var. Onları doğru ve en doğal biçimde aktarmak için doğaçlama yapabilen tiyatroculara ihtiyacım var, bunun için seni aradım” dedi. O kadar gururum okşandı ki, o saatten sonra “arkadaki çöp ol” dese fark etmezdi, çöpü de oynardım.

BENİ NİYE ÜÇ KERE ÇEKTİN O KADAR MI KÖTÜYÜM HOCAM!
“İmam” dediğinde ne düşündün?
- Ters köşe bir rol ve bu beni daha çok heyecanlandırdı. 80’lerdeki bıçkın plakçı bana daha yakın. Kendimden çok şey kattım Ergun Plak’a. Ortak yönlerimiz çok fazla ya da ben kolayına kaçtım belki, bilmiyorum. İmam Hamdi ise beni hem korkuttu hem de çok heyecanlandırdı. Karşılıklı risk aldık sanırım. Filmden, tartıştırdıklarından ve karakterden çok etkilendim.
Anlaşma imzalanmasından çekimlere kadar geçen süreci biraz anlatsana...
- Yolda bir oyuncu arkadaşımla karşılaştık. “Çok mutluyum, Nuri Bilge Ceylan’la çalışacağım” dedim. “Her sahneyi 40 kere çekiyormuş Serhat, elmayı bile! Kim bilir seni kaç kere çekecek” dedi. “Bir Zamanlar Anadolu”daki elma sahnesinden bahsediyor bu arada...
Sen ne cevap verdin arkadaşına?
- “Kaç kere isterse çekeceğiz artık” dedim. İçimden de “80 kere çeksin ne olur, bir oyuncu niye var ki” diyorum. Neyse... Biz sete gittik, üç kez çekti ve yemek arası verdi. “Tamam teşekkürler, iyi hazırlanmışsın, sahne cepte” dedi. Ben o gece düşünmekten uyuyamadım. Ertesi gün sete gider gitmez “Hocam sen her sahneyi 40 kere çekermişsin, beni üç kere çektin bıraktın, çok mu kötüydüm, o sahneleri atacak mısın?” diye sordum. Bir güldü önce, sonra “Serhat’cım ful ezber gelmişsin, güzeldi, gerek görmedim” dedi. Ama gerektiğinde çok çektiği de oluyor tabii. İstediğini almadan bırakmıyor. Buna elma da dahil. Hem elmanın da sizi sevmesi şart değil!

SETE EZAN OKUYARAK GİRDİM
Nasıl hazırlandın rolüne? İmamlarla görüştün mü mesela?
- Ezber yaptım, sete gittim o kadar... Bildiğim ne varsa bavuluma koyup kendimi yönetmene teslim ettim. İmam izlememe de gerek yok çünkü Türkiye’de yaşıyorum, tanıdığım imamlar zaten var. Küçükken teravihe de giderdim. Ezan okudun mu hiç hayatında?
- Evet, en son sette okudum. Fena değilimdir o konuda.
Nasıl yani! Öyle bir sahne yok filmde.
- Yok ama benim sete girişim ezanla oldu.
Anlamadım...
- İçeride Haluk (Bilginer) abi ve Melisa (Sözen) var. Ama ortalık çok sessiz. Asistan Özgür gitti, Nuri Bilge’nin kulağına eğilip “İmam geldi” dedi. Benim duymadığımı sanıyor. Ben de bunu duyunca “Allahuekber” diye başladım okumaya. Sonra itiraf etti, “Bu çocuk iyi hoş da onu sette nasıl zaptedeceğim” diye çok düşünmüş!
Set aralarında neler konuşuluyor Nuri Bilge ile?
- Sette hep iş konuşuyor, bize sorular soruyor. Adam işe o kadar hakimken sana soru sorunca, yanlış bir şey söylememek için bir başka geriliyorsun tabii...
En zorlandığın sahne hangisiydi?
- Nihal’in paraları önüme koyduğu sahne... Hiçbir şey yapmamam gerekiyordu aslında ama oyuncu içgüdüsü “onu da göstereyim, bunu da göstereyim” diyor işte. En çok o sahnede zorlandım.
Ayak kokunun hissedildiği sahnede neler hissettin?
- 10 kilometre naylon çorapla kim yürüse ayağı kokar. Adamın pisliğinden değil yani... O beş vakit abdestini alan biri sonuçta.
Filmden sonra imamlardan tepki aldın mı?
- Henüz bir tepki gelmedi.

TÜRK KADINLARININ ÇOĞU EŞİNE BAĞIMLI
Filmde kendini en fazla gördüğün karakter hangisi?
- Aydın... Onun yüzünden kendimden tiksindim ben! Ne olmamam gerektiğini gördüm. Allah’ım beni böyle yapma diye izledim Aydın’ı. Ben de çıktığım programlarda hava atıyor, ahkam kesiyorum çünkü...
Ya en fazla hüzünlendiren karakter?
- Suavi sanırım. Yalnız çünkü, ölümü bekliyor. Yalnızlık beni çok hüzünlendiriyor. Ben insanlarla iletişime geçerek mutlu olan bir adamım. Sen mutluysan, empati yoluyla senin mutluluğuna erişebilirim. Empati yeteneğimin fazla olduğunu gittiğim bir psikolog söylemişti.
Dizilere ve dizi oyunculuğuna bayağı bir gönderme var “Kış Uykusu”nda. “Bu kadarı ancak dizilerde olur” diyor bir yerde.
- Popüler kültürün bize dayattığı şeylere genel bir eleştiri. Şehirde geçiyor olsaydı, çocukların elinden düşmeyen iPad’leri ti’ye alacaktı belki de...
Filmdeki kadın karakterleri nasıl değerlendiriyorsun?
- Bağımlı kişilikler. Türk kadınının çoğu böyle ama... Erken evleniyorlar ve eşleri karakterlerinin kemikleşmesinde çok belirleyici oluyor. Suçlu adamken bile gidip özür dilemeye kalkan onlar... O kadar çaresiz yani... Bağımlı kişilik işte. Bu yüzden kadınlar mutsuz olsa bile boşanamıyor. Kocasız hayatı hayal bile edemiyor.

