Şeref ve ahlaktan söz etmeden önce

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, önceki gün Haber Türk televizyonunda şunu söyledi:

Haberin Devamı

“Birkaç Mehmet’i şehit etti diye örgütün her gün Türkiye’nin gündemini oluşturmasına müsaade etmemeliyiz.”

Programın bu bölümü internet haber sitelerinde kolayca bulunuyor. Dün bir kez daha dinledim, aynen böyle söylüyor.

Tepkiler üzerine CNN Türk’te Hande Fırat’ın sorularını yanıtlarken de şunu söyledi:

Benim böyle bir ifadem kesinlikle olmadı.”

“Sözlerinin çarpıtıldığını”
iddia etti ve “Şeref ve ahlakı olanlar bu sözleri olduğu gibi yansıtırlar” da diyerek, kendisini eleştirenleri suçladı.

Benim böyle bir ifadem kesinlikle olmadı” dediği saatlerde o sözlerinin internette tekrar tekrar izlendiğini hiç düşünmeden!

Dün yazdığım yazımda Çelik’in bu sözlerinin ne anlama geldiğini daha sonra fark edeceğini, “Dilim sürçtü, amacını aşan bir söz, öyle demek istememiştim” gibi bir şeyler söyleyerek özür dileyeceğini tahmin ettiğimi yazmıştım. Yanıldım.

Bu düzeydeki bir siyasetçinin, söylediği sözler kayıtlarda pırıl pırıl dururken “Böyle bir ifadem kesinlikle olmadı” diyebileceğini, herkesi aptal yerine koyabileceğini hesap etmedim.

Hepimizin gözünün içine bakarak söylediği bir sözü söylemediğini iddia edeceğini, bununla da yetinmeyip “şeref ve ahlaktan” söz edebileceğini düşünemedim.

Ne diyeyim, Allah ıslah etsin!

Haberin Devamı

Özgürlük savaşçısı mı, katil mi?

SURİYE’de 1963 yılından beri hâkim olan Baas diktatörlüğü acımasız ve eli kanlı bir rejimdir. Kitlesel kıyım, yargısız infaz, kafasını kaldıranı sorgusuz sualsiz hapishaneye atmak, ortadan kaldırmak bu rejimin özelliklerinden biriydi. İşkence yaygın ve sistematikti. Rejimin işlediği cinayetler Suriye ile de sınırlı kalmamış, Lübnan da bundan nasibini almıştı.

Hafız Esad bir diktatördü, oğlu da ondan farklı değildi ve bütün bunları bugün öğrenmedik.

Dışişleri Ahmet Davutoğlu’
nun heyecanla “Türkiye ile Suriye arasında ortak kabine toplantısını hazırlıyoruz” dediği günlerde de Suriye’de işkence ve yargısız infaz rejimin doğal bir parçasıydı. (23 Temmuz 2009’da Fikret Bila’ya verdiği ve Milliyet’te yayımlanan demecinde böyle söylemişti.)
Artık Suriye diktatörünün ve Baas rejiminin sonuna geldik gibi görünüyor. Daha ne kadar direnecek tahmin edebilmek kolay değil ama onun da sonu çok yakında benzerleri gibi olacak.

Ama bunun sonunda Suriye huzura ve demokrasiye kavuşacak mı, hiç umutlu değilim.

Çünkü “özgürlük için savaşanlar” da öyle görünüyor ki Suriye’de on yıllardır süren rejimin sanki karbon kâğıt kopyası.

Yakaladıkları insanları binaların tepesinden canlı canlı atıp öldürenler mi ararsınız, eli bağlı insanın boğazını kör bıçakla kesen mi, sokak ortasında öldürülen gazetecileri mi? Hepsi Suriye sokaklarında, “özgürlük ordusunun” kontrolünde oluyor.

Kuşkusuz ki bu tür devrimlerin kansız olması söz konusu değil, insanlık tarihi bunun örnekleriyle dolu.

Ama burada karşılıklı savaşırken dökülen kandan söz etmiyorum.

Teslim olmuş, savunmasız, eli kolu bağlı insanlar boğazlanıyor, vahşice öldürülüyor ve bu özgürlük adına yapılıyor!

Türkiye madem bu özgürlük ordusunu destekliyor, bu cinayetlere son verilmesini sağlamak için de bu gücünü kullanmak zorundadır
.

Haberin Devamı

Uçak ile ilgili raporu açıklayın artık

GÜNDEM o kadar hızlı değişiyor ki daha on gün öncesine kadar en önemli tartışma konumuz olan meseleleri bile kolayca unutabiliyoruz.

Radar testi için uçuş yaparken Suriye karasularına düşen askeri uçağı da unutmuş gibi görünüyoruz.

Uçağın nasıl düşürüldüğünü ya da neden düştüğünü anlamak için uçağın enkazının çıkarılması bekleniyordu, çıkarıldı.

Radikal
’den Deniz Zeyrek, uçağın enkazının çıkarıldığını ve Jandarma kriminal laboratuvarında incelenmesinin tamamlandığını yazdı. Pilotların telsiz konuşmalarının deşifre edildiği de haberin ayrıntıları arasındaydı.

Bütün bu araştırmalar ve değişik yerlerden elde edilen radar kayıtlarının karşılaştırılmasıyla bir rapor hazırlanmış.

“Üst düzey bir yetkilinin
” Deniz Zeyrek’e verdiği bilgiye göre “uçağın düşürüldüğüne ilişkin bir bulgu yok”!

Uçağın düşürüldüğü ile ilgili eldeki tek kanıt, Suriye’nin “Biz düşürdük” açıklaması.

Bu nedenle neredeyse Suriye ile savaşa tutuşacaktık, NATO’yu bile harekete geçirmeye çalıştık, sınırlarımızı ortak koruyalım diye.

Başbakan, Dışişleri Bakanı ağır konuşmalar yaptılar.

Ama öyle görünüyor ki ya askerler onları yanılttı ya da onlar doğru bilgi aldılar ama bizleri yanıltmaya, Suriye ile ilgili politikalarına destek bulmak için bunu kullanmaya çalıştılar.

Artık şu rapor bir açıklansa da ne olduğunu “milli irade” de öğrense iyi olmaz mı?

 

Yazarın Tüm Yazıları