Serdar Turgut: İ.‘The Plexiglass’B

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Her çıktığım geziden sonra orada olan biten tuhaf olayları aynen size de anlatıyorum.

Dikkat ederseniz son Floransa seyahatinden sonra tek kelime etmedim bu konuda.

Bunun nedeni 45 yaşımdan sonra aniden ciddi yazar olmaya başlama kararı almış olmam filan değil, korkmayın.

Ben iflah olmam. Uzun yaşar, örneğin 90 yaşına filan gelirsem ve hálá daha yazıyor olursam senede en az 40 adet prostattan söz eden yazı yazacağım, buna kararlıyım.

İlerde benim hakkımda doktora tezi yazarlarsa adını ‘PENİS’TEN PROSTAT'A- BİR YAZARIN SON DERECE HÜZÜNLÜ YAŞAM HİKAYESİ' koyacaklar, buna eminim.

Floransa hakkında bugüne kadar yazmamamın tek nedeni yol yoldaşım, Mel Gibson'dan sonra adı tarihe ‘His excelency The Road Warrior the second’ (majesteleri İkinci Yol Savaşçısı) olarak geçecek İ.‘the plexiglass’B'nin durumunun ne olacağını bilemememdi.

İ.‘the plexiglass’B'yi Prag seyahatinden sonra yazmış olduğum yazılardan hatırlarsınız.

Kendisi bir işadamı. Benimle arkadaş olduğu iş aleminde duyulursa bütün prestiji ortadan yok olur, artık ona hiçbir banka kredi filan vermez diye adını saklamamı istiyor. Aslında işadamı ama sadece part-time. Full time yaptığı iş ise ‘keyif almak’.

Örneğin diyelim ki Floransa'ya gitmeye karar verdik.

İ.‘the plexiglass’B. en az 20 gün önceden çalışmalara başlıyor. İlk önce ilgili ülkenin ilkçağlardan bu yana tarihi detaylı olarak inceleniyor.

Sonra bugün dünyada var olan bütün seyahat rehberleri baştan sona iki belki de üç kez altı çizilerek okunuyor.

Gidilecek şehrin bütün sokakları tek tek ezberleniyor.

O ülkede ne kadar şarap varsa bunlarla ilgili bütün yazılar okunuyor. Notlar alınıyor. Ülkenin yemek kültürü analiz ediliyor, hangi yemeklerin yenmesi gerektiğinin listesi çıkarılıyor, sonra hangi yemekle hangi şarabın içilmesi gerektiği oklarla birbirine bağlantılanıyor.

‘De-Tur’ şirketinin yetkilileri belki de yüz kez aranarak detaylı bir şekilde sorgulanıyor, verilen cevaplar arasında tutarsızlık olduğu hissedilirse kavgalar çıkarılıyor

İ.‘the plexiglass’B. bir gezi öncesinde kendini kaybetti ve gidilecek ülkenin kanalizasyon sistemini de incelemeye başladı.

Bunu neden yaptığını sorduğumuzda da ‘‘Hangi saatte tuvalete gitmemizin uygun olacağını tespit etmeye çalışıyorum’’ dedi. Biz de onun tespit ettiği saatlere uymak için elimizden geleni yaptık.

***

Bugüne kadar Floransa'yı anlatmak için İ.‘the plexiglass’B'nin durumunun ne olacağını neden beklediğime gelince...

Son gün uçağa binmeden önceki beş saatlik süre içinde yaşadıklarımız bile bunu anlatmaya yeter.

O gün saat 12.30 civarında pizzacıya gitmeye karar vermiştik.

Saat 9.32'de otelin lobisinde buluştuk onunla. Bana çok kızdı, çünkü buluşma saati 9.30'du ve ben iki dakika geç kalarak ona göre evrenin işleyiş düzenini bozmuştum.

Aslında bana iki günden beri kızgındı, çünkü onun şarap satın alma günü ve saati olarak 20 gün önceden tespit ettiği ve bana noter vasıtasıyla tebliğ ettiği gün ve saatte baş ağrısı nedeniyle alışverişe çıkamamıştım.

İ.‘the plexiglass’B. bu kabahatim nedeniyle bana küserek kendisine şarap satın almamaya karar vermişti. Ama benim şarap seçmeme de yardımcı olacaktı.

Anlayacağınız İ.‘the plexiglass’B. öyle rutin hisleri olan, tekdüze, anlaşılması kolay bir insan katiyen değil. Sokakta yürürken aniden kayboldu. Onu yeniden gördüğümde elindeki pakette iki adet, her biriyle açlık çekmekte olan orta büyüklükteki bir ülkenin tüm nüfusunun rahatlıkla doyacağı kadar büyük olan iki sandviç vardı.

Bir tanesi yaban domuzu kellesi etli, diğeri ise salam ve peynirli sandviçti.

Niye tek sandviçle yetinmediğini sordum, ‘‘Her birinin yeri ayrı’’ cevabını verdi. Anlayacağınız sandviçlerle onun arasında sadece maddi değil manevi bir ilişki de mevcuttu.

Sandviçi bitirince ‘‘Artık iki gün bir şey yiyemem’’ dedi. İki saat sonra pizzacıda İ.‘the plexiglass’B. garsona üzerinde katiyen sebzenin hatta domatesin bile bulunmadığı ancak restorandaki bütün et çeşitlerinin yer aldığı özel bir pizza hazırlamalarını söyledi.

İki saat kadar sonra da uçakta verilen yemeği yedi. Anlayacağınız İ.‘the plexiglass’B'de de bende olan hastalık mevcut. İkimizde de ‘yiyecek dipsomanisi’ var. Önümüze getirilen her yemeği sonuna kadar yemek ve bitirmek zorundayız.

Bu nedenle de ben ikimizin de Floransa dönüşünde yaşama veda edeceğimizi sanıyordum. Ölmemizi beklediğimden yazılara da başlamadım. Yine yanıldığımı anlayınca maceraları anlatmaya bugünden itibaren başlıyorum.

Yazarın Tüm Yazıları