Serdar Turgut: YÖK'ün dediği olmak zorunda

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

CUMHURBAŞKANLIĞI görevine tamamen hazırlıksız yakalanan Ahmet Necdet Sezer (a.k.a Chauncey Gardener), cumhuriyet tarihimizde bir ilk olayı istemeden de olsa gerçekleştirdi.

Kendisinden önce o makama oturan kişiler hep, benim ‘‘derin devlet duyarlılığı’’ olarak nitelendirdiğim eğitim sürecinden geçip gelmişlerdi.

Necdet Sezer bu eğitimden tam olarak geçmedi. Gerçi Anayasa Mahkemesi de bu eğitimi bireylere vermek için fena bir ortam değildir, ancak memlekette hukukun yediği bunca darbeye rağmen hálá bağımsızlığını korumada direnmesinden midir nedir bilmem ama, Anayasa Mahkemesi, kişilere ‘‘derin devlet duyarlılığı’’nı özümsetmekte anlaşılan pek başarılı olamıyor.

Bu talihsiz durumu nedeniyle Sayın Sezer, şimdi bu duyarlılık eğitiminin geri kalan bölümünü Cumhurbaşkanlığı makamında otururken tamamlamak zorunda.

Gerçi o makama oturduğu ilk günden itibaren teneffüs bitiş zili çalmış, eğitim süreci başlamıştı. Gelen dosyalar, gizlilik derecesi yüksek raporlar, MGK toplantıları, hep bu duyarlılık eğitiminin önemli parçalarıydı.

Ancak eğitim sürecinin en önemli aşamasına YÖK olayıyla geçildi.

* * *

Türk toplumunun cumhuriyet döneminde tam demokrasiye geçmesi, ‘‘derin devlet duyarlılığı’’ nedeniyle bir türlü mümkün olamadı.

Bu duyarlılığın neden oluştuğunu, hangi gerekçelere dayandığını biz sıradan vatandaşlar bilemiyoruz.

Bu duyarlılığın nedenleri, bunu taşıyanlarca pek tartışılmıyor. Biz sadece bu duyarlılığın var olduğunu, bazı nedenlere dayandığını hissediyoruz.

Bir de zaman zaman bize hatırlatıldığı üzere, ‘‘Türkiye'nin yurtiçinde ve yurtdışında düşmanları var ve bunlara müsamaha gösterildiği takdirde sonumuz felaket olur’’.

Evet bir de artık içimize fenalık getirecek kadar çok duyduğumuz için bunu biliyoruz.

* * *

‘‘Derin devlet duyarlılığı’’, tanımı gereği toplumda fazla tartışılabilen bir olay değil.

Zaten konu tartışmaya açılsa, Türkiye'de kısıtsız bir demokrasiye doğru açılımını başlatmış olacak.

Ancak yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı bu pek de istenen bir şey değil. Dediğim gibi bunun fazla istenmemesinin nedenlerini de tam olarak bilemiyoruz.

Yani derin devlet duyarlılığı içinden olaylara baktığınız zaman, bir kısırdöngüye giriyorsunuz ve sonuçta çeşitli beyanatlarıyla demokrasiye tam inandığını açıklayan bir toplumu bu şekilde idare etmeye çalışan insanların da bayağı zor bir işe soyunmuş olduklarını anlıyabiliyorsunuz.

Bizim kamu alanında derinden yaşanan bu çelişkili tavır, bir tür Jeykl-Hyde ikilemi içine atar bu ülkeyi yönetmeye çalışanları.

Bakarsınız çıkıp en radikal demokrat tutumu içeren söylevler verirler, sonra yönetime gelince, o bahsettiğimiz duyarlılık devreye girer ve söylenenler ile yapılanlar farklı olmaya başlar.

Avrupa Birliği'ne üye olma süreci, devlet geleneğinin temelinde olan bu derin çelişkiyi her geçen gün daha da fazla ortaya çıkaracaktır.

Zaten ‘‘farklı dilleri konuşma ve öğrenme özgürlüğü’’ hakında son kopan fırtına da bu sürecin önemli göstergelerinden bir tanesidir.

* * *

Durum böyle olunca Türkiye'de kamu alanındaki tüm kurumlar, bu memleketin yönetilebilir halde kalması için ‘‘derin devlet duyarlılığına’’ sahip olmak zorundadırlar. (Son yıllarda bu duyarlılık medya aracılığıyla ‘özelleştirildi’.)

YÖK'e protesto telgrafını resmen almayı kabul etmeyen PTT memuru da bu duyarlılığa sahip olmak zorundadır, YÖK üyeleri de.

Birincisi, nüfusun büyük bölümü gibi nedenini tam da bilmeden duyarlı olmakta ve ona göre davranış sergilemektedir.

İkinci kategoride kalanlar ise, duyarlılıkların nedenini biliyorlar. Konumları gereği bilmek zorundalar; çünkü onlar bu memlekette üniversitelerin ‘‘hizadan çıkmaması’’ için görev yapmak üzere o koltuklara oturdular.

Üniversite gibi teorik açıdan ‘‘tam özgürlüğün’’ geçerli olması gereken bir kurumu ‘‘hizada tutmak’’ önemli ve güç bir görev olduğundan, YÖK üyeleri en azından duyarlılıkların nedenlerini bilmek ve öğrenmek hakkına da sahipler.

Onların bilip, bizim bilemediğimiz bazı şeyler var. Bize bunu açıklayamıyorlar; çünkü böyle şeyler etrafta konuşulmamalı pek.

Şimdi bu gerçekler, bu duyarlılıklar Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e de anlatılıyor. Onun eğitim sürecinin en önemli aşaması bu.

Cumhurbaşkanı eğer YÖK karşısında geri adım atarsa ben bunu hiç yadırgamayacağım, onu da hiç eleştirmeyeceğim. Bunu yaparsa sadece eğitim sürecinin tamamlandığına karar vereceğim.

Yok eğer bana bir sürpriz yapar da direnmesini sürdürürse, o zaman söz veriyorum, bir daha ona hiç Chauncey Gardener demeyeceğim ve bundan önceki yazılarım için de özür dileyeceğim.

Yazarın Tüm Yazıları