DAHA BABA OLACAK KADAR BÜYÜMEDİM
Devlet Tiyatroları’ndan neden istifa ettin?
- Oynadığım oyunlara, oyunda hangi karakterleri oynayacağıma kendim karar veremiyordum. Üstelik de aşırı yoğun çalışıyordum. Gitar değilim ki ben her çaldığımda aynı sesi çıkarayım. Dinlenmem, uyumam lazımdı.
“İnan Bana” nasıl gidiyor? Çocuklar seni şaşırtıyor mu?
- Hem de çok. Ölüm kavramı yok çocuklarda... “Baban ölmüş” diyorsun, “Babamın bir canı mı vardı, can alamıyor muyuz?” diyor. Bence bu korkunç bir şey. Sanal bir dünyaları var ve her şeyi oyun zannediyorlar. Bu ciddi bir algı sorunu. Medya okur yazarlığıyla ilgili seminerlere elimden geldiğince gitmeye çalışıyorum. Seneye bununla ilgili bir çocuk müzikali yapacağım. Süpermen’in gerçek olmadığını anlamaları lazım!
Çocukları çok seviyorsun galiba...
- Onları sevmek zorundayız.
Senin ne zaman çocuğun olacak peki?
- Henüz değil. Ben daha o kadar büyümedim ki...
Daha ne kadar büyüyeceksin ki!
- 38 yaşındayım ama otokontrolüm yeterince gelişmedi. Aynı evde biriyle yaşayacak, huzurlu bir ortam yaratacak ruh sağlığım henüz oluşmadı. Ama bu konuda elimden geleni yapıyorum. Değişemeyeceğimi biliyorum, o yüzden başka biriyle dönüşmeye çalışıyorum. Kimse kimseyi değiştiremez ama iki kişi birlikte dönüşebilir, ben bunun peşindeyim. Bunu becerdiğim gün çocuk yapmaya hazır olacağım.

3,5 YILDIR AYNI KADINA AŞIĞIM
O çabalar içinde neler var?
- Özeleştiri yapıyorum, kendimi sorguluyorum, kendim olmaya çalışıyorum. Sevgilimle de bunu yapıyorum. Ki sevgilim demem, sevdiğim derim hep.
Kaç yıldır birliktesiniz?
- 3,5yıldır aynı kadına aşığım.
Tek eşliyim demişsin. Ne güzel... Ne kadar şanslı bir sevgilin var.
- Nasıl tek eşli olmayayım? Sevgilim beni çekiyor bir kere.
Niye ki?
- Ben sevmeden çekilecek adam değilimdir. Zordur benim içimi görmek, hareketliyimdir. Dışarıdan umursamaz izlenimi veririm ama yengeç burcuyum; takıntılı, dibine kadar depresif ve duygusalımdır.
Kıskanıyor musun sevgilini?
- Çok kıskanırım ama hiç belli etmem. Karşı tarafta gerginlik yaratmak istemem çünkü.
Egosal durumlar ne alemde?
- Ego tavan, ama onu törpülemeye çalışıyorum.

SEVGİLİMİ ÖPMEDEN ÖNCE BIYIKLARIMI SİLMEM GEREK
Çok terlemek gibi bir sorunun var. Bu günlük hayatta ya da setlerde sen zorluyor mu?
- Her an sıkıntı... Bazen sevgilimi öpmeden önce bile bıyıklarımı silmek zorunda kalıyorum. Bir oyunun provaları sırasında terlemekten dolayı sekiz kilo vermiştim. Prömiyer öncesinde dikilen kostüm oyunda büyük gelmişti!
Tedavi olmak için doktora gittin mi?
- Gittim. Aile doktorumuz “Üzerine para vermeye razıyım terlemek için” dedi. Grip, nezle hiçbir şey olmuyorum bu sayede. Sürekli toksin atıyorum. Ama terim kokmaz, halı saha maçından sonra bile mis gibi kokarım. Bakma sen o filmdeki ayak kokusu sahnesine (gülüyor).

Haberin Devamı


PARAYI SEVMİYORUM
Parayla ilişkin?
- Sevmiyorum. Arkadaşlarıma, aileme, sevdiğime harcayabileceğim kadar olsun yeter. Ayarını da tutmam, harcarım. “Alman usulü yapalım” demeye utanırım.
Müzik?
- İkinci aşkım. Sağaltıyor beni şarkı söylemek. Oyunculukla müziği bir araya getirmek, albüm değil ama müzikal yapmak istiyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!