Şehit...

TAMAM, çocuk otel odasında uyuşturucu hap alarak kaybettiğimiz ilk ‘şehidimiz’ olsun da...

Kim vurdu onu?

O güruh...

Uzun süren bir infazdı bu.

Bir pespayeliğin düzenlediği, bir densizliğin desteklediği, bir cıvıklığın katıldığı, bir arsızlığın izin verdiği bu infaz, bir yıl önce beyaz camda başlamıştı.

Ve kalitesizlik beyaz camın önündeki koltuklarda, divanlarda yerini almıştı.

*

Kimileri ‘şehit’ tanımına kızdılar.

Bence kızmamalılar.

‘Şehit’lik için bir ‘düşman’ gerekiyorsa...

Ve eğer bir toplumda çürüme öbür düşmanlardan daha etkili hale gelmişse... Eğer bir ülkenin en büyük düşmanı kendi kalitesizliği olmuşsa...

Onun öldürdükleri niçin ‘şehit’ olmasın?

*

Elbette bu ilk ‘şehit’ değildi.

Bilmediğimiz mekánlarda, ıssız köşelerde, karanlık gecelerde, farkına varamadığımız otel odalarında kaç kişi öldü bilmiyoruz.

Beyaz camın arkasına yerleşenler ve önünde toplanmış kimliksizlik kaç kişinin yaşamını sildi, kaç kişinin canına okundu, kaç kişiyi yok etti, kaç kişiyi cesede çevirdi?..

Bunu da bilmiyoruz.

Ve daha kaç ‘şehit’ isteyecek yüreklere gizlenmiş, beyinlere oturmuş, kimliklere sinmiş o düşman?..

Belli değil...

*

Niçin uygun görmüyorsunuz şehidi ve sarılı bayrağı?

Editörler beyaz camdan kaliteyi mi sundular?.. Ya da beyaz camdaki kalitenin önüne mi toplandı kalabalıklar?.. Ki şehit ile bayrak yerli yerinde olsun...

Bir yandan ulusal çürümenin ‘şehidini’ bayrağa sarıp toprağa taşırken, öte yandan bir başka otel odasında çekilmiş ‘tecavüz görüntüleri’ için keyiflenmiyor mu güruh...

Sonuçta yüreklerimize girmiş düşman vuruyor bizi.

Kalitesizliğimiz öldürüyor.

Çürümüşlük yok ediyor.

İnfazlar sürüyor.

Tükeniyoruz...
Yazarın Tüm Yazıları