Seçim malzemesi yapılan 2001 krizi

2001 krizi için günlerdir gazetelere demeçler veren Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, dün de bu konuya özel basın toplantısı yaptı.

Babacan şimdiye kadar sürdürdüğü tavrın tersine 2.5 saat boyunca konuşunca, herkes ister istemez, “Demek ki Başbakanın kesin talimatı var” yorumunu yaptı.
Başbakanın da katıldığı seçim öncesi bilinçli bir kriz propagandası ile karşı karşıyayız.

Bence asıl amaç, “Bakın tek parti iktidarı bu işi iyi götürüyoruz. Koalisyon olursa ekonomi kötüleşir” diyerek, AKP’nin oylarını artırmaya çalışmak.

Bir siyasi parti olarak böyle bir argümanın kullanılmasını yadırgamamak gerekir. Ancak çok tek yanlı bir propaganda yapılıyor. Bence Başbakan, CHP’nin tabana seslenen yeni projelerinden biraz ürkmüş gözüküyor...

Gerçekleri saptırmak, özellikle Ali Babacan’a, teknisyen kimliğine yakışmıyor. Babacan’ın bu duruma düştüğünü en son, kendi projesi olan, mali kuralın Başbakan tarafından kabul edilmemesinden sonra da görmüştük. Bence şimdi de benzer bir biçimde “talimat yerine getirilirken dozu kaçmış” bir söylemi var.
Abartılı söylem, “Acaba yeni dönemde koltuklar tehlikede mi?” diye düşündürtüyor.

Babacan dün sayfa sayfa tablolar yaptırıp, “Kriz nedeniyle aslında ne kadar büyük bir yük altına girdiklerini” göstermeye çalışmış. Hem de ödemeleri yıllar önce bitmiş, “özel tertip tahviller” için bile sanki vadeleri dolmamış gibi garip güncellemeler yaparak.

Kendisi o döneme yetişemedi ama, şahsen Tansu Çiller’in zamanında, servetinin nasıl olup da bu kadar büyüdüğünü göstermeye çalışan zorlama tabloları hatırladım.

Nasıl oluyor da, vatandaşların, piyasaların inanacağını düşünerek bu kadar abartılı ve tek yanlı bir propaganda yapılmaya çalışılıyor, anlamıyorum.

Geçen gün bir bankacı arkadaşımla konuşurken, “Bankaların dealing room’larında çalışanlar kriz dönemini bilmeyen gençler olduğu için, bu kadar rahat eskiyi kötüleyebiliyorlar” demişti. Gerçekten de nedeni bu mu bilemiyorum ama, son günlerdeki propagandayı görünce, o eski dönemi hatırlatmak için en azından birkaç yazı yazma ihtiyacını hissettiğimi söylemeliyim...

IMF’E VURMAK MODA DA...

Detayları daha sonraki yazılara bırakıp, Babacan’ın da çok iyi bildiği ama söylemediği bazı gerçekleri kabaca anlatayım. 2000 yılındaki koalisyon hükümeti, 24 Ocak kararlarından sonraki en radikal ekonomik tedbirleri alan hükümettir. Şimdi söylenen o banka batışları ve kamu bankaları için verilen tahvillerin hepsi, o döneme kadarki hükümetlerin getirdiği kötü miras nedeniyle biriken yüklerin faturasıdır. Bu faturada tüm partilerin, bu arada ağbileri Refah Partisi’nin ortak olduğu hükümetlerin, yani herkesin payı vardır. Belki de o kararlar alınmasaydı, bu faturayı üstlenmek, dolayısıyla aldığı kararların sonucunda sandığa gömülmek kendi kaderleri de olabilirdi.

Altyapı koalisyon hükümetince düzeltildiği için, tek parti iktidarının bile alamayacağı kadar cesur kararları koalisyon hükümeti alıp devreye soktuğu için, şimdi rahat konuşabiliyor.

Babacan’ın o dost olduğu IMF’e ağır ithamlarda bulunması da şaşırtıcı. Kendisi çok iyi biliyor ki; eğer IMF’e iktidarlarının ilk günlerinde “parayı taksitle almam” diye rest çektiklerinde, zamanın Başbakanı Abdullah Gül devreye girmeseydi, büyük patronlarla o Dışişleri Konutu’ndaki “büyük uzlaşma toplantısı” yapılıp, IMF ile yeniden anlaşma sağlanmasaydı, şimdi nasıl bir konumda olurlardı, acaba?

Bazı gazeteciler dahil, AKP yanlısı kişilerce “IMF’ci” ilan edildiğim için rahat söylüyorum; IMF olmasa, krizde alınan tedbirleri devam ettirmeseydi, mevcut hükümet bu kadar uzun süre görevde kalamaz, eskinin nemasını yiyemezdi...

Hükümetlerin, hep cari açık problemi büyüdüğünde IMF’e mahkum olduğunu, kimsenin seve seve anlaşma yapmadığını, son açık rakamlarına bakıp hatırlasak, ilerisi için iyi olacak...
Yazarın Tüm Yazıları