Seksi sahneye taşıyan modacıya övgü

Moda dünyasında yaşarken adına retrospektif sergi açılması, bir tasarımcı için nadir bir durum. Bu durum Jean Paul Gaultier ile değişti: Madonna’dan Beyoncé’ye şov dünyasının ikonik isimlerinin kostümlerini yaratan ‘modanın yaramaz çocuğu’nun dünyasını anlatan sergi New York’ta açıldı.

Haberin Devamı

''Moda sanat değildir, asla.” Bu, modanın en yaratıcı isimlerinden Jean Paul Gaultier’nin her fırsatta söylediği bir cümle. Yine de adına açılan retrospektif, bunu yalanlayacak nitelikte. Metropolitan Müzesi’nde 2011 yılındaki Alexander McQueen ve Paris’te 2010’da Paris Grand Palais’deki Yves Saint Laurent retrospektifinden sonra gördüğüm en başarılı kurgulanmış ve kapsamlı sergi. Ve hatta serginin küratörü Thierry-Maxime Loriot, teknoloji ve Jean Paul Gaultier’nin en belirgin özelliklerinden biri olan esprili bakış açısını en etkili şekilde harmanlayıp sunarak unutulmaz bir işe imza atmış diyebilirim. Sergideki cansız mankenlerin yüzlerine müthiş bir hologram tekniğiyle gerçek yüzler yansıtılmış. Yani cansız mankenler üç boyutlu bir şekilde sizinle konuşuyor, gülüyor hatta ara ara şarkılar mırıldanıyorlar. Jean Paul Gaultier de serginin girişinde aynı teknoloji ile izleyicilere üç boyutlu olarak ve kendi sesiyle karşılama konuşması yapıyor!
37 yıllık moda kariyerinde sunduğu koleksiyonlarında cinsiyet ve din sorgulamaları, esitlik, farklılıklar, özgürlük, isyan, azınlıklar, farklı kültürler, sokağın sesi ve insan bedeni en büyük ilham kaynakları arasında oldu hep tasarımcının. Çokkültürlü, cinsiyet kodlarına özgürlük getiren bakış açısı ve azınlıkların dışlanması konularını ele alan aktivist kimliği ile moda tarihinde kendi manifestosunu yazabilmiş bir tasarımcı.
Koleksiyonlarındaki teknik virtüozluğu ve hayal gücüyle Jean Paul Gaultier’nin dünyası, özgür bir toplum, kalıplardan sıyrılmış bir moda anlayışı ve formatlanmış güzellik tanımının dışında hem fantastik hem de bir o kadar gerçekçi, hayatın içinden, sokaktan..

Haberin Devamı

MADONNA’YLA TURNEDE

Tek bir güzellik standardına bağlı kalmadan seçtiği modelleri ile karakterler yaratmaya bayılıyor. Gerçek hayattan ve insanlardan aldığı ilhamı podyuma taşırken kimi zaman Almodovar filmlerinden Rossy De Palma veya kimi zaman Beth Ditto, Bjork veya Dita Von Teese gibi farklı karakterler ve güzellik anlayışları, farklı vücut tipleri podyumunda yürüyebiliyor. Tabii ki sokaktan keşfettiği isimsiz modeller ile birlikte… Farklı renkler, ırklar, bedenler, ölçüler, cinsiyetler her zaman şovunun parçası oldular. Kimi zaman erkeklere etek giydirdi, kadınlar erkek takım elbiseleri ile salındı podyumda...
Sergide Gaultier’nin ikonik tasarımları olan yeniden keşfettiği korseleri, trençkotları, Picasso’dan devraldığı Breton denizci çizgilerinin yanı sıra, film, dans, sahne ve konser kostüm tasarımlarının multimedia sunumları da en ilgi çeken bölümlerden. Madonna’nın 1990 ‘Blonde Ambition’ dünya turnesi, 2006 ‘Confessions’ turnesi ve ‘Frozen’ videosu, Beyoncé ve Kylie Minogue’un sahne kostümleri, Pedro Almodovar ve Luc Besson’un ‘The Fifth Element’ film kostümleri, Richard Avedon, Andy Warhol, Cindy Sherman, Mario Testino’nun unutulmaz fotoğrafları ile sergi adeta bir zamanda yolculuk tadında.
‘Jean Paul Gaultier: ‘From Sidewalk to Catwalk’ sergisi ilk olarak Montréal’de sonrasında Dallas, San Francisco, Madrid, Rotterdam, Stockholm’de 940 bin izleyiciye ulaştı. Brooklyn Müzesi ile de birlikte milyonun bayağı bir üzerinde ziyaretçiye ev sahipliği yapmış olacak. Sırada Londra’da Barbican ve Melbourne Avustralya var. Bugüne kadar dünya çapında 10’dan fazla müzede/mekânda sergilenen ilk sergi olma unvanını taşırken, modanın tarihsel ve kavramsal tarafına ışık tutan bu sergiyi bizde de görebilmek ne kadar faydalı olurdu diye düşünmeden edemiyor insan.

Yazarın Tüm Yazıları