Sessiz disko

Madem ses yasağı var, açık havadaki mekânlar gece 12’den sonra müşterilerine kulaklık dağıtsın...

Wireless (kablosuz) sistemle DJ’in müziği kulaklara direkt ulaşsın. Dışarıdan bakıldığında hiç gürültü duyulmasın ama insanlar eğlenmeye devam etsin.
Geçen gün bir mekânda işletmeciye bu öneriyi ileten arkadaşımı, “Ses yasağı işte böyle Zihni Sinir’ler yaratıyor” diyerek yazmıştım.
Okurların uyarısıyla bunun Zihni Sinir’lik değil, ayakları yere basan gerçekçi bir öneri olduğunu öğrendim.
Meğer bizim Faik’in (Erdemli) kendi buluşu olarak önerdiği ‘silent disco’ (sessiz disko) dünyada yaygın olarak kullanılan bir sistemmiş.
Hollanda’da böyle bir mekâna giden okurum yazıyor; “Mor-pembe bir odaya girdik, içeride sıfır müzik vardı ama kulaklıklı 100’den fazla insan çılgınca dans ediyordu...”
Bir başka okurum da Rotterdam Müze Gecesi’nde katıldığı ‘silent disco’ etkinliğinden bahsetti.
‘Silent disco’yu internette araştırınca da ne göreyim, Sao Paulo’dan Tokyo’ya, Hollanda’dan Belçika’ya ıngiltere’ye dünyanın dört bir yanına bu eğlence tarzı yayılmış durumda.
Son 5-6 yıldır çeşitli festivallerde, etkinliklerde sessiz eğlence yapılıyor. Sadece bu tür müzik yayını yapan mekânlar var çeşitli şehirlerde.
Hatta bazıları bütün müşterilerin kulağına aynı müziği vermiyor, müşteri kendi seçiyor müziğini...
Böylece bir köşede kimi romantik dans ederken, diğer tarafta en hard şarkıda kafa sallanıyor, latin yapanlar yerinde sallananlar aynı anda dans ediyor.
Tam bir aşure eğlence tarzı...
Dünyadaki bu trendin farkında olmadan ‘silent disco’yu öneren Faik’in projesini hayata geçiren bir mekân çıkarsa bundan en çok Bakan Eroğlu mutlu olacaktır herhalde...

Fikstürden elinizi çekin

Türkiye Futbol 1. Ligi’nin adının Süper Lig olarak değiştiği, 2005-2006 sezonundan bu yana aynı şey yaşanıyor.
Bütün derbiler ligin son haftalarında toplanıyor.
Aynı sezon Turkcell de sponsoru olmuştu ligin, yani sponsorların ve yayıncı kuruluş Digiturk’un baskısıdır bu. Ligde heyecan son haftalara kadar devam etsin diye...
“Hileli kura çekiliyor” demiyorum ama konulan belli kurallarla derbiler son haftalara resmen mahkûm ediliyor.
Kura sistemi “ılk 5 hafta derbi maç oynanamaz” diyor. Bu yüzden de son üç sezondur aynı şey oluyor. Ve Fenerbahçe-Trabzonspor derbisi hep son haftaya kalıyor.
ışte aşağıya çıkardım, son 5 sezonun son üç hafta maçlarını, mutlaka iki derbi var (bu yıl nasıl olduysa tek derbi düştü, federasyon sponsorları memnun edemedi diye üzülmüştür herhalde).
Oysa 2003-2004 sezonunda Trabzonspor-Fenerbahçe derbisi 2. haftada oynanmış, 2002-2003 sezonunda ise sezonun açılış maçı olmuştu.
2001-2002 sezonunun açılış maçı da Beşiktaş-Trabzonspor derbisiydi.
2007-2008 sezonunda aralarında organik bağ bulunan Gençlerbirliği-Gençlerbirliği Oftaş sezonun ilk haftasında oynamıştı.
Aynı şey 2000-2001 sezonunda da olmuştu. O dönem Uzanlar’a ait olan ıstanbulspor’la Adanaspor ilk hafta oynamıştı.
Bunlar da şaibe olmasın diye fikstüre yapılan müdahaleler.
şu maç kuraları ne zaman el değmeden, şeffaf bir şekilde çekilecek?
Yoksa bütçesi büyüdükçe futbol hiçbir zaman adil bir oyun olmayacak mı?

2009-2010
34. Hafta; Trabzonspor-Fenerbahçe

2008-2009
33. Hafta; Galatasaray-Beşiktaş
34. Hafta; Fenerbahçe-Trabzonspor

2007-2008
32. Hafta; Fenerbahçe-Galatasaray
34. Hafta; Fenerbahçe-Trabzonspor

2006-2007
32. Hafta; Fenerbahçe-Trabzonspor
33. Hafta; Galatasaray-Fenerbahçe

2005-2006
33. Hafta; Beşiktaş-Galatasaray
34. Hafta; Trabzonspor-Beşiktaş

Bana müsaade...

“Bana hep ne çok geziyorsun” derler, telefon açanlar “Yine mi yurtdışındasın” diye söze başlar...
Böyle bir algı oluşmuş ne yapayım, ıstanbul dışına çıkmasam bile herkes çok gezdiğimi sanıyor.
Kaldı ki benim tatilim tatil değildir...
Benim tatillerim wireless aramak, internete bağlanmak, yanımda laptop taşımakla geçer...
Yurdışına gitsem de tatile çıksam da yazarım ben. Tepemde Selim Akçin var çünkü...
Taa Avrupa’nın Kuzey Kutbu’na en yakın yerlerine gittim. Oradan bile yazı yazdırdı bana...
Uzakdoğu’nun en ücra adalarına kaçtım orada bile peşimi bırakmadı...
Saat farkı, iklim farkı dinlemez o, sadece yazı ister (baştan savma da olmayacak ha, şişirmek de yok).
Mesela bir basın gezisinde herkes şen şakrak kahvaltı ederken Selim yüzünden ben odamda çalışırım.
Düşünün halimi...
Ama bu sefer yok!
Yazı yazmayacağım bir tatile çıkıyorum, önce Fethiye Hillside’a gideceğim sonraaaa?..
Bildiniz yine Hırvatistan!
“Hırvatistan seni fahri başkonsolosu yapsa yeridir, adamların turizmini patlattın yaza yaza” dedi bir arkadaşım...
“Yok bu sefer orayı da başka bir şeyi de yazmayacağım, tam anlamıyla kaçıyorum 10 gün yokum...”
Ben böyle diyorum. Ama üç gün sonra Selim’in ne yapıp edip bana yazdıracağından şüphem yok.
Yazarın Tüm Yazıları