Sedat Ergin: Türk usulü başarı

Sedat ERGİN
Haberin Devamı

Geçen haftanın en önemli tartışma konusunu, futbol takımı UEFA Şampiyonu olan Galatasaray Kulübü'nün mali sıkıntısı ve bu kulübümüze ödül ya da yardım adı altında devlet hazinesinden katkı yapılıp yapılmaması oluşturdu.

Yalnızca Türkiye değil, Avrupa'nın da en iyi futbol takımı olduğunu tüm dünyaya kanıtlayan bir kulübün, bu başarının hemen ertesinde akçalı konularda böyle bir tartışmanın içine düşmüş olması düşündürücüdür.

Kulübün 75 milyon dolara çıktığı bildirilen borcu, devletten yardım için ‘‘ricacı’’ olunması, Galatasaray'ın dıştaki muzaffer konumuyla ters orantılı bir görüntü oluşturmuştur.

Bu tabloyla, takımın kazandığı UEFA kupasını yan yana koyabilmek mümkün değildir.

Bu arada, üç-dört ay kadar önce zaten Tanıtma Fonu'ndan, yani Türk vergi mükelleflerinin cebinden Galatasaray'a bir milyon dolarlık bir desteğin sağlandığı, Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin ağzından Türk kamuoyunun bilgisine ulaşmış bulunuyor.

Ancak, kulüp daha fazlasını istemektedir.

Nitekim, Galatasaray Kulübü Başkanı Faruk Süren, geçen hafta futbolcularıyla birlikte gerçekleştirdiği Ankara çıkarmasında mali destek beklentisini bazı hükümet üyelerine açıkça iletmiştir.

Para beklentisini ileten yalnızca kulüp başkanı değildir. Takımın Teknik Direktörü Fatih Terim de bu kampanyaya katılmıştır. Teknik direktör, aklı olimpiyat şampiyonu olan milli haltercilerimize yapılan yardımlara takılı kalmış olacak ki, şöyle konuşmuş:

‘‘Haltercilerin aldıkları ev ödülleriyle mahalle kurmuş olmaları gerekir. Ödülde adalet olmalı. Ya herkese verilmeli ya da hiç kimseye...’’

Terim, amatör sporcular ile serbest piyasa ekonomisi kurallarına göre işletilmeleri gereken profesyonel kulüpler ve milyonlarca dolarlık transfer ücretleri alan profesyonel futbolcuları birbirine karıştırmış görünüyor.

Tabii, karışan başka şeyler de var. Geçen hafta spor sayfalarında okuduğumuz haberlere bakılırsa, Terim, maç öncesi Büyük Hakan'a ‘‘Maçı kazanırsak 120 bin dolarlık BMW cipimi sana hediye vereceğim’’ demiş.

Terim, maçtan sonra Hakan'a cip yerine 120 bin dolar vermeyi önermiş. Hakan bunu reddetmiş ve ‘‘Ben bana verilen sözün yerine getirilmesini istiyordum. Bazı şeylerin söz verilmeden önce düşünülmesi gerekir. Artık istemiyorum’’ diye serzenişte bulunmuş. Bu hikáye uzayıp gidiyor.

Cip ya da para verildi mi, bilemiyoruz. Bilmek de istemiyoruz.

Bildiğimiz, Avrupa'nın en büyük kupasını kazanmış olan bir takımın bu zaferin hemen ertesinde para meseleleri yüzünden kamuoyu karşısında şanına yakışmayan bir duruma düşmüş olmasıdır.

Tabii, Ankara'da bütün siyasi partilerin gruplarını ziyaret edip, sayın genel başkanlara kupayı ‘‘ellemeleri’’ imkánı yaratılırken, Anıtkabir ziyaretininin unutulmuş olması ayrı bir tartışma konusudur.

Galiba başarılı olmak tek başına yeterli olmuyor. Başarılı olmak kadar başarıyı taşıyabilmek de önem taşıyor.

Başarı da her şeyden önce vakur olmayı gerektiriyor.

Yazarın Tüm Yazıları