Savcılığa ve Emniyet’e bir uyarı

’BABA ve Piç’isimli romanında "Türklüğe hakaret ettiği gerekçesiyle" savcılığa şikáyet edilen Elif Şafak hakkında verilen takipsizlik kararı, itiraz üzerine bozuldu. Elif Şafak hakkında açılan davanın ilk duruşması 21 Eylül’de yapılacak.

Bir romanda geçen bazı diyaloglar nedeniyle Türklük kavramının nasıl bir zarara uğrayabileceğini tartışmak bile yersiz.

Mahkemenin bu davayı nasıl ele alıp sonuçlandıracağını hep birlikte göreceğiz.

Benim dikkatinizi çekmek istediğim konu, Elif Şafak’ın davası nedeniyle yaratılmak istenilen bir provokasyon.

Adı "Büyük Hukukçular Birliği" olan bir dernek, internet sitelerinde yayımladığı duyuruyla "Türküm diyen herkesi" adliyedeki duruşmaya "müdahil olmaya" çağırıyor.

Derneğin adı "Büyük Hukukçular Birliği" olduğuna göre böyle bir davada kimin müdahil olup kimin olamayacağını biliyor olmalılar.

Buna rağmen herkesi "müdahil olmaya çağırmak", bir provokasyon daveti değilse nedir?

Çağrıda sözü edilen "müdahalenin" nasıl bir şey olduğunun örneklerini daha önce bu tür davalarda görmüştük.

Orhan Pamuk ve Perihan Mağden’e yönelik böyle bir provokasyon, yazarlara ve savunma avukatlarına fiziki saldırılara dönüşmüştü.

O duruşmalarda adliye güvenliğinin yeterince sağlanmadığı da bir not olarak hafızalarımızda duruyor.

Buradan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nı ve İstanbul Emniyet Müdürü’nü uyarmak istiyorum.

İnternette alenen yapılan çağrılar yeni bir saldırının habercisi, buna izin vermeyiniz.

Adliyenin ve yargılanan kişilerin güvenliğini sağlamak, en temel görevlerinizden biri olmalı.

Valeri Lobanovski ile Ali Sami Yen farkı

DİNAMO KİEV - Fenerbahçe maçını izlemek için Kiev’e gittim.Maçın ikinci devresinin başlarında Valeri Lobanovski Stadı’nda bir anons yapıldı. Anons, tribünleri dolduran 15 bine yakın Dinamo taraftarı tarafından alkışlar ve tezahüratlarla karşılandı.

Ukrayna dilinde (Kiril alfabesi kullanıyorlar ama Rusça’dan farklı bir dil bu) yapıldığı için ne dendiğini anlayamadım ve sorup öğrendim.

Anons, Ukrayna’nın Şampiyonlar Ligi ön elemesi oynayan öteki temsilcisi Şhakhtar Donetsk’in Varşova karşısında 1 - 0 önde olduğu ile ilgiliymiş.

Dünkü gazetelerde de Fenerbahçe’nin yediği gollerin Ali Sami Yen’de alkışlarla karşılandığı haberi vardı. Durum tersi olsa da değişmezdi. Bir süredir Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, Galatasaraylı fark etmiyor, Türkiye’deki rakiplerinin, yabancı takımlara mağlup olmalarından haz alan bir tür "taraftar" türedi.

Ben şahsen şöyle düşünürüm: Galatasaray ya da Beşiktaş yabancı bir takımla oynarken neden yabancı takımı tutayım? Bu iki kulübün taraftarı olan birçok arkadaşım var. Onların üzüntüsüne neden sevineyim? Hiç tanımadığım yabancı insanların galibiyet sevincinden kendime neden bir pay çıkarayım?

İçki yasağının İstanbul versiyonu!

GÜRÜLTÜ kirliliğiyle mücadele gerekçesiyle bazı eğlence yerlerinin kapatılmasındaki asıl amacın "gürültüyü önlemek" değil, AKP’nin hoşlanmadığı türden eğlenceyi ortadan kaldırmak olduğunu yazmıştım.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Encümeni, "oy birliği ile" verdiği bir kararla bu görüşümün haklılığını ortaya koymuş oldu.

Farkında mısınız bilmiyorum ama encümen tümüyle AKP’lilerden oluşuyor.

Encümen kararına göre hafta içinde saat 24.00’te, hafta sonunda da saat 01.00’de açık eğlence yerlerindeki müzik tamamen kesilecek ve işyerleri bu saatlerde kapatılacak.

İstanbul’u turistler için çekim merkezi yapabilecek bir silahtan da böylece vazgeçmiş olacağız.

"Unique Sale Position" (USP) diye bir kavram var. Pazarladığınız malın, benzeri diğer mallar karşısındaki "tekil olma - benzersiz olma özelliğini" tanımlayan bir kavram bu.

İstanbul’u turizm pazarında satmaya çalışanlar için de USP’lerden biri kentin tarihsel özellikleri ve mekánlarıysa diğeri de Boğaz’ı.

Ve belediye, "gürültüyü önlemek bahanesiyle" Boğaz’ın "satılamaz hale gelmesine" kapı açıyor.

Bu tür eğlence yerlerinden yayılan müziğin, çevreye vereceği rahatsızlığı gidermenin değişik yolları var.

İşletmelerin kullandığı ses sistemlerindeki teknolojiye standart getirilmesi, ses sistemlerinin güçlerinin dışarıya rahatsızlık vermeyecek düzeyde tutulması gibi birçok önlem alınabilir ve uygulanması ruhsatlandırma aşamasından itibaren sıkı olarak denetlenebilir.

Böyle olanaklar varken, işletmeleri "kapatmaya kalkışmak", ancak belli bir dünya görüşünün, düşman olduğu bir eğlence anlayışını ortadan kaldırmaya çalışmasıyla açıklanabilir.

Öyle görünüyor ki AKP, "içkili bölgeler" genelgeleriyle yapmayı başaramadığı şeyi, şimdi "gürültü" bahanesinin arkasına saklanarak gerçekleştirmeye çalışıyor.
Yazarın Tüm Yazıları