'Senelerce toplum baskısından gizlemiş olabilirim ama ben aslında kendine âşık biriyim'

Güncelleme Tarihi:

Senelerce toplum baskısından gizlemiş olabilirim ama ben aslında kendine âşık biriyim
Oluşturulma Tarihi: Şubat 17, 2017 11:54

Bağcılar’da, Hürriyet’in fotoğraf stüdyosu. Bodrum kat. Penceresiz. Fotoğraftaki jozefinin üstüne kurulmuşuz. Önceden tanışmıyoruz. Yeni albümü konuşulacak. Fakat tuhaf bir şey oluyor, karşılıklı itiraf yarışında buluyoruz kendimizi. Kendiminkileri eledim tabii, Ayşe Hatun Önal’ı aslanların önüne atıyorum...

Haberin Devamı

Albümün adı ‘Selam Dengesiz’... Nedir? “Gittim, erdim, dengeyi buldum, ying yang” falan diye çıkmayacaksınız değil mi karşımıza?

- Yok canım! Ahahahahah. Aslında tam da tersi. Hikâye, insanların dengesizliğine dem vurmak. Dalga geçmek... Başkalarının bana hocalık yapmasını, müzikle felsefe satmasını sevmem. Pop yapmaya ‘Çak Bir Selam’la başlamıştım. En son yaptığım şarkı da ‘Dengesiz’di. Birinin ‘selamı’nı öbürünün de ‘dengesiz’ini aldım. ‘Selam Dengesiz’ çıktı.

Başını dibini bağladınız yani. Bu düğümden sonra ne var? Neresindesiniz müzik yolculuğunuzun?

- Bazı insanlar vardır, esasında müzik aşkı yoktur ama... Modellik bitme noktasına gelince bu işe geçer ya da fiyatını artırmak için yapar. Ben daha lisedeyken beste yapar, Emre Müzik’e gönderirdim. Ne istediğimi çok iyi biliyordum: Kendimi eğlendirmek. Yaptığım şarkıya kendim eşlik edip dans edebiliyorsam o benim için başarı işte.

Haberin Devamı

Senelerce toplum baskısından gizlemiş olabilirim ama ben aslında kendine âşık biriyim

Dinlediğin müziği yapabilmek büyük özgürlük. Peki ticaret?

- Tam kendi dinlediklerimi yapabiliyor muyum? E yok, o da fazla butik kaçar. Dinlediğim DJ’lere falan bakıyorum, Instagram’da 3 bin takipçisi var. Popla kitleyi genişletip, o genişleyen kitlenin kulağına sevdiğim şeylerden damlatıyorum diyelim.

Ne kadar geniş bir kitle! Anne seviyor mu mesela o kulak damlasını?

- Yok, ağrı yapıyor onda. Bildiğin kulak ağrısı. Gelmiş 70 yaşına. Bir gün arabadayız. ‘Kalbe Ben’ albümümü dinletiyorum. Bir şarkı, iki, üç... Annemin ağzından bu laf çıktı: “Kızım kulağım ağrıdı”...

Türkiye müzik yapmak için nasıl bir ülke? Ne kadar besleniyorsunuz, ne kadar soyutluyorsunuz kendinizi darbeden, depremden, terörden?

- Ben çok soyutlarım kendimi. Çat diye soyutlarım hem de.

Senelerce toplum baskısından gizlemiş olabilirim ama ben aslında kendine âşık biriyim

Bize de öğretsenize... Hepimizin ihtiyacı var.

- Görünmezliği keşfettim. Bir anda yokluk haline geçebiliyorum. Kendini silebildiğin zaman, etrafı da silebiliyorsun. Her anlamda. Yaptığım iş zirvedeyken mesela, hiçbir şey yokmuş gibi takılabiliyorum. Böylece nefes alabiliyorum. Egosal bir şey. Duygularının üzerine çıkmayı öğreneceksin.

Haberin Devamı

Şu anda nasıl duygusal durumunuz? Âşık mısınız mesela?

- Yalan söylemeyeceğim sana: Ben kendime olan aşkımın daha fazla olduğunu fark ettim. Kendime bel bağlamış biriyim. Senelerce inkâr etmiş, toplum baskısından dolayı bu tarafımı gizlemiş olabilirim ama kendine âşık biriyim. Ben de çok isterim başkasına aşkım kendimin önüne geçsin ama...

Arkadaş, eş-dost?

- Çok sıkılırım ben. Yakın arkadaşlarım bilir, 15 gün sık görüştük diyelim, “Biraz arayı açalım” derim. Batmaya başlar karşımdaki. Küçüklüğümden beri şizofrenik bir tarafım var galiba. Kendi kendime eğlenebiliyorum, kendimi seviyorum, kendi kendime kavga ediyorum. Her şeyi kendimle yaşayabiliyorum. E bu da biraz delilik değil mi? O yüzden “Sistematik olarak şunları-şunları yapıyorum” diyemem çünkü sistem dışı bir karakterim galiba.

