Ses belleğimin sepya notaları

BAZI kitapların satırları uzun, sınırsız bir çağrışım zincirine bağlıyor sizi.

Fıstık Ahmet’in (Tanrıverdi) "Atina’daki Büyükada" kitabını okuduktan sonra, sanki eşlik edecek müziği beklermişim gibi, Rembetiko CD’si geldi.

İstanbul’dan Atina’ya gidenlerin hep buranın özlemini çektiklerinden söz ediliyordu o kitapta. Şarkılarda da o var.

İçindekileri dinlerken, geçmişteki taş plaklarımdan bazılarını anımsadım, anneannemin kendi dilinde söylediği şarkıları mırıldanmaya başladım.

Birden şarkıların mekánının, nerede bestelenirse bestelensin, nerede çalınırsa çalınsın, her zaman "gemiler geçmeyen bir ummanda" yankılandıklarına iman ettim.

Müziğin haymatlos (vatansız) olduğu gerçeğine vardım.

Yeni Türkü’nün Yedikule’sinin Rumcasını gene bu CD’den dinledim.

Sesler, ırkları da dilleri de bir potada eritir, aşkı da, gurbeti de, mahpusluğu da kim bir ırka, bir millete mal edecek kadar, tarihten, insandan habersizdir?

İçlerinde öyle parçalar var ki, çocukluk anılarımın kayıtlarına geçmiş.

Anneannem, özgün dilinde "Darıldın mı Cicim Bana"yı söyler (Hariklaki), küçük teyzem de çift mızrap çaldığı uduyla ona eşlik ederdi.

Ya "Kadifeden kesesi" (Kadifes) şarkısı.

Çakıcis’i (Çakıcı) bugün hepimiz söylüyoruz.

Zeybek kimin, ilk kim oynamış tartışmaları yaşamın karmaşıklığı içinde benim için ne kadar anlamsız.

* * *

ÇOK söylediğimiz, çok söylediğim bu şarkı hálá bizim evde yankılanır: "Kanarini mu gliko, esi mu pires to mialo" (Ey sevgili bülbülüm sen aklımı aldın). Sözlerin altındaki notta Rumca, Türkçe ve Ladino versiyonu vardır, deniliyor.

Rembetiko CD’sindeki şarkıların birçoğu Türkçe de söyleniyor. Ne güzel, bir besteyi, iki dilde söyleyebilmek, iki dildeki tınının lezzetini fark edebilmek. Ortak güzellikleri, acıları, yaşanmışlıkları duyumsayabilmek.

Eski İstanbul’u bilen, gençliğindeki tanıklıkları koruyan biriyim, Yedikule’yi elbet unutmuyorum.

Rembetiko’nun dilini anlamayabilirsiniz, ama melodileri hemen bir ortaklığın ses mührüdür benim için.

CD’nin küçük kitapçığında, Stelyo Berber bizim ses zenginliğimize değiniyor:

"Engin bir kültürel mozaiğe sahip Osmanlı İmparatorluğu’nun iki büyük liman şehri olan İzmir ve İstanbul’da birlikte yaşamış olan Türkler, Ermeniler, Araplar, Yahudiler ve Levantenler her alanda birbirlerinden etkilenmekteydiler."

Biyografiler bölümünü okurken, sürgünlüğün, mübadil olmanın acısını birden hissettim. Doğum tarihinin yanında İzmir, İstanbul yazılı, ölüm tarihinin yanında Atina.

Behçet Necatigil’in o bizi dış dünyadan içerimize çağıran, büyük şiiri:

"Adı, soyadı

Açılır parantez

Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti

Kapanır parantez."


* * *

ECE AYHAN
’la bitireyim yazımı:

"O sahibinin sesi gramofonlarda çalınan şey

incecik melankolisiymiş yalnızlığının."



Rembetiko; Aşk, Gurbet, Hapis ve Tekke Şarkıları. Yayına hazırlayan, araştırma, yazılar, arşiv ve seçki, Stelyo Berber-Pelin Suer.
Yazarın Tüm Yazıları