Haberin Devamı

40’larına merdiven dayamış, güzel bir kadın. Çok da güzel bir kadın. Nasıl sayar güzel kadın yaş basamaklarını? Daha mı zordur, daha mı tatminli?

- Kapatalım bu konuyu ahhahaha... Hep korkmuşumdur yaşlanmaktan. Hep. Güzel olmak çok iyi,  sana bir sürü-bir sürü kapı açılıyor ama... O açılan kapıların arkasında o kadar çirkin insanlar var ki... Yani “Keşke hiç açılmayaydı” dediğin de oluyor.

Yaş? Kavga-gürültü var mı yaşla?

- Olmaz olur mu! “Allahım n’olur” diyorum. Çünkü bazı insanlara bakıyorum, Allah nurunu alıyor yüzünden.

Ne demek o?

- Yani hayatta yürürken yüzündeki o ışık gidiyor. Çok az insan nurlu şekilde yaşlanıyor. Ben de hep dua ediyorum: “N’aparsan yap ama yüzümdeki nuru alma.”

Haberin Devamı

Yaşlılık planı var mı, Ege filan?

- Yok. Duramam ben bir yerde. Geçenlerde yine annemle konuşuyoruz, komşuları çekiştiriyor. “Hiçbiri yürüyüş yapmıyor” diyor, “Hepsi büyütmüş popolarını” diyor, sayıyor da sayıyor... Benim de kendimi saldığım bir dönem. Tam ‘komşu sana söylüyorum, kızım sen işit’ durumu! Hemen kendime geldim.

Nasıl salar Ayşe Hatun Önal kendini? Mesela biz tıraş olmayız...

- Ohoooo o! Senin kadın versiyonun işte. Ne biliyorsan öyle yani. Ahahahaha... Elini sudan sabundan bile çekiyor insan. Yani ben Aslan burcu olduğum için...

Neymiş Aslan’ın özelliği?

- Liderlik cepte zaten. Biriyle yarışmam mümkün değil. Müziğime baksana. Bir şarkımın diğeriyle alakası yok. Kendi şarkılarımın bile birbiriyle yarışması beni sinirlendiriyor. Yoksa tutmuş sound’lar var, değil mi? Biraz sağından, biraz solundan, onların devamını getirirsin. Yanına da iki cover attırıp ömür geçiren tipler var. Ama benim bahsettiğim Aslan özelliği bu değil.

Hangisi?

Haberin Devamı

- Tembellik. Yani şöyle tembellik: Minimum zaman, minimum enerjiyle maksimum iş. Kalan zamanlarda da el ense yatmak. Erdem (Kınay) çok söyler bunu. “Yahu” diyor, “bu kadar hiçbir şey yapmayacak gibi görünüp de bu kadar çat diye iş çıkaran bir seni tanıyorum...”

İNGİLİZCEME GÜVENEMEDİĞİM İÇİN...

Müzikal keşkeleriniz var mı?

- ‘Kalbe Ben’ zamanı, yani yedi-sekiz sene önce Almanya Sony bir albüm yapmak istedi. Kaçtım. İngilizcem iyi değil diye. Hani telaffuzunun çok iyi olması gerekir ya...

Yoo gerekmez bence. Fransızlar bile söylüyor...

- Belki de. Olmadı işte. Ama gelip seni buluyor. Çat Ricky Martin çıktı karşıma işte.

Kader yani Ricky hikâyesi?

- Ricky yahut Micky... Var işte böyle bir şey. “Ricky Martin senle düet yapmak istiyor, ne dersin” dediler. E madem ki bu kadar ısrar ediyor... İlk canlı konser, o da Ricky Martin’le! İlerisini sen düşün...

Nedir bu ‘canlı’ meseleniz?

- Aslında meselem yok. İlk çıktığımda bir-iki sahne aldım. Elektronik müzik yapıyorum, sahnede bir DJ, bir de ben. Karşımda Etiler camiası, takım elbiseli tipler... İnsanlar alışık değil, bir tuhaf kaçtım.

Sonra?

- Sonra aranjörlerin albüm furyası başladı, DJ’lik yaparlarken birer şarkıcı almaya başladılar sahneye. Milletin gözü biraz alıştı. Şimdi ben canlı yapmak istiyorum, bütün piyasa playback bu kez... Bir türlü senkronize olamadım şu piyasayla. Ama bu sahne işini büyüttüm kafamda. Bir dahaki albümde büyük bir sahne hikâyesi olacak. Şimdiden ufak ufak adımlarımı atıyordum. Ama çaktırmadan. Sanki hiçbir şey yapmayacakmışım gibi. Yine böyle sallamıyormuşum havasında.

Beklentiyi düşürme...

- Tabii tabii, en bayıldığım şey. Yani tam “Bundan artık bir şey olmaz” dediği anda sağ gösterip sol vurmak...

Özel hayatta?

- Fark yok: Nakavt!

 

 

BAKMADAN GEÇME!